Bölüm 5

33.4K 1.4K 18
                                    

Garip bir yüz ifadesi takındı. Beni yanlış anlamıştı sanırım. "Geçen gece için. Teşekkür amaçlı. Gerçi saat çok geç bu saatte kahve içmek istemezsen anlarım seni. " Uzun bir konuşma yapmama ben de şaşırdım. Bir saniye için düşündü. "Bunu başka bir zamana borç olarak yazalım, olur mu? Şimdi gitmem gerek. " "Peki, iyi sabahlar o zaman. " "İyi sabahlar. " Seni bir daha çağıracağımı zannediyorsan yanılıyorsun. Zaten bir anlık boşluktu, üzgünüm evlat, kaçırdın. İçeri girip kapıyı kapattım. Mutfağa gidip su içtim. Acıkmıştım ama uyumam gerekiyordu. Uyku şuan zaruri ihtiyacımdı çünkü zaten dün gece uyuyamamıştım. Odada üstümü değiştirip hemen yatağa girdim. Yatağın boş kısmı hep onu bekleyecekti, sözüm sözdü işte ondan başka kimse olmayacaktı.
12 YIL ÖNCE
Uykumda daha rahat olmam gerekirdi aslında. Sabah Safa'yla buluşacaktık ya, onun mutluluğu varken daha rahat uyurdum hep. Bir o tarafa bir bu tarafa dönüyordum oysa. Birden telefon çalmaya başladı, garipseyerek saate baktım, sabaha karşı 4'tü ve Erkan amca arıyordu. Karıştırmış olacak diye düşündüm ama yine de telefonu açtım. "Efendim Erkan amca?" "Kızım." dedi ve derin bir nefes aldı. Kalbime bir sancı girdi. "Efendim?" dedim tekrar. "Kızım.. Safa... Safa Elijah'la birlikte .. kaza geçirmiş. Biz. Biz hastanedeyiz. Sanırım. Gelsen iyi olur. " Gözümden damlayan damlalar beni içine çekip boğdu. Ağlamak bu muydu? Bugüne kadar çok ağlamıştım ama hiçbiri beni gerçekten çok üzmemişti. Evet, sanırım ağlamak buydu ve bu dünyadaki en berbat gerçekti. Bu beni yakıp kül edecek güçteydi. Evden nasıl çıktığımı, hastaneye giden yolları nasıl bulduğumu, Perihan teyzeye nasıl sarıldığımı hatırlamıyorum. Ya da sabah uyandığımda kendimi bulduğum hastane yatağına nasıl yattığımı. Bir keresinde yüksek ateş yüzünden hastanede yatmak zorunda kalmıştım. Uyandığımda baş ucumdaki koltukta Safa'yı bulmuştum. Başını eline yaslamış, mışıl mışıl uyuyordu. Ben de sessizce onu izlemiştim. Ama şimdi o zor durumdayken ben nefes alamıyordum. Kolumda iğne vardı, iğnenin diğer ucunda da serum. İğneyi acımasına ve korkuyor olmama rağmen kolumdan çıkardım. Koridora çıktım, Erkan amca koridordaki koltuklarda oturuyordu. Hiçbir şey demeden beni kolunun altına aldı ve ameliyathanenin kapısına getirdi. Perihan teyzenin yanına oturdum, bacaklarım tutmuyordu. Ameliyathanenin önünde kaç saat oturdum bilmiyorum. Perihan teyze bir ara sakinleştiricilerle uyudu sonra geldi. Erkan amca ağladığını görmememiz için dışarda duruyordu. Gece yarısına doğru annem aradı ve nerde olduğumu sordu. Aklına ancak şimdi gelmiştim demek. Olanları anlatınca o da geldi hastaneye, en yakın arkadaşına destek olmak için. Ameliyat hala bitmemişti. Nerdeyse 24 saat olacaktı ve Safa hala bıçak altındaydı. Yarım saat kadar daha boş boş ellerime baktım ve ameliyathanenin kapısı açıldı. Doktor çıktığında iki uzun adımla yanına gittim. "Safa. Dedim. "Safa'm iyi mi? lütfen iyi deyin lütfen. " doktor sıkıntılı bir nefes aldı. Bu arada Perihan teyze ve Erkan amca da yanımıza geldi. "Bakın uzun ve zor bir operasyon oldu. Hastayı hayatta tutmak için her şeyi yaptık ve zor da olsa başardık. Ama..." dediğini duyar gibi