Bölüm 23

19.6K 984 7
                                    

Kendi arabamın yolcu koltuğunda, emniyet kemerimin altında sağ tarafıma dönmüş, kolumu başımın altına koymuş, çatık kaşlarıyla yola odaklanmış Vural'a bakıyordum. Arabayı benim kullanmamla ilgili atıştıktan sonra asılan yüzü partideyken açılmış gibi olsa da arabaya biner binmez yeniden solmuştu. Durumun benimle ilgili olduğunu zannetmiyordum ancak neyle ilgili olduğunu da kestiremiyordum. Sormaya da açıkçası gönlüm etmiyordu. Gözlerimi kapatıp yolun bitmesini bekledim. Hava kararmıştı ancak saat henüz erkendi. Günlerdir berbat giden havalar yüzünden evden dışarı çıkmamıştım, aslında hazır hava biraz daha dışarı çıkmaya müsaitken biraz eğlenmenin sakıncası olmazdı. Ben hevesle gözlerimi açıp, fikrimi Vural'a sunacakken araba durdu. Vural kemerini çözüp indikten birkaç saniye sonra ne ara geldiğimizi düşünmekten vazgeçip ben de indim. Bahçe kapımın önünde biraz garip bir ifadeyle beni bekliyordu. Ben inip karşı kaldırımda beni bekleyen ona doğru giderken o da elindeki anahtarla arabamı kilitledi. Yanına gittiğimde beklemeden bahçemden içeri, kapıma ilerledi. Cebinden çıkardığı anahtarlıktan bir anahtar seçip kapımı açarak içeri girdi. Salona geçip hışımla ceketini çıkarıp koltuğun üstüne bıraktı. "İşe gittiğinde arabanı nereye bırakıyorsun?" Şaşkınlıkla yüzüne baktım, nerden çıkmıştı şimdi? "Bankanın otoparkına?" "Aferin Mısra. Lütfen bana anahtarlarını da hala çalışma masanın üstüne bıraktığını da söyle , hadi söyle." Şaşkınlığım bir kat daha attığında dediklerinin doğru olduğunu biliyordum. Anahtarlarımı gelir gelmez masanın üstüne bırakıyor, akşam giderken alıyordum. Çıldıracak gibi bakan gözlerinden korkarak başımla onayladım. Eliyle çenesini sıvazlayıp derin bir nefes aldı başını geriye atarak. "En son ne zaman seni rahatsız ettiler? Şu paketleri yollayan adamlardan bahsediyorum." En son Talha'nın nişanından birkaç gün önce bir paket almış olmam gerekiyordu. O günden beri de yaklaşık bir ay geçmişti. "1 ay kadar oldu." "Arabanda izleme cihazı var Mısra. Bu adamlar ne için seni arıyor bilmiyorum ama gittiğin her yerden, attığın her adımdan haberleri var. Sen de mükemmel seviyedeki dikkatsizliğinle işlerini kolaylaştırıyorsun." Dönüp koltuğa oturduğunda ağzım açıktı. Vay canına, beni takip ediyorlardı. Bu çok komikti. Gidip yanına oturdum. "Gösterge panelinin içine koymuşlar. Anahtarların bu gece bende kalsın, yarın gider çıkarttırırım. Sabah seni ben bırakırım işe, akşam da alırım." Uslu bir kız gibi başımı salladım. İtiraz etseydim beni doğrardı herhalde, sinirden çıldıracak gibi duruyordu. "Ben seni korumaya çalışırken inatla böyle dikkatsiz davranmaya devam etmen beni deli ediyor Mısra. Senden istediğim şey o orospu çocuklarını bulana kadar yalnız kaldığın yerlerde kendine biraz daha dikkat etmen ama sen öyle sorumsuz öyle bilinçsiz hareket ediyorsun ki, adamların avuçlarının içinde dolaşıyorsun, kulaklarının dibinde konuşuyorsun resmen." Dikkatsizliğim aptallık boyutuna gelmişti bunun farkındaydım. O yüzden zorlamadan sessizce "Özür dilerim." diye mırıldandım. Dizlerinden destek alırken elleriyle yüzünü kapattı, ellerini aşağı yukarı hareket ettirdi. Sonra da hızla kalktı. Salonumu dikkatli bakışlarla süzdükten sonra ceketini alıp kapıya ilerledi. Arkasından sessizce ilerlerken babasından azar yemiş bir çocuk gibiydim. "İyi geceler." diye mırıldandım ağzımın içinde. Soğuk sesiyle bana karşılık verip çıktı. Kapıyı kapatıp odama çıktım. Sanırım bir duş iyi gelecekti.

Banyoda geçirdiğim bir saatin ardından üstümü giymiş, saçlarımı kurutup örmüş ve Sevil'i aramak üzere elimde telefonumla salona inmiştim. Bakalım sevgili kuzenimin nişanlısı ne alemdeydi. "Alo?" Sesi yorgun geliyordu, uyandırmış mıydım yoksa? Saat daha erkendi oysa. "Sevil özür dilerim, uyandırdım mı?" Derince esneyip "Hayır, sadece yorgunum biraz."diyerek yanıtladı beni. "Hadi ya, o zaman bozmayayım git yat sen." "Yok yok, ayılmam gerek zaten. Ne yapıyorsun?" Bu soruya on yıldır hep aynı cevabı vermiştim"Aynı, değişen bir şey yok." "E ne güzel, gelsene bana. Otururuz biraz. Seninle konuşmak istediğim bir şey vardı zaten." Meraklanmıştım. "Bir problem mi var?" "Yo, yani bilmiyorum. Neyse, gelsene?" "Tamam, hazırlanıp çıkıyorum." Telefonu kapatıp merakımın verdiği enerjiyle hızla üstüme kot tişört geçirip alt kata indim. Evden çıkmadan önce taksi çağırıp üstüme aldığım kabanımla dışarıya çıktım. İstem dışı bir hareketle başımı çevirip Vural'ın evine baktığımda yalnızca üst kattaki bir odanın ışığının yandığını gördüm. Yanlış hatırlamıyorsam bana fotoğrafları gösterdiği odaydı bu. Taksinin kornasıyla bakışlarımı evden çekip arabaya bindim ve adresi verdim. Araba karanlığı delerek ilerlemeye başladığında başımı cama yaslayıp gözlerimi kapattım. Sevil beni korkutmuştu açıkçası. Aklımda bir sürü senaryo bir sürü soru işareti dolaşıp duruyordu. Vural'dan kalanlar da akıl sahamın içine girdiğinde gözlerimi açıp dışarıyı izlemeye başladım. Araba sitenin önünde durduğunda parayı ödeyip indim ve içeri girdim. Sevil 6. blokta 9. katta oturuyordu. Asansörde yukarı çıkarken telefonumu kontrol ettim, hayır bir şey yoktu. Kapıyı açan Sevil'in üstünde eşofmanlar vardı ve saçlarını tepede toplamıştı. İçeri girip salona geçip oturduk. Sevil bayılacakmış gibi duruyordu. "Sevil neyin var?" diye sordum endişeyle. Gözleri şişmiş ve altları morarmıştı. "Mısra iki arada bir derede kaldım, ne yapacağımı bilmiyorum." İçime bir korku dalgası yayılıyordu ama haydi bakalım. "Sevil anlat, bak hadi korkutma beni." "Bak uzatmadan tek seferde söyleyeceğim, lütfen çok tepki verme olur mu?" Hemen başımı salladım, aslında kötü giden bir şey olmasından korkuyordum. Sevil benim kız arkadaş sıfatına sahip tek insandı, üzülmesi isteyeceğim son şeydi. Aslında bakarsanız Sevil'i gerçekten çok seviyordum. "Ben hamileyim." dedi çabucak, sanki kelimeler dilini yakıyordu. Gözlerim büyürken ağzım kocaman açıldı. İçimden büyük bir OHA dedikten sonra ağzımı kapattım. Bu mükemmel bir şeydi. Bir bebek, bir mucize. Hayatta değer vermeye değer tek varlıktı bebekler bana göre. Masum, günahsız, acının da mutluluğunda ne olduğunu bilmeden endensizce gülümseyebilen güzel yaratıklar. Anlamadığım nokta şuydu ki, Sevil neden bundan kötü bir şeymiş gibi bahsetmişti ki? "Sevil bu harika bir şey. Bu gerçekten inanılmaz güzel. Gerçekten çok sevindim. Halbuki gelirken çok çok kötü bir şey olduğunu düşünmüştüm. Bu harika bir şey Sevil, tebrik ederim." dedim en samimi gülümsememle ancak hızlıca verdiği cevap beni şaşırttı. "Talha bebeklerden nefret ediyor." Bunu hangi salak söylemişti Sevil'e? Son bıraktığımda Talha bebeklere tapan biriydi. Sürekli baba olduğunda kızlarına nasıl karışacağını, onları kendisinden çok sevecek erkeğin yaşamasına müsade etmeyeceğini ballandıra ballandıra anlatır, oğluyla pes oynarken evi nasıl dağıtacaklarından bahsederdi. "Bunu nerden biliyorsun?" dedim. Ağlamaya meyilli sesiyle "Talha'nın bir arkadaşı var, Zeynep. O söyledi. " dedi. Ah, Zeynep. Onu burada geçirdiğim yaz tatillerinden hatırlıyordum. Güzel ve çekici oluşunun yanında en önemli özelliği kendini bildi bileli Talha'ya aşık olmasıydı. Anladığım kadarıyla Sevil'in bu küçük ayrıntıdan haberi yoktu. Ama yanlış hatırlamıyorsam son birkaç yıldır yurtdışındaydı . "Amerika'da değil miydi o?" "Tatil için geldiğinde buluştuk. Evleneceğimizi öğrendiğinde işimin zor olduğunu, eğer çocuk istiyorsam bu hayalimden hemen vazgeçmem gerektiğini, çünkü Talha'nın çocuklardan nefret ettiğini, asla bir çocuk sahibi olmak istemediğini söyledi." Yumuşak bir hareketle akmaya başlayan gözyaşlarını sildim. "Hiçbir zaman bir çocuk sahibi olmak istemedi. Kendini bildi bileli iki kızı bir oğlu olsun ister." dedim. Başını kaldırıp yüzüme anlamaz bir ifadeyle baktı. "Ne demek o?" "Neden yaptı bilmiyorum ama Zeynep sana farklı şeyler söylemiş. Talha tanıdığım en iyi baba adayı, inan bana. Yıllardır kızlarına giydirmeyeceği şortları anlatır durur." Bir eli karnına giderken gözlerinin içi güldü. "Yani diyorsun ki, Talha bu bebeği ister." Gülümseyerek başımla onayladım. "Ama Zeynep neden böyle bir şey yapsın ki?" dedi masum masum. Bilmiyorum anlamında omuzlarımı silktim. Durumu bozmaya gerek yoktu. "Bebeğim, duydun mu, baba seni çok sevecekmiş." dedi karnına bakarak. Yaşadığı sevinç dudaklarımı ısırmama neden oldu. Acaba hiç anne olabilecek miydim? Ellerini karnından çekip bana sardı. "Teşekkür ederim." dedi fısıldayarak. "Teşekkür etmeni gerektirecek bir şey yok. Anne oluyorsun. Şuan teşekkür etmen gereken tek kişi Talha." dedim işi dalgaya vurarak. Utanmış gibi elleriyle yüzünü kapattı. Gece boyunca gülüp eğlenerek, bebekle ilgili konuşarak ve Talha'ya bu güzel haberi nasıl vereceğiyle ilgili planlar yaparak geçirmiştik. İşin garip yanı, daha önce arkadaş sıfatıyla yanımda bulunanların yanında olduğu gibi kendimi rahatsız hissetmemiştim. Anlaşılan huylarım gerçekten değişiyordu. Taksiye binip bana pencereden bakan arkadaşıma el salladım ve kafamı geriye yasladım. Uykum gelmişti. Arabadan indiğimde önce yan eve takılan gözlerim, üst kattaki pencerede, elinde bir rakı bardağıla bana bakan Vural'ın üstünde durdu. Ona baktığımı görünce bardağını bana doğru kaldırdı, ardından da dudaklarına götürdü. Bu saatte rakı içmesine anlam verememiştim ama sorgulamadan eve girip odama geçtim. Üstümü değiştirip yatağa girdiğimde ne olduğunu anlamadan uyudum.

BUZ (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin