-Vural
Melekler gibiydi. Ona her bakışımda güzelliği gözlerimi kamaştırıyordu. Gözleri öyle güzel gülüyordu ki, onu üzmemek için sırf o seviyor güneş batmaz, ay yüzünü göstermekten bir günah gibi sakınırdı. Öylesine masum, öylesine büyülü, öylesine mutluydu ki dünyanın hiçbir pisliği üzerine buluşmasın diye erken öldü. Nişanlımdan bahsediyorum size. Ben ağzıma kadar boka batmış çırpınırken karşıma çıkmış, tüm masumiyetiyle benim onu kirletmeme izin vermeden temizlemişti beni. Çok güzeldi. Simsiyah saçları, yemyeşil gözleri, ince beli ve sürekli gülümseyen yüzüyle her erkeğin rüyalarını süsleyen, herkesin evini şenlendirmesini isteyeceği biriydi. Karşıma nasıl çıktı, nerden çıktı bilmiyorum, belki çok çok eskilerde bilmeden işlediğim bir sevabın karşığıydı. Yalnız küçük bir sevap olmalıydı ki vadesi erken doldu. Nişanlandıktan 3 gün sonra kanser olduğunu öğrendik. Ne yaparsak yapalım o güzelim bedeninin her yanını kaplayan illet onu öldürdüğünde yalnızca 25 yaşındaydı. Damla, küçük bir damla gibi hayatımın ufacık bir kısmını ıslatıp, temizleyerek usulca çıktı hayatımdan. Onu özlemek, onun hayaliyle uyumak uzun zamanıma mal oldu, hayata devam etmem gerektiğine karar vermemse bir saniye. Aylar geçmişti ve ben, o kadar çaba verip uyuşturucudan kurtardığı ben, aylar sonra elime aldığım o beyaz hapta onu çiğneyip geçmektense, acımı içimdeki saklı sandığa gömüp ikisini birlikte hayatımdan çıkarmaya karar verdim. Masamın üstünde duran fotoğrafını kaldırdım önce, sonra da bende ona ait ne varsa teyzemin evine yolladım, atmaya kim kıyabilirdi ki? 28 yaşındaydım o gittiğinde. 29 yaşında dedektiflik yapmaya başladım. Bambaşka hayatlar, bambaşka olaylar hergün etrafımı kuşattığında zihnim meşgul oluyordu. Durup kendime "Tanrım, ne kadar da güzeldi." deme izni vermiyordum asla. Çünkü bunu söylersem ağlardım, ve eğer ağlamaya başlasaydım durabileceğimi hiç zannetmiyordum. Evet, ne o hastayken, ne öldüğünde ne de cenazesinde hiç ağlamadım. Ağlamak için iyi nedenlerdi ama... Aması yok, ağlasaydım ve eğer tüm o metafizik şeylerin gerçek olduğu ihtimali dahilinde o beni görüyorduysa o daha çok üzülürdü ve ben Damla'yı üzmeyi göze alamazdım.
O'nu hayatıma sokan telefonu kapattığımda işin alakasızlığıyla beynim karmakarışıktı. Bir bankacı neden takip edilsindi ki? Ne saklayabilirdi? Duyduğum kadarıyla zimmetine para geçirmeye ihtiyacı olan biri değildi. Telefonu kapattıktan sonra bilgisayarımın ekranına bir fotoğraf düştü. Kız güzeldi, gerçekten güzeldi. Birkaç ay sonra hakkında öğrenebildiğim her şeyi öğrendiğimde telefonun diğer ucundaki adam işin bittiğini, takibi bırakmam gerektiğini söyledi. Bense onun kızı başka bir adama daha izlettiğini çoktan fark etmiştim. Belki de beni takip ediyordu, bilmiyorum. Ama işin ucunda kıza bir zarar geleceği barizdi. Ben centilmen bir erkektim, bir bayana zarar gelmesine göz yumamazdım öyle değil mi? Onu izlediğim zaman dilimi boyunca yaptığı tek şey evden çıkıp işe gitmek, işten çıkıp eve gelmek oluyordu. Kapısını zorla açıp evine girdikten sonra salonun yanan ışığı gecenin geç saatlerine kadar sönmüyordu ki koltukta uyuyakaldığına bahse girebilirim. Banka dekontlarında hesabına giren çıkan paraları, yasadışı yollardan ulaştığım telefon görüşmelerini, girdiği mağazalarda aldığı kıyafetlere bakıp genel tarzını, doktor raporlarından kabuslar gördüğünü ve evinden gelen çığlıklardan gördüğü kabusların şiddetini öğrenmiştim. Ama hala çözemediğim birkaç pürüz vardı ve biliyordum ki bu pürüzleri ondan başka kimse çözemezdi. Hayatına en zararsız yoldan nasıl gireceğimi düşünürken yan dairesinde kocaman puntolarla yazılı 'SATILIK' ilanını gördüğümde gülümsemiştim. Taşınırken beni gözünün ucuyla bile fark etmemişti. Kendimle iddaya girip açık açık eve giriş saatimi onun eve geliş saatine senkronize ettiğimde bile beni fark etmemişti. Ya fazla dalgındı, ya fazla umursamaz.
Onunla tanıştığımızda kim olduğumu ve neden peşinde olduğumu anlatacağım zamanın fazla yakın olduğunu düşünmemiştim. Her şeyi öğrendiğinde korkup İsviçre'ye ya da Almanya'ya geri döneceğini zannetmiştim ama o, gayet radikal bir biçimde bana kızmış, onun özel hayatına karışma hakkını kendimde nasıl bulduğumu sormuştu. İçin için gülmüştüm ama eğer gülümsememi yüzüme yansıtsaydım en iyi ihtimalle ayağına giydiği topuklu ayakkabılarını göz çukurumda bulurdum. Sinirlenince gözlerinin döndüğünü hakkında yaptığım araştırmada öğrenmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ (Tamamlandı)
Roman d'amour18 yaşında ölmüştü genç kız. Şimdilerde 30'una yaklaşıyordu. Sağlıklı ama ölü bir kadının yeniden doğuşuna şahitlik etti fırtına. Ve bu mezardan çıkıp yeniden doğuşun hikayesiydi. Mısra ve Vural'ın hikayesi...