Bir evin arka bahçesinde asılı olan çamaşırlardan bedenime uygun olanları seçip evin arkasındaki kulübede değişmiştim. Kapüşonlu olan pelerini kafama geçirdikten sonra yakalanmamı ele verecek bir etkenden de böylelikle kurtulmuş oldum.
Tao zamanı başka bir boyuta aldığını ve bunu yaparken yalnız olmadığını söylüyordu. Yani varsayıyordu. İyi de kiminle birlikte yapmıştı bu büyüyü? Ya da yapmadı mı? Zihnim iyice allak bullak olmuştu. Durmadan teoriler üzerinde durmak kafamdaki mantık terazilerine koyup hangi tarafın daha ağır bastığını ölçmek bir miktar dalgın olmamı sağlamıştı.
Gidecek yerim olmadığından bu geceyi geçirebileceğim bir yer bulmak öncelikli görevimdi. Tek sorunum kalacak yer değildi. Bir de ben ne kadar görmezden gelmek istesem de açlığım yavaş yavaş kendini belli ediyordu. Yardım isteyebileceğim tek bir kimse bile yok muydu? Olduğum boyut ki eğer öyleyse beni yapayalnız hissettiriyordu, tek başıma kalmışım gibi. Prenses benim yüzüme, benim aileme sahipti. Dostlarım, Baekhyun. Benim değildi. Hiç kimse. Ben de kimsenin değildim.
Sahip olduklarımın bir anda elimden alınması beni dünyanın en aciz insanı yapmıştı.Ayağıma takılan taşları ileri doğru fırlatıyordum vurarak. Ellerimin cebimde olduğu pelerinin şapka kısmını hafifçe düzelterek karşımdaki tezgâhlara baktım büyük bir açlıkla. Birkaç meyve alsam yorgun vücuduma çok iyi gelirdi. Hem sonra telafi ederdim. Evet, telafi ederdim. Açlığım gittiğinde mantıklı düşünebilecek ve böylece buradan kurtulabilecektim. Ve onlar korktukları cadıdan sonsuza kadar kurtulacaktı. Hmm... İyi bir anlaşma gibi gözüküyordu. Neyse ki bu sokakta fazla insan yoktu. Gerçi bu biraz da kötü bir durumdu. Satıcılar birbiri ile konuşuyordu. Yavaşça yürümeye başladım. Elma tezgahının yanından geçtim.
İki Dünya'daki en güçlü kişi, Karanlıklar Efendisi'nin biricik kızının düştüğü bu durumda neyin nesi? Cidden ne kadar aciz olmuştum böyle. Tao'yu geri dönünce pataklamam gerekiyordu. Diğer ihtimali düşünmek bile istemiyordum. Ya geri dönemezsem ya burada hapsolup kalırsam? Mutlaka geri dönmeliydim.
El çabukluğu ile aldığım elmayı ara sokaklardan birine dönünce pelerinin kumaşına sürtüp yemeye başladım. Böylece susuzluğum da gidiyordu. Yeni bir ısırık aldığımda birkaç sesi de eş zamanlı duydum. Başımı kaldırıp ne olduğuna baktım. Sokağın karanlık köşesinden konuşma hayır tartışma sesleri geliyordu. Ve kullandığı tını ne kadar yabancı olsa da, konuşma şekli ne kadar yabancı olsa da ben bu sesi tanıyordum. Tanrım, elma yememe bile izin yok muydu? Yeni bir ısırık alıp onlara ilerledim. Bu sırada elmayı sokakta bulunan varillerden birinin üstüne koydum. Beni nasıl fark etmemişlerdi? Fark etmemiş olmaları fark etmeyecekleri anlamına gelmiyordu. Bu yüzden merdiveni gördüğümde düşünmedim bile. Bir çatının tepesine çıktım. Neyse ki bu çatı düzdü. Eğimli olduğu söylenemezdi. Daha çok bir teras gibi yapılmıştı. Emekleyerek onlara doğru ilerledim. Ay ışığında iki siluet gördüm. Birinin uzun saçları olmasını neye bağlamalıydım? Baekhyun'un yanındaki bu kız da kimdi?
"Yeter, sus artık birileri duyacak şimdi!"
Baekhyun sinirle saçlarını karıştırıp kızın kolundan tutup sarstı. Gözlerimi kapayıp açtım. Baekhyun bir kıza böyle davranmazdı ki. Aralarındaki ilişkiyi bilmemek beni rahatsız etse de şimdiden o kızdan nefret etsem de Baekhyun'un bu davranışı yanlıştı. Nasıl birini isteyerek incitirdi?
"Çok yoruldum Baek. Beni gerçekten yoruyorsun. Bir gün öylesin bir gün böyle. Bir gün bana sırılsıklam aşıksın bir gün ölesiye nefret ediyorsun. Sana hislerimden daha önce bahsettim. Sen de kendi hislerinden emin olunca buluşalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lo siento ~ Byun Baekhyun
Fanfictionİki dünya'nın birleşmesini sağlayacak bir kız ve herkesten gizlenen kendi dünyasını kurtarmaya çalışan bir grup. . . . Baekhyun : "Sen onun karanlık olduğunu biliyorsun değil mi?" Chen : "Hayır. Bilmiyor." Baekhyun : "Ben Kris'e sorduğumu hatırlıyor...