Bölüm 13

21.1K 1.1K 14
                                    

Sabah uyandığımda odamda yalnızdım oysa ki gece onun da odada olduğundan emindim. Uyanmaya çalışarak doğruldum. Gece olanlar yüzünden sinirlerim hala bozuktu. Banyoya geçip dişlerimi fırçaladım ve aşağı indim. Mutfaktan sesler geliyordu. Mutfak kapısına yaslanıp onu izlemeye başladım. İşini yaparken yüzünde hem ciddi hem de mutlu bir ifade vardı, ikisini aynı anda nasıl becerebiliyordu bilmiyorum ama bu ifade ona çok yakışıyordu. Beni fark ettiğinde gülümsedi. "Günaydın Ufak." Minicik bir gülümsemeyle mutfak masasının sandalyelerinden birine oturdum. Masa neredeyse hazırdı. Krepler yanında beyaz peynir ve domatesle bana göz kırpıyordu. Sağ tarafımdan eğilip önüme bir bardak portakal suyu bıraktı. Sonra da elinde kendi çayıyla karşıma oturdu. "Buna gerek yoktu. İdare ederdim." "Mızmızlanma da ye. 15 dakikadan fazlasını harcamadım, inan bana." doğru ya, Bay Ben Çok Mutluyum aşçıydı. Omuz silkerek kreplerden bir tanesini önüme çektim ve çatal bıçak kullanma zahmetine girmeden beyaz peynir ve domatesle sarıp yemeye koyuldum. Lokmalarımın yarısında bana dikkatle baktığını gördüm. Ne olduğunu sorarcasına ona baktım. "Hiç." dedi yüzünde aptal bir gülümsemeyle. "Havva teyze nerede?" "Dün gitti onlar gece uçuşuyla. Zaten seni bulduğumda havaalanından dönüyordum. " Sessizleşti. Yavaşça başımı sallayıp kahvaltıma geri döndüm. Yeterince doyduğuma emin olduktan sonra kendi tabağımı ve bardağımı makineye koydum, o da arkamdan ayaklandı. Masayı beraberce topladık. Konuşmamız gerektiği ikimizce de malumdu. Bana yardım etmek için kıçını bu kadar yırtıyorsa deneyebilirdi. Bir yolunu bulacaksa, yaşadığım acı bir son bulacaksa istediği her şeyi anlatmaya razıydım. Şey, istediği çoğu şeyi. Salona geçip oturduğumuz sırada kapı çaldı. Benden önce ayaklanıp kapımı açtı. Samimiyeti ileri götürüyordu ve ben, buzların kadını, sınırı nerede koyacağımı kestiremiyordum. Yerimden kalkmadım, kapıda biriyle konuştuğunu duyuyordum. Biraz sonra elinde bir paketle yanıma oturdu. "Sana gelmiş." diyip elindekini bana uzattı. "İnanmam." Gözlerimi devirerek verdiğim yanıtı dikkate almadı. Kargo şirketinin ambalajını yırttım. İçindeki kutunun kapağını kaldırdım. Safa'ya 18. yaş gününde aldığım saat, ölmeden önce ona aldığım son tişörtün üstünde usulca bana bakıyordu. Saat tam 10.32'yi gösteriyordu. Zamanın benim için durduğu anı dahi bilen bu sapık kim olabilir diye düşünmeye başladığım sırada gözümden sicim gibi yaşlar boşalıyordu. Ama bu biraz farklıydı. Çığlık atmaya, saçlarımı çekmeye başlayınca işin boyutu değişti. Vural endişeyle bana bakmaktan vazgeçip ayağa kalkıp karşıma geçti. Gözlerime düşen sis perdesinden ellerimi tutup, gözlerimin tam içine bakıp bir şeyler söylediğini fark ettim ama anlamıyordum. Zaman sonra çığlıklarım sesimi kıstığında sustum. Gözyaşlarım da kurumuştu zaten. Ellerimi bırakıp yanıma oturdu, başımı kucağına koymamı sağladı. Bacaklarımı koltuğun üstüne kaldırdım. Elleri yavaşça saçlarımla oynuyordu. Gözlerimi kapatıp geçmişin gölgesinden sıyrılmaya çalıştım. Benimle neden uğraşıyorlardı? Ne yapmıştım ki onlara ben? Hayatım boyunca Safa'yı çok, ama çok, sevmekten başka bir şey yapmamıştım ki ben. Kuruduğuna inandığım gözyaşlarım yavaşça akıp Vural'ın pantolonunu ıslattı. Sesini çıkarmadan saçlarımla oynamaya devam etti. "Bir gün geçecek. Söz veriyorum bir gün hepsi geçecek Mısra." Fısıldayarak söylediği bu sözler beni daha fazla ağlatmaktan başka bir işe yaramadı. Biraz, çok az daha kedimi iyi hissettiğimde başımı kucağından kaldırdım, oturup bacaklarımı kendime çektim. "Bunları kimin yapabileceğini bilmiyorum. Bilsem söylerdim, yemin ederim sana söylerdim Vural, ama bilmiyorum. Hayatım boyunca yaptığım tek şey Safa'yı sevmek ve ardından yas tutmaktı. 28 yılımı aldı bu iş ve 28 yıl boyunca Safa'dan başka kimseyle yakın olmadım. Ne bir erkek ne de bir kız. İş içinde de kimseyle yüz göz olmadım. Bana neden bunu yapıyorlar Vural?" Cümlemin sonuna doğru titreyip kısılan sesimle Kollarımı Vural'a doladım. Bir an afallasa da kolları beklemeden etrafımı sardı. Bir eli saçlarımı okşarken diğer eli sırtımı sıvazlıyordu. "Bulacağım. Az kaldı, bulacağım onu söz veriyorum." burnumu çekip ondan uzaklaştım. Duvardaki saate baktım. İşe geç kalmıştım. Yerimden kalkıp telefonumu aldım. İş yerini aradım ve bu haftanın geri kalanında izin almak zorunda olduğumu, işlerle evde ilgileneceğimi söyledim. Salı gününde olduğumuza bakılırsa iyi bir tatil ayarlamıştım. Vural dikkatle beni izliyordu. Tekrar yanına oturdum ama oturmamla kalkması bir oldu. "Benim gitmem lazım. Bir ara yine uğrarım." başımla onayladım ve arkasında yürüyüp kapıya ulaştım. Kapıyı açmadan önce bir şey söylemek amacıyla aniden arkasına döndü ama ben hızımı alamadım ve ona çarptım. Kolları refleks icabı sırtıma dolandı. Arasında yalnızca bir kaç santim olan yüzlerimiz mümkünmüş gibi daha çok yakınlaştı. Gözleri yüzümün alt kısmını süzdü. Aralık dudaklarımdan çıkan kesik nefesler boynuna çarpıyordu. Bana kalsa saatlerce öyle kalırdık ama o fazla düşünmedi. Sıcak dudakları titreten dudaklarımı buldu. Usulca öptü beni. Öptüğü görünüşte dudaklarımdı ama aslında yaralı ruhumun en masum parçasını öpüyordu. Yavaş başlayan öpücüğü çizgisini koruyamadı ve dudakları hareketlendi. Uyuşmuş gibiydim. Ona karşılık vermiyordum ama durdurmuyordum da. Durmak istediğimden de emin değildim ya. Ona cevap vermem için beni zorluyordu ama dudaklarımı hareket ettirecek komutu veremiyordu beynim. Kollarının arasında gözlerimi kapatmış öylece duruyordum. Geri çekildiğinde nefes nefeseydim. 28 yaşında bir kadın olarak böyle olmaması gerekiyordu ama hayatıma Safa'dan başka kimse girmemişti ve Safa'yla da böyle olaylara çok girmemiştik. Öpüşmenin nasıl bir his olduğunu unutmuştum. Yüzünde şaşkın ama kesinlikle mutsuz olmayan bir ifade vardı. "Akşam uğrarım. " Dedi ve gitti. Beni öylece bırakıp gitti. Parmaklarım dudaklarıma uzandı. Safa'yı aldatmış sayılıyor muydum?
-1 ay sonra
Talha'nın nişanında, otelin terasında üstümü saran siyah, balık model elbiseyle şehri izliyordum. İçerdeki neşe garipti, ben kendi içimde fırtınalar yaşıyordum ama onlar gülüp eğleniyordu. 10 yıldır anlam veremediğim şeylerden biriydi bu. Herkes çok mutluydu, kimsenin bir derdi yoktu sanki. 1 aydır Vural'la köşe kapmaca oynuyordum. O da üstüme gelmemişti. İki kez konuşmuş, fazlasına gerek duymamıştık. Birinde o akşam iyi olup olmadığımı sormak için evime uğramıştı. Diğerinde de bu sabah nereye gittiğimi sormuştu. 1 ay. Beni karıştırdığı koca bir ay. Uyuşuk geçmişti zaman. Elimi koyduğum demir barikatın önünde, yanımda birinin varlığını hissettim. Başımı çevirdiğimde siyah smokininin içinde Vural'ı gördüm. Canına mı susamıştı yoksa gerçekten Talha'nın nişanına mı gelmişti o? "Nasılsın?" Dedi muzurca. "Canına mı susadın? Talha bu sefer seni kesin öldürür, seni fark etmeden git. " "Buraya davetiyemle geldim Mısra, saçmalama. Listede ismim olmasaydı içeri giremezdim değil mi?" Haklıydı. Ama şaşkındım, ne dediğimin farkında değildim. "Ne işin var burda?" "Şey, son bir ayda Talha'yla işleri biraz düzelttik." Talha'yla? Vay. "Bir saniye için sakin kal. Bir şey yapmam lazım. " Dedi. Ne olduğunu sorarcasına yüzüne baktım. "Aslında, bekle. Bunun için bir aydır bekliyorum. " Dedi ve beni boynumdan tutup dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Hızla hareketlenen dudaklarına karşı gelmedim ve usluca dudaklarımı hareket ettirdim. Bir aydır itiraf edemesem de, itiraf etmekten ödüm kopsa da, Safa rüyalarımda bana serbest olduğumu söyleyip dursa da garip bir ihanet hissiyle onu yeniden öpmek için kıvranıyordum. Vicdan azabımla ona karşılık verdim. Bana yardım edeceğini söylemişti. Bunun da bir yol olmadığını kim söyleyebilirdi ki? Elleri belimi okşadı, ellerim saçlarına gitti. Aralamaya zorladığı dudaklarımın arasından geçip, dilini dilime doladı. Usul usul eridim kollarında. Gecenin karanlığında, şehrin ışıklarıyla aydınlanan terasta bir öksürük bizi ayırana kadar dudaklarımız birbirini meşgul etti.

BUZ (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin