~9~

5.2K 159 7
                                        



Necip'in Hera'yı zar zor götürmesinden saatler geçmişti. Onur ve 12 adam daha Yekta Kaya'yı bekliyordu. Birden Onur ve diğer adamlar, merdivende beliren Deniz'i şaşkınlıkla izledi. Eski Deniz yoktu sanki. Bambaşka biri vardı karşılarında. Dövmelerini kapatmak için bir ton fondöten kullandığı belliydi. Şık bir kıyafet, üstüne bir palto, bordo bir ruj... Ve herkesi cezbedebilecek ağır bir parfüm...

" Onur telefonunu ver." Onur öylesine dalmıştı ki bırakın telefonu vermek, Deniz'den gözünü ayıramıyordu. Bu onun abla olarak tanıyıp bildiği Deniz değildi. Bu bambaşka bir kadındı.

" Onur kime diyorum!" Onur kendine gelmiş bir şekilde telefonu Deniz'e uzattı, Deniz Yekta'nın numarasını çevirdi. Telefonu açan bir kadındı.

" Alo!"

" Ne sikime sen açıyorsun telefonu! Yektaya ver!"

" Yekta Bey yoklar, ben ileteyim."

" İyi söyle o zaman patronuna, Deniz Seyhan geliyormuş diye... Şirkette beklesin kızını ona vereceğim!"

" Abla napıyorsun?" Diye bağıran Onur'a gözleriyle sus anlamında işaret yaptı ve telefonu kapattı. Saat sabaha karşı 5'i gösteriyordu. Karşıyaka buraya yaklaşık 110 kilometre uzaklıktaydı. Çıkarsa anca yetişirdi.

" Yekta veya polis gelirse, bu evin annene ait olduğunu burayı satmak için hazırladığınızı söyle. Ben bir iki güne Muğla da ki eve geleceğim. Hera'yı, Kaan'ı, Jülide'yi ve hizmetçi kızı oradaki bağ evine götürün. Birini arat önceden bir kaç hazırlık yapsınlar."

"Tamam abla, bari Kerem senle gelsin."

" Yok kendim gideceğim. Sen çekmece deki emaneti ver." Çekmeceden Deniz'in babasından kalan özel yapım silahı Deniz'e uzattı.

" Dolu mu bu?"

" Dolu abla merak etme sen."

" Ben çıkıyorum, dediklerimi unutma. Muğla da görüşürüz."

" Kendine iyi bak abla, bir problem olursa haber et." Deniz baş hareketiyle onayladıktan sonra şirkete doğru yola çıktı. Yol bitmez bilmezken, Deniz yapacaklarını planlamaya çalışıyordu.

3 saat sonra...

   Şirketin ihtişamlı kapısından girdikten sonra asansöre bindi. Daha önce de binmişti. Yeri biliyordu. 13. Kat, cam duvarlı oda. Asansörden inip odanın kapısından içeri girecekken kısa boylu oldukça kilolu bir kadının onu durdurmasıyla bir kaç saniye duraksadı.

" Bir saniye hanımefendi, kime bakmıştınız?"

" Yekta bey haber verin çok zamanım yok."

" Bir saniye bekleteceğim." Telefonu kuşağına götürüp, çaldırmaya başlasa da, açılmayan telefonu beklememe kararı alıp kadın kapıya ilerledi. Deniz seslerini duymak adına kapıya biraz daha yaklaştı.

" Yekta Bey bir hanım efendi geldi, sizinle görüşmek istiyor."  Yekta onunla görüşmek isteyenlerin önceden randevu alacağını bilirdi. Peki kimdi bu?

" Adı neymiş?"

" Israr ettim ama söylemedi efendim. Tarif ettiğiniz hanımefendi gibi değil. Şık giyimli olgun bir bayan. Ben o olmadığından eminim."

   Şimdi cidden meraklanmaya başlamıştı. Deniz adamlarından birini de yollatmış olabilirdi. Ama kadın göndermesi akla mantığa sığmıyordu. Yekta gibi güçlü bir adamın yanına bir kadın? Yekta masaya baktığı gözlerini kadına çevirip sözcüklerini, kadına yöneltti.

" Pekala, gelsin."  Asistanı Reyhan çıkar çıkmaz odayı bir parfüm kokusu doldurdu. Eski bir kokuydu bu. Daha tanıdık. Önün deki kadına baktığında eski görüntüler geldi gözüne. Ama hala çıkaramamıştı kadını.
   
    Simsiyah saçları, bordo ruju, siyah güneş gözlüğü, siyah kalem eteği, pudra rengi gömleği,siyah topuklu ayakkabıları ve üstündeki en dikkat çekici parçası pırlanta gerdanlığı...

" Pardon tanıyamadım?" Deniz , Yekta'nın bu cümlesi üzerine gözlüğünü çıkarıverdi.

" Şimdi tanıdın mı Yekta Kaya?" Kadının yemyeşil gözleri, ona bir yerlerden tanıdık geliyordu. Evet bu oydu? Nasıl bu kadar değişmişti. Bu Deniz olamazdı. Gerçi Deniz de bir kaç saat öncesine kadar böyle bir Deniz değildi.

" Deniz?!" Adam sinirli ve bir o kadar da titrek seni ile söylemişti bu kelimeyi. Evet bu Denizdi. Öfkesini her saniye daha da alevlendiren ama bir yandan da özlediği... Evet kokusunu özlediği Deniz'di.

" Vay Yekta Bey unutulmamışız..."

" Deniz saçmalamayı kes artık. Hera senin çocuğun değil! Neden inanmak istemiyorsun? O bebek ölü doğdu. Senin çocuğun öldü! O Serap ve benim kızım. Şimdi o küçük aklına bunları sok ve bana kızımı geri ver."

" Beni güldürmeyi gerçekten başarıyorsunuz Yekta Bey. Madem öyle, neden aynı gün doğdu bu çocuklar? Dur bak ben cevaplayayım. Benden çocuğu alıp Serap'a vermen. Akla mantığa gayet normal geliyor değil mi? Şimdi mahkemeye başvuracağız, ve kızımın velayetini alacağım. Ve senle bir daha görüşmeyecek, ha o kadar üzülme resimlerini atarım sana. 18 yaşına geldiğinde senle görüşmek isterse, görüşür. Ama kızım benle olduğu sürece senle görüşmeyecek."

" Sen ne saçmalıyorsun? Gerçekten bu masala inandın mı? Hiç değişmemişsin, hala çocuksun."

" Sende hiç değişmemişsin, beni o odaya hapis etmeni, ellerimi ayaklarımı bağlamanı, babanın bana tekmelerini atıp bebeğe düşürmeye teşebbüs ettiğini unutacağımı sandın galiba. Ben Deniz Seyhan... Eğer bu dediklerime uymazsan, adım üzerine yemin ederim ki oğlunuda elinden alırım. Ares'le Hera, kardeş kardeş büyürler. Güzel olur değil mi?"

" Lan senin hayatını bir  sikerim ki, önce ki yaşadıklarını yaşamak için Allah'a dua edersin."

" Sen anlaşmaya uymadın. Şimdi gidiyorum, yakında Ares'i de alıp, yurt dışına gideceğim. Kızım ve kızımın biricik kardeşiyle... Görüşmemek üzere Yekta Kaya..."

   Deniz tam kapının kulpunu tutmuşken burnuna bastırılan şeyle kendini kaybetmiş bir hal aldı. Yavaş yavaş bilinci kapanırken son duyduğu şey: ' Özür dilerim, aynı şeyleri tekrar yaşamanı istemezdim.' Olmuştu...





    Selamm! Sizi özledim... ' Daha bir gün bile olmadı' dediğinizi duyar gibiyim. Ama biliyorsunuz, kendimi biraz daha bu platforma  vermek istiyorum. Dün ve bugün ki gibi benden üst üste bölüm istemeyin lütfen. Tiyatro oyuncusu olduğum için, bu işler beni biraz zorluyor. Umarım affedersiniz ❤️ Sizi çok seviyorum 😘

Benim Bebeğim! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin