** Ay bölüm sonunda bir iyi şey bir de kötü haber var, okuyun atlamayın enfnfdlnvf
Tanrıça Taeyeon'un şaheserini de dinleyin mutlaka çünkü adeta bir Sehun var sözlerinde, iyi okumalar ♥♥
****
Luhan ile beraber, yağan karın altında bir süre etrafı turlamıştık. Kasaba çok büyük sayılmazdı. Merkezi eve yakın olduğundan buralara kadar sohbet ederek yürümüştük. Ben de onun sayesinde uzun zamandır gezmediğim bu yerleri yeniden keşfediyordum.
Şöyle bir bakınca hem çok değişmişti hem de aynıydı. Bende bıraktığı Noel etkisinde herhangi bir değişiklik yoktu. Işıklarla süslenmiş dükkânlar, karlarla kaplı yollar... Hepsi eski günlerdeki gibiydi. Ama ben aynı ben değildim. Değişmiştim. Eksiklerim vardı.
Sokaklar, burada insanlar genelde özel günlerinde aileleriyle oldukları için, çok kalabalık değildi. Yine de hatırı sayılır derecede insan var diyebilirdim. Ama şanslıydım ki tanıdık kimseyle karşılaşmamıştım. Belki de gözlerim Luhan'ın etrafı hayranlıkla inceleyen yüzünde olduğu için fark edememişimdir.
"Kasaba çok güzel." Evin bahçesinin kapısından girdiğimizde sıcacık bir ses tonuyla mırıldanmıştı.
"Küçük, sevimli bir yerdir." Omuz silkip onu onayladığımda durup evi ve bahçeyi izledi.
"Ama sanırım bu bahçenin güzelliğini daha çok sevdim." Işıldayan gözleri etrafı dikkatle incelerken benim gözlerim de onun üzerindeydi. Bakışlarımı çekemediğim güzellik çevrede değildi çünkü. Yanı başımdaydı. Başımı çevirdiğimde gördüğüm şey onun yüzüydü. Ve ona, 'ben de senin güzelliğini daha çok sevdim' demek istiyordum. Benim için daha güzeli yoktu. Gördüğüm en güzel yüz, en güzel manzara, hepsi oydu ne de olsa. "Ne oldu?" yüzümdeki tebessümle ona öyle dalmıştım ki sesi sıçramama neden oldu.
"Ağh, hiç."
"Yüzümde bir şey mi var? Çok dikkatli bakıyordun." Dudaklarını büzerek mırıldandığında iç çektim. Neler yoktu ki o yüzde, neler görmüyordum ki...
"Burnun kıpkırmızı olmuş." Ona tamamen dönüp karşı karşıya gelmemizi sağladım. "Üşüdün mü?" parmaklarım kızaran burnunu yoklarken başını sağa sola salladı.
"Pek sayılmaz." Elim yüzüne gidip yanaklarına dokunurken kaşlarımı çattım. Sayılmaz diyordu ama yüzü buz gibi olmuştu.
"Hadi içeriye girelim. Daha fazla üşüme."
"İyiyim ben, bahçede duralım biraz daha." Yavru köpek gibi bana bakarken iç çektim. Ardından bir süre önce çıkarıp cebine teptiği şapkasını tekrar başına taktım. Kenarlarından çıkan saçlarını düzeltirken onun bakışlarını yüzümde hissediyordum. Bunun yüzümde oluşturduğu ufak bir tebessüm ile boynumdaki atkıyı da çıkarıp onu da boynuna doladım.
"Böyle daha iyi."
"Sen üşürsün."
"Beni düşünme sen." Atkısını düzeltmeyi bitirip en son da yanağını okşamıştım.
"Onu yapmadan duramıyorum işte." Yanağındaki başparmağım orada hareketsiz kalırken seslice yutkundu. Söylememesi gereken bir şeyi söylemiş gibiydi. "Yani senin için endişelendiğimden."
"Anlıyorum." Bu cümlesinden mutlu olmalı mıydım emin değildim ama olmuştum işte. İçimi kıpır kıpır hale getirmişti.
"Güzel." Bakışlarını kaçırırken diliyle dudaklarını ıslattı. Benimse gözlerim istemsizce oraya takılmıştı. Zaten aklımdan çıktığı yoktu ama böyle anlarda dudaklarım onu öpmek için yanıp tutuşuyordu. Belki de bir kere öpsem, bir kere hissetsem... Ne diyordum ben ya! Kendine gel, Sehun! Ona aşık olsan da o, aynı zamanda senin en yakın arkadaşın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Woori Doori // HUNHAN
FanfictionBiz ikimiz, sahiden de bir elmanın iki yarısı mıydık? Galiba, daha da fazlası...