Ayakta duran Alex'in bakışları ellerime kaydığında vücudum otomatik olarak kendini geri çekti ve ellerim Marcus'un ellerinden ayrıldı. O an bu hareketim masadakiler tarafından yanlış anlaşılmasın diye ellerimi çantama yönelttim ve içerisindeki telefonumu kontrol ediyormuş rolüne büründüm."Ah, Alexandre," dedi Bay Bilzerian. "Uzun zaman oldu seni görmeyeli."
Alex kaskatı bedenini ona doğru çevirerek gülümsedi. "Sizleri görmek çok hoş," dedi. Bay Bilzerian ile el sıkıştıktan sonra Celine'e elini uzattı. "Celine, her zamanki gibi çok şıksın." dedi ve kadının elini öptü.
Vücuduma nereden geldiğini bilmediğim bir titreme yayıldığında Alex olduğu yerde dikeldi ve kardeşine baktı.
Marcus, "Abiciğim, otursana." dedi gülümseyerek.
Garsonlar hemen bir sandalye çekti ve Alex masanın başına oturdu. En az Marcus kadar yakınımdaydı. Onun varlığını hissetmek bana zarar veriyordu. Hareketlerim anlamsızlaşıyor ve beynim bloke ediliyordu. Sağlıklı düşünemiyordum çünkü kaliteli kokusu buram buram üzerime doğru geliyordu.
"Senin iş yemeğin yok muydu?" dedi Marcus.
"Erken bitti. Ben de en sevdiğim müşterilerimizle olan yemeğe katılmak istedim." dedi. Anladığım kadarıyla karşımızdaki kişiler oldukça değerliydi. Alex'in bu tavırlarına hiç alışık değildim. Gülümsüyordu.
Gerçi genelde çoğu zaman gülümserdi ama bana karşı değil.
"Alexciğim, ne kadar naziksin." dedi Celine. "Biz de tam bizim çapkın Marcus'un yeni sevgilisi ile düğünlerinin ne zaman olduğunu soruyorduk. Abisi olarak ne düşünüyorsun?"
Alex kadehindeki beyaz şarabı yudumlarken öksürmeye başladı. Masadaki herkes ona tedirginlikle bakarken ben sırtına vurmaya başladım. Küçükken tıkandığımızda öyle yaparlardı.
"Yukarı bak, kuşlar uçuyor bak." dedim. Alya tıkandığı zamanlarda da bunu yapardım ve kendi dilimde söylediğim bu sözler karşısında anlamayan gözleri üzerime çekmiş oldum. Beni o masada bir tek Alex anlamış ve bıyık altından gülümsemişti.
Alex kendine geldiğinde karşımda oturan zarif kadın oklarını bana doğrultmuştu. "Bu dil bana çok tanıdık geldi." dedi.
O an donakalmakla saniyesinde cevap vermek arasındaki ince çizgide gidip geldim.
"Birden fazla dil biliyorum." dedim. Bunu İtalyanca söylediğimde çiftin yüzünde bir aydınlanma oldu ve kahkaha attılar.
Kadın bana, "Söylesene, ingilizce konuşmakta bazen zorlanıyorum." dedi. Ona sadece gülümsedikten sonra başımı eğdim.
Alex, "Ne düğünü?" diye sordu Marcus'a dönüp.
Marcus tekrardan kolunu bana atarak oturduğu yerde doğruldu ve masaya yaklaştı. "Bilzerian çiftinin evliliğe ne kadar bağlı olduğunu biliyorsun abiciğim. Onlar da Devin ve bana evleneceğimiz tarihi sormuşlardı ki sen geldin." dedi.
"Hmm, o kadar ciddi düşündüğünüzü bilmiyordum." dedi Alex.
Bir dakika, ne ara çıkmaya başlamıştık ve ne ara ciddi düşündük. Ve ne ara Alex bunu kabullendi ve ne ara fikri oluştu?
Ne aralarım çoğalırken kaşlarım çatılmaya başlamıştı. "Bence bu konular için henüz erken." dedim gülümseyerek. "Marcus'un da dediği gibi henüz daha birbirimizi tanımıyoruz bile."
"Ama önümüzde yaşanmayı bekleyen çok güzel anılarımız var sevgilim." Bunu dedikten sonra Marcus hızla yanağımdan öptü. Beklenmedik bu hareket sonucu karşımızda oturan çiftin hoşuna gitmiş olacaktı ki kahkahalarla gülmeye başladılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Devin | RAFLARDA |
Teen FictionBabasının menfaatleri uğruna bir başkasına satılan Devin, yıllarca süren zulme boyun eğip susmuştur. Genç kadının tahammül sınırını zorlayan son damla, onu hem bir katil hem de bir kaçak yapmıştır. İçine düştüğü karanlık durumdan sonra kaçan ve kaç...