oldum ama yaşadığım rahatlamayla dizlerim çözüldü ve yere yığıldım. Uyandığımda yine sabahki odadaydım. Erkan amca yine koridorda beni bekliyordu. "Erkan amca" dedim titreyen sesimle. Kafasını kaldırıp bana baktı. Çaresiz görünüyordu, sanki benden güç almak istercesine elini uzatıp yanına oturmamı istedi, yanına oturunca da sıkıca ellerimi tuttu. "Mısra. Bak olanları bilmiyorsun sanırım sen de. Tüm olayı anlatacağım ama sakin olmak zorundasın. Bir baba olarak bu yaşadığım en zor şey ama bana yardımcı olmak zorundasın." Gözlerimden pıt pıt düşen damlaları yok sayarak başımı salladım. "Gece Elijah'la birlikte çıkmışlardı. Alkollüyken araba kullanmışlar ve karşıdan gelen bir tırla çarpışmışlar." derin ve boğazımı yakan bir nefes aldım. "Hastaneye gelmeleri biraz uzun sürmüş çünkü Safa direksiyondaymış ve arada sıkışmış. Çıkarabilmeleri için... " Erkan amca belki de hayatında ilk kez hıçkırarak ağlıyordu. Koskoca heybetli Erkan babam, başını omzuma koymuş hıçkırarak ağlıyordu. "Çıkarabilmeleri için bir bacağını kesmek zorunda kalmışlar. " Bu tarifsiz bir şoktu. Hiç ama hiç beklediğim bir şey değildi. Bu, dünyada Safa'ma yapabilecekleri en kötü şeydi çünkü Safa koşucuydu. Koşmak en büyük zevkiydi ve şimdi ondan bu aşkını söküp alıyorlardı. "Başka bir şey daha var kızım " dedi Erkan amca ama ben bunu duymaya ne kadar hazırdım bilmiyorum. Bu söyleyeceği şey neyse beni de Safam'ı da yerle bir edecekti biliyordum. Yine de ellerime kilitlediğim bakışlarımı ona çevirdim. "Omuriliğinin boynu ile birleştiği yer zedelenmiş. Bundan sonra" biraz daha şiddetle sarsıldık ikimizde "bundan sonra yataktan kalkamayacak Safa. " Beni bir tabuta koyup, toprağın metrelerce altına gömselerdi diri diri, bu kadar çaresiz hissedemezdim. Erkan amca gözyaşlarının arasında " sadece sol kolu hasarsız kalmış, eğer şansı varsa konuşabilecek de. Tabi tüm bu söylediklerim uyanması ihtimali için geçerli. Uyanmazsa..."O an aklımdan geçebilecek yüzlerce şey vardı ama ben garip bir şekilde Safa'nın solak oluşuna sevindim. Ömrüm boyunca solak olmaya özenmiştim ve Safa beni kıskandırırcasına sol eliyle inci gibi bir el yazısı kullanıyordu. Erkan amcaya sarıldım. "Nerde şimdi? Uyandı mı?" "Yoğun bakımda. İstersen yanına girmeni sağlayabilirim. " Başıma salladım. Yarım saati bulan uzun ısrarlar sonucu Safa'mı görebilmiştim. Bembeyaz duruyordu yüzü. Melek gibi. Yanına oturdum ve elini tuttum. Başımı avucuna dayayıp gözlerimi kapattım.İki kelime saklıyordum cebimde ve onlar beni kavuruyordu. Bir tarafını kazıdıkları saçlarını okşadım. Gözlerimden akan yaşlara aldırmadım. Başımı tekrar ellerine koydum ve " Bugüne kadar senden başkasına ihtiyaç duymadım, senden başkasını sevmedim, senden başkasını istemedim. Hayatta sadece seni bildim yanımda. Ne yıllar önce beni terk edip giden babam, ne de işiyle ilgilenmekten beni unutan annem. Ben sadece sana ihtiyaç duydum. Sana yemin ederim Safa, ömrümün sonuna kadar seni sevmeyeceğim tek bir gün bile olmayacak. Sen benim nefesimsin. Ben sensiz nefes alamam aşkım. Uyan. Lütfen hadi uyan da bana yine güzel gözlüm de. Bana yine seni seviyorum de. Kimseyi umursamadan sev beni. Seni seviyorum aşkım. Uyan hadi. " Dedim. Odadan çıkıp bugün 3. kez yere yığıldım.
GÜNÜMÜZ
Uyanıp işe gitmek, iş yerinde sıkıcı rakamlar ve imzalarla uğraşmak, sıkıcı trafikte arabada tek başına oturmak, eve gelip soğuk bir anahtarla kapıyı açmak günümün standart aktivitelerini yerine getirmek demekti. Akşam yemeği için bir şeyler hazırlamak için yerimden kalkmadan önce Talha'nın çıkma isteğini reddettim. Dışarı çıkamayacak kadar yorgundum. Mutfak kapısındayken zil çaldı. Talha olamazdı. Peki kimdi?Ah, tabi ki yardım sever komşum. "Yemek hazır, gelsen güzel olur. Kapı açık. " Dedi ve gitti. Kalakaldım. Karar vermek için fazla beklemedim. Salondan telefonumu, portmantodan hırkasını alıp kapımı kapattım. Evine geçerken tereddüt ediyordum ama salona girdiğimde o ikinci kadehe şarap koyuyordu. Hırkasını koltuğun üstüne koyup "teşekkürler" dedim. Yemek yerken sessizdik. Eğer bu yemekleri o yaptıysa kesinlikle değme aşçıya taş çıkarırdı. Yemekten sonra beni balkonuna çıkardı. Boğazın muhteşem görüntüsü bize eşlik ederken bana inanılmaz bir soru sordu: Senin hikayen ne? "Anlamadım?" "Anlaşılmayacak bir şey yok Mısra. Sana hikayeni sordum. " "Ne açıdan hikayem?" "Bak. Açık konuşacağım seninle. Hakkında her şeyi okudum. Her şeyi biliyorum seninle ilgili. Okuduğun okullardan ne kadar nefret ettiğini, üniversitede kaç farklı renk Porsch değiştirdiğini, 12 farklı bankada muhafaza ettiğin milyonlarca lira paranın, sana miras kalan kısmına hiç dokunmayıp her ay en az 4 farklı hesaba aktardığını ve sadece kendi kazandığın paralarla bu lüks hayatı sürdürebilecek kadar başarılı olduğunu biliyorum. Ama iki şey kafamda bir sürü netleşmiyor. Etrafında kuzenin Talha'dan başka hiç erkek yok. Senin gibi bir güzelliğin etrafında yüzlerce erkek dolanmalı oysa ki. Bir de, paralar her ay nereye gidiyor? Bir çete üyesi falan mısın yoksa?" ağzım açık onu dinliyordum. Dedikleri kelimesi kelimesine doğruydu, her ay bir kaç farklı vakfa yardım olarak gönderiyordum Safa'nın bana bıraktığı kişisel gelirini. Ailesi o öldükten sonra, tek oğullarının şirketteki hisselerini bana vermişti. Kabul etmemiştim ama parayı her ay düzenli olarak hesabıma yatırıyorlardı. Ben de dokunmadan yardım kuruluşlarına gönderiyordum gerek Almanya'da gerek Türkiye'de. Bu para olayını nasıl bulmuş olabilirdi? Kariyeri tavan yapmış bir bankacının banka hesaplarını kim kontrol edebilirdi? "Banka hesaplarımı karıştırabiliyorsan bence bunları da öğrenebilirsin, senin için zor olmaz. " "Hayır zor. Bugüne kadar kimse de böyle tıkanmamıştım. Bir tarih var. Yaklaşık 12-13 yıl öncesi. O tarihten sonra yanında hiçbir erkek görülmemiş. Bunu nasıl başardın?" "Zeka geriliğin falan mı var?" bunu samimi sormuştum. Sorunun cevabı zaten içinde gizliydi. O tarihte erkek arkadaşımı kaybetmiştim işte. Bu denklem dünyanın en basitlerinden biriydi. "Nerden çıktı bu şimdi?" ayağa kalktım. En başta vermem gereken tepkiyi şimdi verecektim. "Sen ne hakla benim geçmişimi karıştırıyorsun? Sen kendini ne zannediyorsun? Sen ne hakla bana hesap sorabilirsin ya? yemeğe çağırma nedenin de buydu değil mi? Çakırkeyf halimle sana dökülecektim. Sen anlatsana asıl sen kimsin de benimle ilgili her şeye ulaşabiliyorsun? Her zor durumda kaldığımda yanımda bitiveriyorsun. Sen neden beni takip edip duruyorsun? Sapık falan mısın nesin sen?" uzun çığlıklarım karşısında yüz ifadesi bir kere olsun değişmedi, aynı çatık kaşlar, aynı aralık dudaklar, avuçiçine yaslanmış başı. Bir milim olsun kıpırdamadı. Yavaşça yerinden kalktı, elimde sallarken yarısını döktüğüm kadehi elimden aldı. Beni omuzlarımdan tutup salona soktu. Sonra üst kata çıktık birlikte. Korkmalı mıydım? Belki. Ama damarlarımdaki adrenalin korkmamı engelleyecek kadar sıcaktı. Beni ikinci katta bir odaya soktu. Büyük geniş bir odaydı.Duvarlara asılmış birbirinden farklı fotoğraflar vardı. Yüzlerce farklı insan vardı fotoğraflarda. Odanın içinde ilerleyip arkamızı döndük, kukla gibi beni yönetiyordu. Arkamdaki duvara bakınca ağzımı açtığım gibi kapattım. Aldığım nefes beni boğsun istedim. Safa'mla çekilmiş bir fotoğrafımız boydan boya duvarı süslüyordu. Ne yapacağımı bilemez halde ona döndüm. "Ne istiyorsun bizden?" evet bizden. Ben nefes aldığım sürece o almasa bile hep biz olarak kalacağız. Bu değişmeyecek. "Ben bir dedektifim. Yani aslında sayılırım. Bu tarz konulara meraklıyım ve bir sertifikam da var. Benden seni bulmamı istediler. Ben de seni buldum. Sanırım seni bulduktan sonra peşine farklı birini taktılar, tam emin değilim." "O zaman bu fotoğraf neden hala burda? Beni sadece takip ettiysen yan dairemde ne işin var be adam?" tüm insanlığı sinir edecek şekilde güldü. "Seni takip ederken bir evim yoktu ve şans eseri burası da satılıktı. " Biraz daha genişledi gülümsemesi. Anlayamıyordum bir şeyler eksik kalıyordu kafamda. "Senin hikayen ne peki Fırat?"

BUZ (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin