İyi okumalar bölüm sonu görüşelim ❤️İnsanların belli başlı dönüm noktaları oluyordu. Bazen geri dönüşü olsa bile insanın üstünde açtığı yaranın kapanması kolay olmuyordu.
Bu hikayede, herkesin belli dönüm noktaları vardı. Deniz, çocuk yaşta yaptığı bi hatanın bedelini çok ağır ödemişti.
Yekta, babası yüzünden şefkatsiz ve merhametsiz büyümenin bedelini başkalarına ödetmişti.
Peki Hakan? Hatalarını bilmeyiz belki ama onun sadece sevdiğini söyleyebiliyordu karakteri. Denizi çok seviyordu.
Çocuklar en masumuydu, Belki de Serap'ta en masumuydu, belki de bu hikayede tek suçlu, kapağı ilk açanlardı, 7 yıl önce bu deftere kelimeleri koyanlardı.
Hastaneleri sevmezdi Deniz, kızını hastanenin koridorlarında kaybetmişti, babası bu koridorlarda ölmüştü...
"Sanırım uyanıyor, doktor çağırın!" Bu ses hiç duymak istemediği birine aitti.
Yekta'nın sesiydi bu...
"Deniz nasılsın? Su getirmemi ister misin?"
Deniz zorda olsa yataktan doğrulmaya çalışıyor bi yandan da doğrulamadığı için iç çekiyordu. Yekta onu doğrultmak için elini omzuna koyduğunda, bi hışımla itti onu Deniz, oysa kalkacak gücü zor buluyorken... Bir yandan da öfkeyle bağırdı.
" Çek pis ellerini üstümden!"
Yekta tepkiye şaşırmıştı, aslında şaşacak bir durum yoktu. Bekliyor olması gerekiyordu bu tepkiyi. Bi yandan da yanan kalbini bi damla dahi olsa azaltmaya çalışıyordu.
"Yapma Deniz, lütfen. Ben sadece acı çekiyorsun diye yardım etmek istedim, canın yanmasın diye."
Deniz bu sefer yaralarına rağmen gülerek cevap verdi Yekta'ya.
" Çok mu umursuyorsun Yekta bey canımın yanmasını, karnımda bebeğin varken beni tekmelerken nerdeydi bu vicdanın?"
" Yeter artık Deniz! Görmüyor musun gözümde ki pişmanlığı, artık bırak şu geçmişi bir kenara. Ne sana ne de bana yararı yok. Dönemiyoruz geriye, keşke dönebilsek ama dönemiyoruz!"
Kapı çok sert bi şekilde açıldığında Yekta ve Deniz'in gözleri kapıya kenetlendi. Gelen Hakan'dı. Yekta'nın kaşları çatılmıştı, Deniz ise duygusuzdu. Hakan'ı çok seviyordu evet ama Yekta'nın dedikleri kulaklarından çıkmıyordu.
" Ne işin var lan karımın yanında!" Diye bağırdı Hakan.
" Hakan olay çıkartmaya gelmedim, kız daha yeni ayağa kalktı. Zorlama istersen, ha?"
" Senin yüzünden bu halde Yekta Kaya, kim bilir neler söyledin de bu kız o kadar alkol aldı?"
" Sadece doğrular Hakan Bey, sadece doğrular yakında göreceksin her şeyi. Deniz'de anlayacak senin ne mal olduğunu."
Yekta ne kadar soğukkanlıysa, Hakan bi o kadar ateş püskürüyordu.
Hakan her şeyi aşkı için yapmıştı, Deniz bunu öğrenirse, onu affetmezdi biliyordu." Yeter artık! İkinizde kesin sesinizi, Yekta defol git! Rahat bırak artık bizi. Senden nefret ediyorum! Hiç mi huzur vermeyeceksin bize be adam! Azıcık şerefin kaldıysa, Çek git. Bizi rahat bırak!"
Diye bağırmıştı Deniz, Yekta'nın ciğeri sökülmüştü sanki. Hayattan kopmuştu...
Gerçi Deniz'in tepkisi normaldi. Hayatı boyunca babasının ölümünde bile Deniz, Yekta'dan çektiği acıyı çekmemişti.
Yekta usulca hastaneden ayrılmış, gözlerinden gelen yaşı eliyle durdurmaya çalışıyordu. Arabasına bindiğinde, aracın çalışmasıyla beraber otomatik olarak açılan radyoda ki müziği duydu önce.
Kapatmak istedi, ama melodi ilerledikçe durdu. Bu Deniz'in 18'inde mırıldandığı şarkıydı.
' Toprağından dönsün yüzüm.'
' Ölünce sevemezsem seni...."
' Kan ağlasın iki gözüm....'
' Ölünce sevemezsem seni...'
Ağlayarak eşlik etmişti Yekta şarkıya. Şarkı son bulduğunda usulca göz yaşlarını silip, sessizce fısıldadı....
" Ya ölünce sevemezsem seni, Deniz?"
-
Aradan bir kaç ay geçmiş, Deniz'in yaraları iyileşmişti. Onun en büyük merhemi Ares ve Hera olmuştu.
Jülide ve Kaan İstanbul'a dönmüştü. Artık sadece Hakan, Hera ve Ares'e iyice bağlanmıştı Deniz.Aile olmuşlardı...
Deniz, Ares'i Hera'dan ayırmıyor. Ona da öz evladı gibi davranıyordu. Benim söylediğimde laf mı? Ares zaten onun çoktan öz evladı olmuştu.
Kan bağı olmasa da öz evladı hissediyordu onu...
Deniz erken kalkan olmuştu. Evin görevlisi izinliydi. Bugün kahvaltıyı Deniz hazırlayacaktı.
Bütün kahvaltılıkları özenle masaya dizdi, çayı demledi, çocuklar için portakal suyu sıktı. Hakan'a da o çok sevdiği omletten yaptı...
Tam Hakan'ı ve çocukları uyandırmaya gidecekti ki, arka cebinde çalan telefonla duraksadı. Arayan, Yekta'ydı.
" Ne var Yekta? Sabah sabah duymak istediğim en son ses senin sesin."
" Deniz, buraya gelebilir misin? Önemli. Çocukları da getir."
" Çocukları almana 3 gün var, sana erkenden çocuk falan getiremem."
" Deniz Serap can çekişiyor, son kez bırakta çocuklarını görsün."
Deniz ağzı açık bi şekilde Yekta'yı dinliyordu. Beklemedikleri bi şey değildi ama Deniz, Serap'ın güçlü olup o korkunç hastalığı yeneceğine çok inanmıştı.
Telefonu kapadıktan sonra sessizce mırıldandı.
" O güçlü kadın, şimdi cennetin kollarına kavuşuyor. Çok zalimsin be dünya!"
Hepinizden çok özür dileyerek başlamak istiyorum yazıma.
Kanada'da okumaya başladım. Oldukça zor bir dil karmaşasından geçtim.
Şu an sakinleşme dönemin de olduğum için bölümü hemen yazıp göndermek istedim.
Anlayışınız için teşekkürler, sizi seviyorum
![](https://img.wattpad.com/cover/113909376-288-k246255.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Bebeğim!
RomanceBebeği elinden alınan bir anne ne kadar dayanabilirdi çocuğunun yokluğuna? Bu Deniz'in hikayesi. Bir zamanlar aşık olduğu adamdan intikam mı alacaktı? Yoksa kızı için savaşan bir anne olarak mı devam edecekti? Oku ve gör :)