"Peki senin hikayen ne Fırat?"
Tüm dikkatimle yüzüne bakıyor olmasaydım bir an tüm yüzüne yapışan ve onu içinde bir yerde öldüren o acıyı asla göremezdim. O acıyı biliyordum. Çok iyi biliyordum hem de. Her sabah aynada gördüğümün aynısıydı. Yalnızca onda biraz daha eğreti duruyordu kanımca. Ben acıyı benimsemiştim, oysa beğenmediği için geri iade etmek istiyordu sanki. "Benim hikayem seni ilgilendirmez Ufak. Haydi, çıkıyoruz. " "Dur. Hey dur dur. Bana açıklamak zorundasın. " Bağırırken aklıma gelmeyenler şimdi geliyordu aklıma." Beni kim bulmak istedi?" "Ben de tanımıyorum. Bana seni bulmak isteyen adamın bir çalışanı geldi. Ben onunla muhattap oldum. Seni bulduğumu onlara bildirdikten sonra takibi bırakacaktım ama başka bir adamı peşinde görünce bırakmamam daha hayırlı olur diye düşündüm. " soran gözlerle bana baktı. Onay vereceğim bir şey miydi bana yardım etmesi? Ya da hoşuma gidip gitmediğine mi bakıyordu? "Hiç mi bir şey bilmiyorsun adam hakkında?" "Yurt dışında yaşıyor. İsviçre'de. Geçmişinde saklanan bir hayalet gibi. Amacı sana zarar vermek değil gibime geliyor çünkü öyle olsaydı şimdiye kadar çoktan almışlardı. Çok dikkatsiz birisin. Başka bir şeyi amaçlıyor ama ne? Seni bu akşam yemeğe davet etmemin amacı buydu. Kim olabileceğini öğrenmek. " "Bu seni neden ilgilendirsin ki? Neden bana iyilik edesin ki?" öyle ya. Bana neden iyilik etsindi? Kendi öz annem bile bana yardım etmek için kılını kıpırdatmazken? Elini uzattı ve elimi avcuna koymam için bekledi. Elini tutmamı istiyordu. Ona güvenmemi bekliyordu. Ne yapabilirdi ki en fazla? öldürürdü belki? belki kurtarırdı beni bu cehennemden. Tereddütle uzattığım elimi sıkıca kavradı ve arkamı döndüğüm duvarın önünde bir kızın fotoğrafının önünde çekti beni. Elimi bırakmamıştı. "Adı Havin. Mardinli. 3 yıl kadar önce sevdiğine kaçtı. Ailesi hükmü verdikten sonra onları aramaya başladılar ama onlar İstanbul'a varmışlardı. Bir dedektife başvurmayı akıl ettiler. O bendim. Verilen para fazla iyiydi. Onları bulmak çok zamanımı almadı. " Sustu. İnanamayan gözlerle ona baktım. Tamam yurt dışında büyüyen züppenin teki olabilirdim ama doğudaki olaylardan haberim vardı. "Ne yani o kızı o canilere mi teslim ettin? Bunu nasıl yaparsın sen? Nasıl bu kadar duygusuz olabilirsin?" elimi elinden çekmek istedim ama sıkı tutuşundan kurtulmama izin vermedi. Başka bir fotoğrafa parmağını uzattı. "3 ay önce bir bebekleri oldu. Adı Mualla. Havin'in birlikte kaçtığı adamın annesinin adıymış. Oğulları olursa benim adımı vereceklermiş. " "Nasıl yani? Onlara yardım mı ettin?" "Dediğim gibi para fazla iyiydi. Paylaşmak sorun olmadı." Ne yani. Her bulduğu insana iyilik mi ediyordu bu? Ne sanıyordu kendini Robin Hood falan mı? Elimden çekerek başka bir fotoğrafın önünde durdurdu. "Vefa amca bu. Karısını 12 Eylül'de almışlar Diyarbakır'da. Darbe bitmiş, denizler durulmuş, Şerife teyze dönmemiş. Onu aradık birlikte. Meğer bizim Şerife teyze, ona yaptıkları rezilliklerden sonra Vefa beni zaten kabul etmez diye Samsun'a gitmiş, orda bir hayat kurmuş ama hiç evlenmemiş. Biz onu bulunca konuşamadı birkaç saat. İnanmadı Vefa'sını bulduğuna." Ne garip adamsın sen be. Beni başka bir fotoğrafa sürükledi. "Bak bu en kıyak olanı. Şerafettin amca. Karısını, I. Dünya Savaşı'nda İngiliz askerleri rehin almış, Hatay'dan İzmir'e götürmüşler. 2 yıl önce buldu beni. " En heyecanlı yerinde durunca heyecanla devam etmesini bekledim. "Eee sonra ne oldu? Bulabildin mi kadını?" gülümsedi. "Buldum. Osmanlıca el yazısı iğrenç memurlara biraz fazla küfrettim ama buldum. İzmir'de Foça'daymış. Şerafettin amca da şimdi Foça da yaşıyor. Her akşam karısının mezarına çiçek götürüyor. " verecek bir cevap bulamadım. Uzun zamandır ilk defa bir başkası için içim burkuluyordu. "Hadi gel, çıkalım burdan. Seninle konuşmak istediklerim var ama sanırım en başında yanlış başladım konuşmaya. " Başımı sallayıp elimi tutan eline sardım diğer elimi de. Ayakta duracak gücümü almıştı Şerafettin amca. Salona girdikten sonra beni koltuğa oturttu " Bir şey içmek ister misin?" "Su varsa.." dilim damağım kurumuştu. Fazla stres hep zarardı işte. Elinde bir bardak suyla geri dönüp aynı koltuğun diğer ucuna, bir bacağını diğer bacağının altına doğru kırarak ve bana dönük bir şekilde oturdu. Suyumdan bir yudum aldım ve ben de ona döndüm. "Pekala ne konuşacağız?" "Bana anlatabileceğin, hatırladığın her şeyi anlatmanı istiyorum. Ve sen bunun için önce bana nasıl güvenebileceğini soracaksın, önce kendimi anlatmamı isteyeceksin. Bunların hepsini konuşacağız ama şuan konuşabilecek durumda görünmüyorsun Ufak. Bayağı sarsılmış gibisin. Büyük ihtimalle işten de yorgun döndün. " dedi. Bense hiddetle cevapladın "Ufak diyip durma bana. Omuz silkti. "O zaman erteliyoruz bu konuşmayı. Yarın akşam, yemeği de sende yiyoruz?" bu rahatlığı garibime gitmişti? "Bana nasıl güveniyorsun? Sana inandığımdan ve güvendiğimden nasıl emin olabilirsin ki? Ya tam bir dedektif olmadığın halde beni takip ettiğini polislere bildirirsem?" Ukalaca bana gülümsedi. "Et. Polislerden korkmuyorum. Kaldı ki beni tutuklayıp içeri de atsalar, hani yapamazlar ama kalemimi de kırsalar etkilenmem. Benim kaybedecek hiçbir şeyim yok Ufak. Haydi şimdi seni evine götürelim. " Söz söyleme şansımı elimden alarak kalktı ve yeniden elini uzattı. Bu sefer elini tutmadan yerimden kalktım,arkamı döndüm ve kapıya yöneldim. Arkamdan kıkırdadığını hissettim. Ben kapıyı açıp dışarı çıkarken o da anahtarını aldı ve kapısını kapattı. Yan eve geçemeyeceğimi mi düşünüyordu acaba? İyice çocuk bellemişti beni.
Ama yan evin kapısına geldiğimde elimi cebime bile atamadım korkudan. Anahtarımı almamıştım. Telefonum da içerdeydi. Ufak bir kız çocuğu gibi ona döndüm, bahçe kapısında girmemi bekliyordu. Ona döndüğümde yüz ifademi görünce kahkaha attı. "Anahtarını unuttun değil mi Ufak?" utançla başımı salladım. Kazık kadar kız olmuştum ama kendi evimin anahtarına sahip çıkamıyordum. Tekrar kahkaha attığında içimdeki küçük kız ölmüştü yine. Ne yani illa bu kadar gülmeli miydi? Saatine baktı. "Bu saatte kuzenini ararsan ayıp olur bence?" dedi. Saate baktım. Dalgınlıkla bu kadar geç olduğunu fark etmemişim. Ne yapacağım şimdi derken "Haydi gel, evde bir sürü boş oda var." Yok canım. Ne alaka. Kalmam ben bunun evinde falan, kaldırımda uyurum daha iyi be. "Kaldırımda uyuyamazsın Mısra. Haydi gel. " dedi. Aklımı mı okuyor şimdi de? "Aklını da okumuyorum. Kimse kaldırıma aşkla bakmaz senden başka. Haydi gel. " dedi tekrar ve elime uzandı. Bu sefer izin istemedi, ve beni evine doğru çekiştirmeye başladı. Evine girdiğimizde üst kata çıktık tekrar. Beni koridorun sonundaki odanın sağ tarafındaki odaya soktu. "Çarşaflar temiz, daha önce kullanılmadı zaten. Banyo odanın içinde. Sanırım başka bir şey yok?Bir şeye ihtiyacın olursa son odadayım ben. " dedi ve samimiyetle yüzüme baktı. Hayır bana pijama ver demeyecektim. Başımı salladım ve çıkmasını bekledim. Soğumaya başlayan havalarla giydiğim kazağa lanet okudum ama içimden. Giydiğim daracık pantolona açıktan küfrettim ama yine içimden. Üstümdekileri çıkaramazdım bu dangoz dan diye odaya girerse olmazdı. Yatağın kenarına oturdum. Tam üstümdekilerle yatmaya teşebbüs ediyordum ki kapıyı çaldı. "Sanırım bunlara ihtiyacın olur?" dedi ve bana elindeki kıyafet topluluğunu gösterdi. "Eve gelip giden kızların bir ümit geri dönebilirler diye bıraktığı kıyafetler vardı ama onları giymezdin herhalde. Bunlar temiz ama benim, büyük ihtimalle üstüne olmazlar ama bir gece idare et. Çok ufaksın olabilecek tek şey bunlardı. " "Ne bu Ufak? Tamam anladık çok büyük cüssen var ama abartma ben 28 yaşındayım. En fazla kaç olabilirsin ki bana Ufak diyip duruyorsun?" Gülümseyerek odadan çıktı kapıyı kapattı. Odasının kapısını açtığını duydum sonra da "34 yaşındayım Ufak. İstersen abi diyebilirsin. İyi geceler. " dedi ve kapısının kapanma sesini duydum. Getirdiklerine baktım. Kısa kollu bir tişört ve basket şortu. Eh en azından rahatça uyuyabilecektim.
Gece saat kaçtı bilmiyorum ama hava henüz aydınlanmamıştı. Çığlıklarımla birlikte uyanmıştım. Oda zifiri karanlıktı ve ben karanlıktan korkardım. Ama yalnız değildim. Saçlarımı bir el okşuyordu ve büyük ihtimalle o elin sahibi bana "Tamam sakin ol, her şey geçecek, yanındayım, hadi uyan bak geçti." diyordu. Bu Vuraldı. Ben onun evindeydim, onun kıyafetleriyle, onun desteğiyle Safa'mdan uzaklaşıyordum yine. Doğrulmaya çalıştım, elini sırtıma koyarak oturmam için yardım etti. Baş ucumdaki komodin de duran suyu içmem için bana uzattı. Bir yudum alıp geri uzattım. "Daha iyi misin?" "Abartmaya gerek yok, oluyor böyle. " "Doktor raporunda kabuslar gördüğünü okumuştum ama bu kadar olduğunu bilmiyordum. " "Her fırsatta beni çok iyi tanıdığını hatırlatmak zorunda mısın? Bir de ışığı açar mısın?" başını sallayıp kalkıp ışığı açtı. Tekrar yatağın kenarına oturdu. "Ne gördün rüyanda?" olumsuz anlamda başımı salladım. "Olmaz. Sorma. " Sanki anlıyormuş gibi başını salladı. "Peki öyleyse. Uyuyabilecek misin tekrar?" "Saat kaç?" "4 e çeyrek var. Yatalı bir saat oldu olmadı." "Uyurum herhalde o zaman." "Peki, uyu o zaman ben burdayım." dedi ve yataktan indi. Elimi tuttu ve başını çevirdi. Neden bana böyle davranıyordu? Neden yanımdaydı? "Her yerin ağrıyacak öyle, git yatağına yat hadi. " "Yok, beni düşünme uyu sen hadi. " Ofladım. Amacı belli olmuştu, istediğini ona verecektim o zaman. "Yatağa çık en azından bari." "Hayır, uykuna bak sen. " Uykuma mı bakayım. Ama ölürsün sen orda öyle? "O zaman, şey, iyi geceler. " dedim ve elimi tuttuğu eline sarıldım. Uyku beni kollarına alana kadar kımıldadım durdum ama çıtı çıkmadı. Işığı açık bırakma sebebimi de sormadı. Safa'dan sonra olan bir şeydi. Işık açıkken uyuyamazdım aslında, bu yüzden uyku bandı kullanıyordum. Ama kabus gördükten sonra karanlığa gözlerinizi açmak biraz korkutucu olabiliyordu. Bunu ona açıklamayacaktım ama. Uyku beni sıkıca kollarına aldı, ben de ona sıkıca sarıldım. Sabaha ne olurdu, bilmiyordum ama şimdilik yalnız olmamanın keyfini sürebilirdim.-8 yıl sonra gelen güncelleme: Arkadaşlar 1. Dünya savaşı biraz abartı olmuş, 2. Dünya savaşı diyelim biz ona 😂😂😂
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ (Tamamlandı)
Romance18 yaşında ölmüştü genç kız. Şimdilerde 30'una yaklaşıyordu. Sağlıklı ama ölü bir kadının yeniden doğuşuna şahitlik etti fırtına. Ve bu mezardan çıkıp yeniden doğuşun hikayesiydi. Mısra ve Vural'ın hikayesi...