Alarmın sesiyle kulaklarım kanamaya başlamıştı. Kim bilir kaç saattir çalıyordu. Birden sesin kesilmesiyle mırıldanmaya benzer bir ses çıkardım.
" Jimin... Saat kaç?"
Uzun bir süre cevap gelmedi. Nefesi boynuma çarparken hafifçe kıpırdandı.
" Daha erken, uyu Jungkook.."
Saçlarında dolaşan elimi yavaşça çekip kalkmak için hareketlendim ki belimdeki eli daha da sıkılaştı.
"Uyu dedim, Jungkook. "
Derin bir nefes aldım. Dudakları boynuma değiyordu. Bu kadar etkilenmemeliydim.
" erken olduğunu nerden biliyorsun? çek elini saate bakacağım Jimin."
İç çekerek beni daha çok sardı ve tekrar mırıldandı.
" Erkendir uyuyalım işte, ayrıca hyungunla düzgün konuş bücür. "
Dediği şeyi duymamazlıktan geldim. Elimi omzuna koyarak hafifçe ittirdim.
" hadi ama şirkete gitmeyecek miyiz? Geç kalacağız."
Dudaklarını boynuma sürtmeye başlamıştı. Bilerek mi yapıyordu anlamıyordum ama sertçe yutkunmama neden olmuştu. Yavaşça boyun girintimden kafasını çekip esnedi. Hafifçe yerinden doğrulduğunda ben de yatakta doğrularak hayatı sorgulamaya başladım. Uyanınca tüm yüzüm şiş oluyordu ve tam bir leyla oluyordum.
Etrafa bakınırken Jiminin kıkırdamasıyla ona döndüm.
" Hadi git giyin jungkook ben de giyinip kahvaltıyı hazırlamaya aşağı ineceğim."
Onu başımla onaylandıktan sonra onun odasından çıkarak kendi odama girdim. Dolaptan düzgün takım elbise gibi resmi birkaç kıyafet alarak arasından bir tanesini seçtim. Son olarak kravatı bağlayıp odadan çıktım. Jiminin odasına girmemle bir adet kaslı Jimin çıktı karşıma, gözlerim vücudunda gezinirken hızla arkamı dönerek içimden kendime küfürler savurdum. Boğazımı temizleyip konuşmaya çalıştım.
" Ben h-hazırım aşağı iniyorum. Gelirsin... Sen de"
Jimin arkamı dönmemi söylemesiyle yavaşça arkamı döndüm. Kravatıyla cebelleşiyordu. Yanına yaklaşıp kravatı tuttum ve bağlamaya başladım. Cidden kaç yaşında iş adamıydı ve kravat bağlayamıyordu, cebelleşirken görüntüsü çok komikti.
" İşte.. Oldu, cidden bu kadar beceriksiz olmak zorunda mısın Park Jimin?"
Yüzümü kırıştırarak söylemiştim. Gülerek geri çekildiğimde ensesini kaşıyarak aşağı inmemizi söylemişti.
Utanmış mıydı? Etkilenmiş miydi ya da? Hiçbir şeyi anlayamıyordum fazla salaktım. Ama emindim ki hislerim karşılıksızdı.Aşağı indiğimizde bavullar odak noktam olmuştu. İçeriden gelen Anneme baktım. Sorar bakışlarımı ona yönlendirdim. Jimininde benden bir farkı yoktu.
Yanımıza yaklaşırken tabağı masaya bıraktı. Kahvaltıyı hazırlamıştı. Merdivenlerden de Hoseok iniyordu, asla telefonu bırakmıyordu yine telefon elindeydi, biriyle mesajlaşıyor gülüp duruyordu bunu ona soracaktım yoksa meraktan patlardım.Tekrar anneme döndüğümde annem masaya dayanmış bavulları göstererek bize bakıyordu.
" Babanız Japonyada şirketin başka bir şubesini açacak. Bu yüzden... Birkaç haftalığına oraya gideceğiz. Şirket size emanet, ev de öyle.. Hoseok pis donlarını kirli çamaşırların yanına atacaksın salondaki koltuklara değil tamam mı oğlum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Brother~ -jikook-
Fanfiction"Soyadımı üvey kardeşim değil, eşim olarak almanı istiyorum Jungkook"