~15~

4.1K 133 10
                                    

     İyi okumalar ❤️ Biraz kapak çalışması yaptım? Nasıl olmuş? Yorumlarınızı bekliyorum...

" Bende seni özledim melek kokulum. Sana aşkımı hiçe sayıp onca yalan söyledikten sonra yüzüne bakacak cesareti bile zor buluyorum."

Deniz derin bir iç çeksede, içindeki büyük sıkıntıyı Hakan'a belli etmemeye çalışıyordu. Sonuçta onunla tekrar kavuşması 2 yıl sürmüştü. Ve onun atlattığı bu iki yıllık yolun ağır olduğunu biliyordu.

" Şimdi değil, şimdi sırası değil Hakan..."

Deniz bu cümlesi sonrasında Hakan'ının yavaşça koluna girip kalmasına yardımcı oldu. Daha sonrasında üstünü giyinmesine yardımcı olduktan sonra Hakan'ı yatağın yanındaki tekerlikli sandalyeye yavaşça oturttu. Hastane odasına son bir kez bakarken aklından geçen anılara engel olamadı...

~Geçmiş~

Yekta'nın hastane koridorundaki endamlı yürüyüşü herkesin aklını başından alacak derecedeydi. Normaldi aslında. Belkide görüp görebilecekleri en yakışıklı erkekti. Hastane odasının kapısını büyük bir hışımla açtığında yatakta yatan küçük bedene baktı.

Babasının darbeleri kızın karnındaki minik bebeği yıldırmamıştı. Öyleki şimdi Yekta'nın aklında başka bir plan vardı.

Bebeği öldürmeyecekti. Aslında onunda işine gelirdi böylesi. Çok sıkılmıştı bu ışıltılı hayattan. Daha sade bir hayata ihtiyacı vardı. Belkide babasının evlenmesini istediği o kızla da evlenirdi.

Serap...

Belkide onun hayatı için tek doğru seçimdi Serap. Aynı hayatları yaşamışlardı uzun süre. Olgundu. Güzeldi... Tek beğenmediği huyu fazla ukalaydı. Hoş! Yekta da öyle değil miydi? Peki ya Deniz?

Başka şartlarda, başka koşullarda tanışsalardı, belki de hayatının aşkı olabilecek tek insandı Deniz. Bu yaşında onca şeyi kaldırmıştı bedeni, ruhu... Yekta severdi güçlü kadınları. Asla yılmayanları...

    O sırada içeri giren hemşire tedirgin oldu bir süre. Belliydi. Korkuyordu Yekta'dan. Hastaneye girdiği ilk dakika rezillik çıkarmıştı, nasıl tedirgin olmasın?

" Ne bekliyorsun? Ne yapacaksan yap." Yekta'nın bu sözü üzerine hemşire hızlı hareketlerle biten serumu alıp yeri bir serum yerleştirdi. Daha sonra da odadan ayrıldı.

O sırada Deniz'in ağzından 'bebeğim' diye iniltiler sardı odayı. Yekta yandaki koltuğa oturdu. Deniz yavaş yavaş gözlerini açarken nerde olduğunu çözmeye çalışıyordu. Ağzından bir kaç kelime dökülebilmişti.

" O iyi mi? Bebeğim iyi mi Yekta?"

" İyi." Yekta'nın bu sözü üzerine Deniz derin bir nefes aldı. Biliyordu bebeğinin onu bırakmayacağını, biliyordu yılmayacağını...

" Eve gidebilecek miyim artık?" Deniz'in cümlesi üzerine Yekta küçük bir kahkaha savurdu.

" Bebeğimi bana verdikten sonra istediğin yere gidebilirsin."

" Sen kafayı yemişsin. Bebeğimi sana vereceğimi düşünmüyorsun değil mi?"

" Sadece taşıyacaksın o çocuğu. Benim himayem altında. Doğduktan sonra ne bok yersen ye İnan umrumda değil."

" Yekta yapma! Yalvarırım..."

" Sana hiçbir şey yapmadım Deniz. Seçtiğin hayatı yaşıyorsun."

" Evet. Beni ailem bile sevmedi. Senin sevmeni beklemek aptalcaydı."

" Ben kimseyi sevemem Deniz."

" Ben kalbinin derinliklerinde bir parça şefkat bekledim. Aradım. Ama yanılmışım. Sen sevilmeyi değil, nefret edilmeyi bile hak etmiyorsun."

~Günümüz~

" Deniz abla, arabayı getirdim aşağıda! Deniz abla!"

Necip'in sözleri üzerine Deniz geçmişten sıyrılabilmişti. Gözlerini dolduran iki damla yaşı onlara belli etmemeye çalışarak sildi. Ve Necip'in peşinden ilerledi.

Arabaya bindiklerinde kafasını arabanın camına koydu. Yorgundu. Dün gece olanları düşünmekten pek uyumamıştı. Daha sonra kısa bir uykuya daldı.

___

        Bütün aile birlikte çay sefası yapıyordu. Deniz o kadar özlemişti ki böyle olmayı, o kadar çok istemişti ki. Hera da gün geçtikçe alışıyordu. Ares ise sanki yıllardır böyle gibiydi.

" Hakan daha iyi misin?" Deniz'in bu sorusu üzerine Hakan boğazını temizledi ve konuştu.

" Evet daha iyiyim."

" Yarın fizyoterapistle randevumuz var. Bacağındaki uyuşukluk geçecektir. Gün geçtikçe daha iyi olacaksın."

" Senin yanımda olman yetiyor bana."

    Deniz ona gülümsedi ve mutfağa ilerledi. Mutfak Amerikan tarzıydı. Odayla birleşikti. O sırada Ares geldi yanına.

" Bir dilim pasta daha alabilir miyim?"

" Tabiki kuzum. Ver tabağını."

   Deniz pastayı doldururken, Ares'in denize hayran dolu bakışlar atması onu çok mutlu ediyordu.

" Kollarındaki resimler ne?" diye sordu Ares.

" Onlar dövme kuzum."

" Nasıl yapılıyor? Yıkanınca çıkıyor mu?"

" Hayır kuzum, iğneyle yaptıkları için deriye işleniyor ve çıkmıyor."

" İğne mi? Acımıyor mu? Çok ağladın mı yapılırken?"

" Acıyor tabi. Ağladım yapılırken." Dedi Deniz şakayla karışık bir şekilde.

" Ben yaptırmam."

" Yaptırma, pekte sağlıklı bir şey değil. Al bakalım pastanı."

" Teşekkür ederim, anne." Ares böyle söyleyince Deniz elinde ki pasta tabağını düşürmüştü. Pastanın çikolatası yerlere dağılırken, Deniz'in gözleri alev alev yanıyordu. Anne demişti ona. Kendi kızı bile anne demezken o anne demişti.

   Salondaki herkes bile dönüp bakmıştı onların tarafına. Herkesin yüzünde buruk bir gülümseme vardı. Deniz dizlerinin üstüne yüklendi tabağın kırıklarına aldanmadan. Sımsıkı sarıldı bu küçük çocuğa. Bir kızı vardı. Şimdi bir de oğlu olmuştu.

    Asla ayırmayacaktı onu Hera'dan. Doğurmamıştı belki ama o büyütecekti onu da. Onla yaşayacaktı anılarını bu küçük çocuk. Mezuniyetini, düğününü... Her şeyini onunla yaşayacaktı.

     O sırada bu güzel manzarayı kapı sesi bozdu. Deniz göz yaşlarını silip kapıya ilerledi.

     Kapıyı açtığında asla burda olmaması gereken biri vardı karşısında.

" Korkma Deniz, çocukları almaya gelmedim."

Evet yeni bir bölümün daha sonuna gelmiş bulunmaktayız. Yorumlarınızı ve beğenilerinizi eksik etmeyin lütfen.Sizi seviyorum ❤️❤️❤️

Benim Bebeğim! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin