^^17.Bölüm^^

128 13 0
                                    

(Medya : Btob-Ambiguous)
(Fight for My Way Ost)

AURA'nın ağzından:

Acının bedenimden yok oluşu yavaşça gerçekleşirken sonumun gerçekten geldiğini düşündüm. Etraf çoktan karanlığa bürünmüştü.

Derin bir nefes alabildiğimde gözlerimi kırpıştırdım. Neler oluyordu? Altımdaki zemin sertleşmişti. Ve ben rahatça nefes alabiliyordum. Görüşüm netleşirken doğruldum. Sırtımda, bana destek veren elin sahibini görmek için yüzüme gelen saçlarımı ittim. Onu gördüğümde -ondan- uzaklaşmak için kendimi ayağa kalkmaya zorladım. Sonunda etrafa bakmak aklıma geldiğinde Ghost Castle'ın bahçesinde olduğumu fark ettim. Benim burada ne işim vardı?! Aklıma gelen şeyle gözlerim irice açıldı. Yaralanırsam bedenlerimize dönerdik ve ben buradaysam Hera... Elimi şaşkınca ağzıma götürdüm. Bunu nasıl unuturdum?

Buraya doğru koşan iyileştiricilere donmuş bir şekilde baktım. Kolumdan tutulduğunda hızla geri çekildim. Ona baktım.

"Aura iyisin değil mi? İzin ver, sana baksınlar."

Mırıldandım.

"İstemiyorum."

"Aura bak... Dur! Nereye gidiyorsun?"

Ahırların olduğu tarafa koşmaya başladım. Benim yüzümden ölecek miydi? Karnıma bir şeyin batmasıyla durdum. Kemerimin üzerindeki parçayı yukarı kaldırdığımda gördüğüm hançerle kaşlarımı çattım. Ama bunu düşünecek vaktim yoktu. Daha düzgün durmasını sağlayıp yeniden koşmaya başladım. Ahırın önündeki görevlileri beklemeyip kapıyı açtım. Ve Sky için özel olan bölüme ilerledim. Ah... Tabiki burada değildi. Biraz önce ormandayken burada nasıl olabilirdi ki? Diğer atlardan birini çıkarmaya başladım. İyileştirme gücümü kullanabilirdim değil mi? Hera da işe yarardı. Ama belki de sadece saniyeler kalmıştı. Asla zamanında yetişemezdim. Ben bu vicdan azabıyla nasıl yaşayacaktım.

Kalenin kapısı açıldığında nereden gideceğimi düşünmeye başladım. Resmen içimde bir duygu karmaşası vardı ve ben doğru düzgün düşünemiyordum. EXO'nun gizli yeri neredeydi?

Bir an için dengemi kaybettiğimde etrafa boş boş bakmak yerine görmeye odaklanmam gerektiğini anladım. At huysuzlanıp yönünü değişmişti. Bir de onu zapt etmeliydim. Çünkü belki de tek emin olduğum şey gitmem gereken yerin orası olmadığıydı. Başka her yer olabilirdi ama bu taraf kesinlikle yanlıştı. Onu durdurmak için yularını tuttuğumda birkaç saniye sonra kendimi yerde bulmuştum. At şaha kalkmıştı. Ve ben iyi bir binici olmama rağmen tam bir beceriksiz gibi davranıyordum. Ellerim soyulmasına rağmen acıyı önemsemedim. Ölürken ne kadar çok acı çekildiğini hisseden biri için bu acı hiçbir şeydi. At uzaklaştığı için şu an nasıl gitmem gerektiğini de bilmiyordum. Ormanda etrafa bakıp nerede olduğumu bulmak oldukça mantıksızdı.

"İkinci kere karşılaşmamamız gerektiğini açıkça söylemiştik."

Kai'nin sesiyle arkamı döndüm. O gerçekten buradaydı. Yanında Lay'de vardı. Ama önemli değildi. Onlara yalvarmam gerekse de bundan utanç duymayacaktım.

"Kai..."

"Adım da unutulmamış."

Ona yaklaşıp önünde diz çöktüm. Sesi o kadar sert çıkıyordu ki ve Lay'in bakışlarını da göz önünde bulundurursak bana başka şekilde yardım etmezmiş gibiydi.

"Yalvarırım bana yardım et."

"Ne yardımı? Ne... ne diyorsun?"

Derin bir nefes aldım. Eğer ona direk gitmem gereken yeri söylersem asla götürmezdi. Gözlerim doldu. Hera benim yüzümden ölmüştü. Çok fazla vakit kaybetmiştim.

Lo siento ~ Byun BaekhyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin