Kor Alevi düşmüştü o gece bu eve... Yangınlar sönmeyecek kadar büyüktü. Bir cüzzamdı bu. Herkesin ruhunu alıp götürecek kadar kötü bir cüzzam. Yakıp yok edilemeyecek kadarda derin. Ne kadar alevlerin içinde kavrulsalarda...Ömür hanımın çığlığı üstüne üst kattaki adeta merdivenleri üçer üçer inmişti. Deniz telefonu nasıl kapattığını anlamadan koşmuştu kadının yanına.
" Ömür abla, hayır. Ölmedi de Ömür Abla!" Yekta'ydı bunu söyleyen. Oysaki Ömür Hanımda nasıl isterdi ona bu haberi vermemeyi.
Deniz elleri titreye titreye oturdu koltuğa. O niye ağlıyordu? Neyiydi, kimiydi?
Deniz çocukları öksüz kaldığı için ağladı bu gece...
Serap 28 yıllık ömründe kimsenin canını yakmayarak , kendi oğlu başkasını anne kabullensin beni unutsun diye bağrına taş basacak kadar mükemmel bir kadındı.
Herkes bir süre kalkamadı yerinden. Serap'ın yurt dışındaki ailesi zaten durumun farkında yoldalardı ama aniden kaybetmenin acısını henüz öğrenmemişlerdi.
O sessizliği dakikalar sonra Ömür Hanım bozdu...
" Oğlum, git sen hastaneye, dilim varmıyor söylemeye. Konduramıyorum, yakışmıyor Serap'a bunu söylemek ama... Git cenazeyi teslim al. İşlemleri hallet hastanedeki. Şimdi bu ev dolar taşar. Biz hazırlık yaparız Deniz kızımla." Yekta sadece başını sallamıştı.
Oysaki ne kadar sinirlendirdi Ömür hanımın ona oğlum demesine. Kendi annesinden bile üç beş kere duyduğu o kelimeyi onun dudaklarından duymaya.
Yekta kapıya yöneldiğinde Deniz durdurdu onu. Gözlerinin içine baktı. İkisinin de gözleri kan çanağıydı.
" Başın sağolsun Yekta..." Deniz'in bu cümlesi Yekta'nın içindeki yaraya limon sıkmaktan beterdi.
Sardı bir anda Deniz'in bedenini. Deniz bu sefer Yekta'ya hiç kızmamıştı. Biliyordu canının yandığını. Biliyordu içinde sönmeyen yangını...
Tabi onu eve götürmeye gelen, ondan özür dileyecek deli gibi pişman olan Hakan'ın onları izlediğinden habersiz...
5 saat sonra
Gün daha yeni doğarken, ev şimdiden yakın akrabalarla dolmaya başlamıştı. Serap'ın babası ve erkek kardeşi hastanede Yektayla işlemleri hallederken, annesi ise Ömür Hanımın ona verdiği sakinleştirilerle azda olsa kendine gelebilmişti.
Deniz başındaki siyah başörtüyü düzeltip mutfakta eli titreye titreye doldurduğu suları misafirlere dağıtmaya başlamıştı. O sırada fısıltıları duymamak için kulaklarını kapamaya çalışsada, duymamak mümkün değildi.
Önce tanımadığı orta yaşlı bir kadın konuştu.
" Eski Hanımı bu mu Yekta'nın?"
Başka bir kadın katıldı ona.
" Bildiğim kadarıyla kıymamış nikah buna, Serap'ı almış, Yekta'nın kızının annesi bu. Evlenmemişler!"
" Yok muymuş bu kızın anası babası? Nasıl müsaade etmişler? Olan Serap'a oldu. Gül gibi kız gitti. Yekta'da alır şimdi bunu, bununda yolu yol değil anlaşılan."
Deniz elindeki tepsiyi öyle bir sıkıyordu ki, tepsi nerdeyse tuzla buz olacaktı. Ömür hanım içindeki acıya aldanmadan söyledi kadınlara olması gerekeni...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Bebeğim!
RomanceBebeği elinden alınan bir anne ne kadar dayanabilirdi çocuğunun yokluğuna? Bu Deniz'in hikayesi. Bir zamanlar aşık olduğu adamdan intikam mı alacaktı? Yoksa kızı için savaşan bir anne olarak mı devam edecekti? Oku ve gör :)