Boğazımın düğümlendiği ve nabzımın süratle koşan bir koşucunun kalbi gibi attığı o an, soğuk terler dökmeye başladım.
Kızımın minik vücudu tir tir titrerken benim de ellerim titriyordu. O an tek düşünebildiğim şey çocuğumu kaybediyor oluşumdu. Ağzı kenetlenmişti.
Hışımla onu kucağıma aldım ve otel odasından çıktım. Koridorlarda yardım etmeleri için bağırıyordum. Yardıma muhtaç bir anneydim. Yavrum kollarımda bilinci kapalı bir şekilde can çekişiyordu.
Merdivenleri kucağımda Alya'yı taşıyarak hızla indim. Resepsiyondaki görevliler başımıza üşüştüğünde çıkarabildiğim tek ses yardım çığlıklarım oluyordu.
Bana saatler gibi süren dakikalar sonrasında ambulans sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım ve kendime gelmemi emrettim. Soğukkanlı davranmalıydım. İlk defa bu kadar şiddetli bir krizle karşı karşıya kalmıştım ve ne yapacağım konusunda en ufak bir fikrim bile yoktu.
Ambulansa bindiğimizde sağlık görevlilerinin sorularını güçlükle yanıtladım. Kulağımda şiddetli bir uğultu vardı. Alya'nın ismini, yaşını ve kullandığı ilaçları yanıtladıktan sonra solunum cihazı taktılar.
Sağa doğru yatırdıktan sonra Alya'nın şiddetli titremeleri yerini ara ara yoklayan titremelere bıraktığında derin bir nefes aldım. Nabzı normale dönüyordu. Kızımın elini biran olsun bırakmadan dualar etmeye başladım.
Ambulans hastaneye geldiğinde acil bölümünde bulunan doktorlar sedyeyle geldiler. Hızlı hareketlerle Alya'nın elini bırakmadan araçtan indim ve hastaneye doğru ilerledik. Uğultulu sesler arasında ambulansta bulunan sağlık görevlisinin acil doktoruna benim yanıtlamış olduğum soruların aynısını yanıtladığını işittim.
"Hanımefendi, kızınız bu ilaçları neden kullanıyor?" diyen doktorun yüzüne bir süre baktım. Algı problemi yaşıyordum.
"Bir süredir şiddetli baş ağrıları çektiği için. Ağrılarını hafifletiyor." dedim. Kendi titrek sesimi duyduğumda kendimden korkmuştum. İlk dakikalarda yaşamış olduğum korkudan dolayı attığım çığlıklarım boğazımı zedelemişe benziyordu.
Ne olduğu hakkında en ufak fikrimin olmadığı bir iğne yaptıklarında Alya'nın nefes alışverişi düzene girmişti. Nabız değerleri arkasında bulunan makinelerde normal seyrediyordu.
Yapılabilecek her şeyi yaptılar. Birkaç tüp kan örneği aldılar. Artık mışıl mışıl uyuyordu. İlk şokun üzerinden ne kadar geçtiğine dair bir fikrim yoktu ama o zamandan bu yana ilk kez derin nefes alabilmiştim. Ertelediğim için kendime kızmaya başlamıştım. Her zaman olduğu gibi ilaçlarını aldığında ağrısı kesiliyordu bu sebeple hastaneye götürmek için taşınmayı beklemiştim. Aptal kafam!
İlgili acil doktoru yanıma geldi. "Nasılsınız?" dedi.
Gözlerimin şiş olduğuna emindim. "İyi değilim." dedim çatallaşmış sesimle. Tebessüm ettim. Herhalde burdan beni psikiyatri kliniğine yönlendirmeyi düşünecekti.
"Çok normal. Benimki de soru işte." dedi kafasını kaşıyarak. "Kızınızın durumu şu an için iyi. Endişelenmenizi gerektirecek bir durum yok. Kan tahlili yapmak için kanını aldık ve öncesinde geçirmiş olduğu atak yüzünden minik bir sakinleştirici enjekte ettik."
"Teşekkür ederim." dedim.
"Daha önce böyle bir atak geçirmiş miydi?" diye sordu.
"Hayır, ilk defa böyle oldu." dedim.
"Anlıyorum. Yaşına göre geçirmiş olduğu atak oldukça şiddetliydi. Bundan sonra ne teşhis konulur bilemem ama eğer tekrar böyle bir atak geçirirse ilk yapmanız gereken soğukkanlı olup sağ tarafına yatırmak olmalı ki dili geri kaçmasın. Sonrasında titremelerin yavaşlamasını bekleyip ambulans arayabilirsiniz." dedi. "Herhangi bir hastalığı var mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Devin | RAFLARDA |
Novela JuvenilBabasının menfaatleri uğruna bir başkasına satılan Devin, yıllarca süren zulme boyun eğip susmuştur. Genç kadının tahammül sınırını zorlayan son damla, onu hem bir katil hem de bir kaçak yapmıştır. İçine düştüğü karanlık durumdan sonra kaçan ve kaç...