****
Yağmurun kokusu buram buram içeriye dolarken derin bir nefes aldım. Birkaç saattir aralıksız yağmur yağıyordu ve bunun bir kısmı gök gürültülü sağanaktı. Şu anda ise yağmur hafiflemiş, etrafa bol bol toprak kokusu bırakmıştı. Ben de bu kokunun keyfini çıkarmaya çalışıyordum.
Bir süre balkon kapısına yaslanarak dışarıya seyrettikten sonra üşümeye başladığımı hissetmiştim. Bu yüzden de içeriye girip kapıyı kapattım. Ellerim ve kollarım yağmur kokusunu duyma uğruna buz gibi olmuştu ama sorun değildi. Hem bu haldeyken uyumak gerçekten çok cazip bir plandı. Yorganın altına girip kendimi ısıtırken uyumak iyi gidecekti, eminim. Sadece öncesinde tuvalete gitmem gerekiyordu. Bu yüzden hızlıca tuvalete doğru adımladım. Çünkü uykum da hazır bastırmışken onu kaçırasım yoktu.
Tuvalete girip işimi hallettikten sonra yine aceleci tavırlarla salona ilerliyordum ki aniden kulağıma bir ses ilişmişti. Sehun'un sayıklar gibi olan mırıltılarını duyduğumda kaşlarımı çattım. Daha önce onu kabusuna şahit olduğum için yine öyle olabileceğini düşünmeye başlamıştım. Çünkü sesi pek de iç açıcı gelmiyordu. Sanki o günkü gibiydi.
Merakımdan, ama daha çok endişemden, Sehun'un odasına girdiğimde onu tahmin edemeyeceğim kadar kötü bir halde bulmuştum. Gözleri sımsıkı kapalı ve nemliyken, vücudu huzursuzca sağa sola kıpırdanıyordu.
"L-Lütfen..." Kendi kendine sayıklayan Sehun'un yanına gittiğimde ilk önce terden alnına yapışan saçlarını çektim. Kötü görünüyordu. Yüzü ve gözaltları ıslak ve kızarmıştı.
Elim saçında, endişeyle ona bakarken o da hala benzer cümleleri sayıklıyordu. 'Lütfen, gitme, yalvarırım' dışında bir de ne olduğunu anlayamadıklarım vardı. Daha çok mırıltı şeklinde çıkan kelimelerdi bunlar. Evet, onu daha önce de benzer şekilde görmüştüm ama bu çok daha kötü gözüküyordu. Çok daha korkunç.
"Ya-yalvar... Yalvarırım, gi-gitme." Sehun'un sayıklaması ile beraber yaşları da şiddetlendiğinde benim de endişem artmıştı. Neden böyleydi? Sürekli ne görüyordu da bu hale geliyordu? Cevaplarını bilmiyordum ama şu anda bu o kadar da önemli değildi. Bu sefer onu uyandırmam gerekiyordu. Çünkü odaya geldiğimden beri saçlarında dolaşan ellerim hiçbir işe yaramamıştı.
"Sehun?" Yatağının kenarına oturup onu dürtüklerken uyanacak gibi bir hali yoktu. "Sehun, uyan!" ellerimi omuzlarına atıp onu sarsmaya başladığımda birkaç kez sesli ve derin nefesler almıştı. "Sehun!" Sesimi yükseltmemle beraber o da aniden nefes nefese doğruldu. Sımsıkı kapalı olan gözlerini yavaşça açıp karşısında beni gördüğündeyse gözünden bir damla yaş daha akmıştı.
"Lu-Luhan?"
"Benim. S-Sen-" iyi misin dememe kalmadan beni, aniden kendine çekip sarılmıştı. Gözlerim şaşkınlıktan irileşse de nefes alışverişi o kadar sertti ki bana ne halde olduğunu hızlıca hatırlatmıştı. Kötü bir andaydı ve bir şeylere tutunmak istiyordu. Bunu da beni belimden sarmalayıp daha da sıkı sararak yapıyordu.
Benim de ellerim bedeninin etrafına sarıldığında Sehun başını omzuma yaslayıp iç çekmeye başladı. Ağlamıyordu. Muhtemelen gözyaşının son damlası da beni gördüğü anda akandı. Ama yine de iç çekiyordu işte.
Ona ne olduğu, ne gördüğü, neyin bu kadar etkilediğini deli gibi merak ediyordum ama sormamıştım. Sormayacaktım da. Sadece Sehun'un sakinleşmesini bekleyecektim. Eğer anlatmak isterse o zaten ben sormadan yapardı.
"Geçti. Geçti, Sehun. Bak ben buradayım." Onu teselli etmek adına mırıldandığımda kolları biraz daha sıkılaştı. Sanki gitmemi istemiyormuş ya da bundan korkuyormuş gibi. "Sehun?" Bir süre iç çekişlerini dinledikten sonra onların dinmesiyle sakince seslendim. Kolları hala etrafımda sarmalı halde dururken sıradaki iç çeken de ben olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Woori Doori // HUNHAN
FanfictionBiz ikimiz, sahiden de bir elmanın iki yarısı mıydık? Galiba, daha da fazlası...