Dut Yaprağı

1.8K 118 33
                                    

Tahir için çok zor bir geceydi, Nefesin onu odalarına almayıp salonda uyutması içine hiç iyi gelmedi. Nefesin de içi içini yese de, beklemek istedi.

Daha önce de, Tahir’in böyle anlamadan dinlemeden ettiği sayısız hallerine şahit olmuştu ama evliyken ilk kez bu kadar ağırını yaşamıştı. En son, Rusya’ya gitme planlarında etmişlerdi böyle bir kavga. Nefesin içindeki asıl mesele, Tahir’in onun düşüncesini bile sormadan hakkında karar almasıydı. Ama bir yandan da ‘oğlumuz’ değil de, ‘oğlum’ dediği için Tahir’in kırılan yüreği vardı. Kıyamadı.

Kendi kızdığını da atıp bir kenara, gecenin bir vakti kocasını gemiden almaya gitmişti. Kalbi orada kalmasın, yüreği Nefese yabancı olmasın, öfkesinden içine giremediği konağa karısının elini tutarak girebilsin diye yapmıştı.

 Kalbi orada kalmasın, yüreği Nefese yabancı olmasın, öfkesinden içine giremediği konağa karısının elini tutarak girebilsin diye yapmıştı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Ama bugün aynı yumuşaklığı gösteremeyecekti. Bugünler, Nefes için çok daha fazla hassas geçiyordu. Daha kırılgandı, daha inatçı ve duygusal. Tahir’in aklındaki şüpheyi gidermemek için bütün gece kendini zor tuttu.
Bukre, gece boyu yine huysuzluk yaptı. Tahir her defasında odalarının kapısına kadar gelse de, içeri giremedi. Neyse ki, Bukre de annesini çok üzmediği gibi, sanki annesinin attığı tribe destek olmak istedi, babası gelmeden de uykuya daldı. Taa ki, sabah yedi gibi ağlamaya başlayana kadar. Nefes bütün gece yorgun düşmüş, Bukre’nin bu sesine uyanmamıştı. Kapının dibinde sabahlayan Tahir ise, Bukre uzun süre susmayınca odaya girdi sessizce. Çok değil, belki bir kaç saat geçmişti kızından ve karısından ayrı kalalı.

Yalnızca bir kapı uzağında, sanki asır gibi geçmişti. Nefesine kocaman bir sevgiyle gülümsedikten sonra aklına dün gece geldi, çok kalmadan kızını da alıp salona geçti.

Nefese sarılamazdı ya, kızına sarıldı sımsıkı. Kızının kokusunu çekti doya doya. Bu dünyada Nefesi gibi kokan biri daha vardı artık. İşte Tahir’in en güzel kazancı belki de buydu. Daha önce de yapardı. Nefese dokunmaya kıyamadığında, sarılamadığında Yiğit’e sarılırdı.

 Nefese dokunmaya kıyamadığında, sarılamadığında Yiğit’e sarılırdı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Bukre kız olduğundan belki, Yiğit gibi değildi. Kokusu gerçekten Nefesti. Az sonra Yiğit uyanıp geldi baba-kızın yanına.
“Paşam! Sen, hayırdır, erkencisin?”
“Ya baba, Bukre uyutmuyor ki! Yine çok ağladı dimi?”
Tahir gülümseyerek çekti Yiğit’i diğer kolunun altına.
“Bak sen şuna, hemen kardeşini şikayet ha!”
Yiğit de, aynı şekilde gülerek karşılık verdi.
“Ama baba, bak, sen de uyuyamamışsın!”
Ardından eline uzandı, sıcacıktı, dahası çok yumuşaktı. Bukre, abisinin dokunmasıyla elini hareket ettirince, Yiğit bir an korktu. Öyle küçüktü ki, zarar vermekten korktu.
“Korkma paşam, bak gel şuradan tut.”
“Baba!”
“Söyle paşam!”
“Hani benim bir kardeşim cennette ya, o da Bukre’ye mi benziyordur?”
Tahir, derin bir iç çekti. Tahir’in en derin acılarından biriydi bu. Çünkü Nefesin en acı yarasıydı. Sonrasında defalarca örselendi bu acısı, bu yönünden kandırıldı, kolay değildi. Ama Tahir için dahası vardı bu işin. Geç kaldığı için özür dilediği bu kadına, ne kadar geç kaldığı defalarca kez içine batıyordu sanki.
Çok keşkeler vardı, kadere imandandı bu sakinliği. Ama bazen bu sakinlik deli Tahir için en zordu. Sekiz yılın her bir anı için bunu derdi ama en büyük keşkesi, Nefesin kaybettiği kızını gördüğü kabuslarıydı. Ardından Ceylan ile kandırıldığı zamanlar, yarasına yara eklendiği, acısının defalarca kez kanatıldığı zamanlar. En büyük keşkeleri...
Başını mahcubiyetle öne eğdi. Hiç suçu yoktu ama şimdi oğlunun karşısında un ufak oldu.
“Benziyordur tabii ya, en çok da sana benziyordur. O da büyüseydi senin gibi Yiğit bir kız olurdu.”
Yiğit, Bukrenin başına uzandı. Acıtmaktan korka korka okşadı.
“Kızlar da yiğit gibi olur mu?”
“Olur tabi ya! Bak annene...”
Tahir bir an duraksadı, odanın kapısının açılması sesiyle başını kaldırdı. Nefes, uykulu gözlerle açtığı kapıyı biraz sertçe kapattı. Tahir az önceki yumuşak sesine biraz hoyratlık kattı, Nefesin gözlerine dimdik ve aynı sertlikle baktı.
“Bak annene! O da çok yiğit biri! Korkusuz yani, vazgeçmez kolay kolay, sonra cesur...”
Tahir’in sesindeki imalı vurguyu hisseden Nefes, bakışlarını oğluyla  kızına çevirdi. Aniden sesini inceltip, kocaman bir minnoşlukla konuştu.
“Siz ne zaman uyandınız bakalım küçük miçolar?”
“Anne, biz babamla Cennete giden kardeşim için isim bulucaz!”
Nefes, bunu duyunca ne tepki vereceğini bilemedi. Gözlerini, Tahir ile Bukre’nin üzerinde gezdirdi durdu. Nereden çıkmıştı ki şimdi bu konu. Bir anne, yüz tane de evladı olsa, kalanı gidenin yerine her şeyiyle koyamazdı. İçi titredi, gözleri doldu. Tahir’in yüzündeki pişmanlığa şahit oldu. Kendi içindeki kanayan yanını, kızının acısını anımsayınca, içi burkulan Tahire baktı uzun uzun. Gözlerinde apayrı bir pişmanlık vardı sanki, hiç konuşmadı ama anladı.
“Az daha erken gelebilseydim, belki kızını kurtarabilirdim.”

Zarif Sevda : Nefes İle TahirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin