Bölüm 9

25.7K 1.2K 10
                                    

Boş bir pazar günü ne yaparsınız? Benim yapacak çok fazla şeyim yoktu. Önce spor, sonra ufak bir kahvaltı, sonra biraz okuma. Canımın sıkıldığı yere kadar oyalanmış, saat 2'ye gelirken de resim atölyesine girmiştim. Ellerim simsiyah olana kadar şuursuzca bir yüz çizmiştim. Kalemi elime aldıktan sonra geri kalan işi her zaman bilinç altım yapardı. Ona güvenim sonsuzdu, bana Safa'dan başka kimseyi çizdirmemişti bugüne kadar. Bu sefer öyle olmadı ama. 3 saatin sonunda ortaya çıkan yüz bu sefer bir başkasıydı. Garipsedim en başında. Kim olduğunu anlayana kadar biraz zaman geçmesi gerekmişti. Yuvarlak çenesi, içe çökmüş yanakları, havaya dikilmiş saçlarıyla karşımda duran Vural beni şaşkınlık içinde bırakmıştı. Neydi bu şimdi? Talha bana üstüne basa basa ondan uzak durmam gerektiğini söylemişken, aklımı ondan uzaklaştırmak için iki hafta her adımıma dikkat edip onunla karşılaşmamışken neydi şimdi bu? Uzay'ın şirketinden çıktıktan sonra işler biraz karışmıştı ve o güzelim tartışmamızdan sonra Talha benimle konuşmuyordu. Ben de çok umursamıyordum açıkçası. Bana hesap soramazdı. Ama Vural konusunda uzun bir nutuk çekmiş, öylelerini çok iyi bildiğini, bana zarar vermeden bırakmayacağına kalıbını basabileceğini söyledi. Şimdiyse Vural elimdeki kocaman kağıtta gözlerini kısmış bana ,ondan korkmamam gerektiğini söylüyordu adeta. Son iki haftada çok görüşmemiştik. Daha doğrusu ondan kaçmıştım. Gördüğüm yerde bir selam verip kaçıyordum. Bana yardım etmek istemesi bir yere kadardı ama anlattığı hikayede bir eksiklik vardı. Bir şeyler saklamıştı benden. Kaldı ki ona inanmak için hiçbir nedenim yoktu. Ben ondan uzak durmaya çalışırken o da inatla her sabah elinde bir tabakla evimden çıkmamı bekliyordu. Her sabah hazırladığı farklı sandviçleri almadan gidiyordum ama nedendir inat ediyordu. Beni de korkutmuyor değildi aslında, neden pes etmiyordu? Yardım etmenizi istemeyen birine neden yardım etmek için çabalardınız ki? Bu adamda garip bir şeyler vardı. Ne kadar merak etsem de karıştırmıyordum. Uzun zaman sonra merak ettiğim ilk şey bu adamdı ve ben onu derinlemesine incelemekten korkuyordum. Sessiz sedasız geçirdiğim 10 yıldan sonra konuşması bile benim için fazla hareketliydi. Akşamları işten eve döndüğümde ışıkları açık, perdeleri kapalı oluyordu. Her akşam evde ne yapıyordu?O günden sonra çatıya da çıkmamıştım. Zaten vaktim de olmamıştı. Uzay'ın şirketinde yaptığım ufak şovdan sonra yapabileceği en "zekice" şeyi yaparak fonlarını bankamıza geçirmekten vazgeçmişti. Bense boş durmaktan uzakta şuan dünya üzerinde tabiri caizse her köşe başında şubesi bulanan bir fast food markasının Türkiye temsilcileriyle görüşme ayarlamış, kesinlikle reddedemeyecekleri bir sunumla karşılarına çıkmıştım. Şansa bakın ki karşıma çıkan 6 erkek de büyülenmişçesine beni dinlemiş, izlemiş de diyebiliriz, ertesi gün de imzalar için görüşme talep etmişlerdi. Yani müdürümüze karşı "Evet Evren İnşaat'la anlaşmayı başaramadım ama kat be kat iyisiyle karşınızdayım." diyebilmiştim. Sanırım beni bankaya almak için 9 ay her hafta başında mail atmalarının sebebini o an anlamıştı.

Şimdi, tam şuan koşarak atölyemden çıkıp yan evi ateşe vermek istiyordum. Ne işi vardı bu adamın benim kalemimin ucunda? Hakkında düşünmemek için kendimi paralamıştım ve şimdi de bilinçaltım hıncını böyle çıkarıyordu. Başka bir sebebi olamazdı. Saat 5'e geliyordu, atölyemden yavaş adımalarla çıktım. Mutfağa gidip buzdolabını açtım. Yiyecek bir şey arıyordum ama dolap tam takırdı. Yapacak iş çıktı diye sevinerek cüzdanımı ve anahtarlarımı alarak evden dışarı çıktım. Başımı sağ tarafımda kalan eve çevirmemek için kendimle savaştım ve savaşımdan galip çıktım. Arabayı alıp almamakta kararsızdım. Market yakındı ama geniş bir alışveriş planlıyordum. Arabam park ettiğim yerden usul usul bana bakıyordu ama üzgünüm. İçimdeki Herkül'e güvenerek arabayı es geçtim. Yüremek iyi gelirdi hem. Uzun zamandır kullanmadığım için evden çıkmadan önce bir süre bakındığım, sonra da açmak için fazlasıyla uğraştığım kulaklıkları telefonuma taktım. Geniş bir müzik listem vardı. 10 yıl boyunca susarken fazlasıyla dinlemiştim. İnsanları değil, şarkıları. "Ghosts" usulca kulaklarıma dolarken ben de yolu adımlamaya başladım. Bir sokak, ikinci sokaktan sağa dön, sonra yokuştan aşağı doğru in ve bingo. Marketin otomatik kapısı açıldı ve içeri geçip bir market arabası aldım. Önce kahvaltılıklarla başladım. Birkaç farklı çeşit peynir, sosis ve sucuk, orta boy bir vişne reçeli, tost ekmekleri, şeker, yağ, aburcubur fasa fiso derken araba ağzına kadar doldu. Son olarak şeker almak için şekerlerin olduğu rafa yöneldim. Gelin görün ki boyum rafa yetişmeyecek gibi duruyordu. Yine de aptal bir ümitle parmaklarımın ucunda yükseldim. Elim rafa değdi ama pakede ulaşamadım. Hemen sağ tarafımdan siyah bir şey yükseldi, bir paket şekeri alıp bana uzattı. Başımı kaldırıp adama teşekkür ettim. Sonra gözlerimi kısarak biraz daha dikkatli baktım yüzüne, gözüm bir yerden ısırıyordu ama üstelemedim. Kulaklıklarımı çıkarıp cebime tıktım. Kasaya geçip aldıklarımı okuttum. Ödemeyi yaptıktan sonra da içimdeki Herkül'e ufak bir küfür yollayıp tekrar taktığım kulaklıklarımla yola çıktım. Evin olduğu sokağa gelene kadar her şey normal gidiyordu. Sonra arkamda bir tıkırtı duydum. Tamam, sokakta arkamda bir tıkırtı duymam gayet normaldi ama bir anlık bir refleksle arkamı döndüğümde markette bana yardım eden adamı görmek normal bir şey değildi. Onu gördüğümü fark edince umrunda değilmiş gibi yürümeye devam etti. Yanımdan geçip gitti. Her ne kadar huzursuz olsam da yürümeye devam ettim arkasından. Adam yürüyüp yürüyüp Vural'ın bahçesinden içeri girdi. Kapıyı çaldı ve anne yaşlarında bir kadın açtı. Ne yani, Vural taşınmış mıydı? Midem de daha önce hissetmediğim bir hisle eve girip mutfağa yöneldim. Aldıklarımı yerleştirip yemek yapmaya koyuldum. İki saat sonra tıkırdayan tencerelerin altını kapatıp yemeğimi tabağa koydum. Fazla yemek yemezdim ama yiyeceğim yemeği evdeysem kendim yapardım mutlaka. Tatlı yapmadığım için üzüldüğüm bir sırada kapı çalındı. Demek ki Talha dayanamamıştı. "Geldim Kaptan!" diye seslendikten sonra tabağımı kaldırıp lavabonun kenarına bıraktım ve gidip kapıyı açtım. Vural'ın evindeki teyze kapımda duruyordu, arkasında da Vural vardı. Sözü o aldı. "Mısra bu teyzem Havva. Teyzem bu da Mısra." "Memnun oldum efendim." diyerek gülümsedim kadına. "İçeri gelin, buyrun lütfen." dedim ama Havva Hanım başını salladı. "Yok kızım, sağolsın. Yemek yaptım bu bizim fırlamaya. Senin de yalnız yaşadığını söyledi, biz de yemeğe çağıralım dedik, yalnızlık zordur, sıcak yemek hazine gibi gelir." dedi. Şimdi ben bu tatlı mı tatlı kadına az önce yedim gelemem desem üzülecektim. Ama gidip yemek de yiyemezdim. Yüzümde allak bullak bir ifade oluşurken Vural durumu kavramış gibi "Yemek yediysen de gel, çay içeriz hep beraber." dedi. Gülümseyerek başımı salladım. "E haydi ne duruysunuz gidelum." dedi Havva hanım şakacı bir sesle ve gelmem için kolumu çekiştirdi. Bense bir parmağımı kaldırdım ve portmantoya fırlattığım anahtarlarımı aldım. Telefonum kalabilirdi. Vural'ın evine geçip salonda masaya kurulduk. Masada tanımadığım bir sürü yemek vardı. Havva Hanım "Karadeniz mutfağını tanır mısın kızım?" dedi. Tam ağzımı açıp cevap verecektim ki Vural "İsviçre de büyüdü o teyzem nerden bilsin vurma lahanayı." dedi. Aldığım nefesi içimde bir yerde yok ettim. Hayır bir şey söylemeyecektim. "O zaman yarın akşam ki yemeği burda yiyeceğiz hep beraber. Sana güzel yemek neymiş gösterelim." dedi. Ben de hevesle başımı salladım. "Çok güzel olur, teşekkür ederim düşündüğünüz için." "Yemek yapmayı biliyor musun sen? Yalnızken çok üşenir insan yemek yapmaya." "Yok, benim öyle bir sorunum yok. Evdeysem yemeğimi kendim yaparım hep. Dışarıdan yemeyi çok sevmiyorum." dedim. "Ay çok güzel o zaman yarın yemekten önce gelirsen sana yapacağım yemekleri nasıl yaptığımı da öğretirim. Yeni birkaç çeşit olur." dedi gülümseyerek. Burdan hareketle saatler süren bir sohbet geçti tüm gece. Bir ara markette gördüğüm adam üst kattan aşağı indi. Vural "Mısra bu kuzenim Halim. Teyzemin oğlu. " dedi. Yüzüne biraz daha dikkatli baktığımda gözümün onu nerden ısırdığını anladım. Vural'la birbirlerine çok benziyorlardı. Başımı salladım. "Memnun oldum." dedi Halim ben de onu tekrarladım. Saat 11'e gelirken müsade istedim. Misafirliğin suyunu çıkarmıştım ama Havva teyzeyle sohbet etmek çok güzeldi. İnanılmaz tatlı bir kadındı. Ben kaltığımda Vural da benimle ayaklandı. "Teyzem ben Mısra'yı bırakıp geliyorum." dedi. "Hiç gerek yok iki adıma gidiyorum zaten hiç çıkma şimdi." dedim ama o sinir bozucu tepkisizliğiyle kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Ben de Havva teyzeye "Yarın görüşürüz Havva teyze." diyip çıktım. Vural önden yürüyüp bahçeme girdi. Arkasından yürürken üçyüz kere oflamıştım. Kapımın önünde durup kapıyı açmamı bekledi. "Teşekkürler, iyi geceler." dedim, o da fısıltıyla "İyi geceler." dedi. Açtığım kapıdan içeri gidip kapıyı kapattım. Salonun ışığı açtım. Işığı açmamla kapıya dönüp Vural'ı çağırmam arasında 3 saniye yoktu. Bahçe kapısına kadar gitmişti. "Vural." dedim titreyen sesimle. Arkasını döndü. "Şuraya bir bakar mısın ben mi yanlış görüyorum yoksa?" dedim. Hızlı adımlarla evime girdi. Alt üst hale gelmiş salonuma tedirgin gözlerle baktı. "Dışarı çık. Bizim eve geç. Ben de geliyorum şimdi." dedi. Hızlıca başımı sallayıp dışarı çıktım. Kapıyı açan Havva teyze bana bakıp "Ne oldu kızım, bir sorun mu var? Vural nerde?" dedi. Bense "Girebilir miyim, geliyor o da şimdi." dedim. "Ay sorulur mu kızım geç içeri geç. Bir su getireyim mi sana rengin atmış senin." dedi. Salona geçip oturdum Havva teyze de elinde bir bardak suyla yanıma geldi. Uzattığı bardağı bir dikişte bitirip ortadaki sehpaya koydum. Ben kafamı toplamaya çalışırken Havva teyze sessizce beni izledi. Biraz sonra Vural içeri girdi. "İçeri giren her kimse her yeri karıştırmış. Değerli görünen hiçbir şeyin çalınmamış yani görünürde. Yalnız..." dedi ve sustu Başımı kaldırıp ona baktım. "Ne oldu? Çatıya mı girmişler? Bir şey mi olmuş çatıya? " Bir an kalbimdeki sızı beni uyuşturdu, parmağımı oynatacak gücü elimden aldı. O odaya bir şey olamazdı. Safa'dan kalan her şeydi o oda. "Sakin ol. Çatı sağlam. Girememiş zaten, kapıyı zorlamış sadece. Ama yatak odanda. Yatağının üstünde bir paket vardı. Duruyor orda, gel bir bakalım istersen." dedi. Gözlerimi sıkıca kapatıp açtım. Başımı onaylar anlamda salladım. Havva teyze de benimle birlikte ayaklandı. "Havva teyze yorulma sen. Anlaşılan birileri şaka yapıyor bana. Git uyu sen, yarın gelirim işten hemen sonra olur mu?" dedim ve cevabını beklemeden yanağını öpüp evden dışarı çıktım. Vural da benimle birlikte eve geldi. Birlikte yukarı çıktık. Merdivenlerin başında durdum. Kalbim küt küt çarpıyordu. Bir adım önüme geçip elini uzattı. Ölçüp biçmeye fırsat bırakmadan tuttum elini. Korkuyordum. Geçmişime dair bir bir şey fırlayacak diye henüz görmediğim o kutudan ödüm kopuyordu. Birlikte yatağıma doğru ilerledik. Siyah yatak örtümün üstünde kırmızı, kare bir kutu duruyordu. Çok küçük değildi, çok büyük de değildi. Başımı Vural'a çevirdim. Dİkkatle beni izliyordu. Derin bir nefes alıp kutunun kapağına uzandım...

BUZ (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin