Ay Vadisi

1.3K 82 151
                                    

Gün yüzünü iyice çekmişken kocaman bir uçurumun yakasında kavuşmanın sancısını çeken insanlar vardı. Bir anne vardı, kızının varlığından bihaber yaşamış ve şimdi nefesini en sıcak yerinde hisseden. Küçük bir kız vardı, çok erken sarıldığı her şeyden koparılmış ve şimdi annesinin nefesinde yuva bulabilen.

Bir adam vardı, kardeşi için kardeşinden yıllarca köşe bucak saklanmak zorunda kalan ama şimdi varlığıyla varlığında kocaman bir hayat bulan… Ve bir kadın vardı… Cennetteki kuşların yanında diye oğluna anlattığı ilk kahramanını ona merhamet dolu gözlerle bakarak bulan…

“Öldürdü seni, gözlerimin önünde vurdu!”
Ağlaya ağlaya söyleyebildiği ilk cümle bu oldu  Nefesin.
“Nefesim... Burdayım! Bak bana!”
Salih incecik ses tonuyla öyle yumuşak Nefesim demişti ki, gerçek olamayacak kadar güzeldi. Nefes bu sesi öyle çok özlemiş, duymak için öyle çok beklemişti ki yıllar boyu; ömrünün sonuna kadar da hasret kalacağını düşünerek ikna etmişti. Şimdi ona dokunduğu anda kaybolmayan, yüreğinin içindeki sancıyı sadece sesindeki naifliğiyle silip atan bu adama, ailesine, kavuşmanın heyecanını yaşıyordu.
Tahir’in Nefesim diye seslenişini ilk kez duyduğundaki o âna gitti şimdi.
Sanki yüksek bir dağın başında, sisin içinde kaybolmuş bir sevda vardı. Sevdanın adını ilk kez tam da böyle seslenerek koyan adam, bir gece karanlığının içinde kaybolup giderken sarılmıştı gözleriyle. Salih’in sesini duymak, her şeyin bittiğini düşündüğü bir anda Tahir’in sisin ortasından geri dönüp, sadece gözleriyle sımsıkı sarılması gibi bir şeydi. Umudun en güzel yaşanabilir haliydi.

Tüm bunlardan sonra daha içli bir şekilde ağlamaya başladı Nefes

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Tüm bunlardan sonra daha içli bir şekilde ağlamaya başladı Nefes.
“Bu? Ama bu nasıl oldu?”
“Nefesim... Şşş...”
Salih de en az Nefes kadar olanlardan habersizdi. Onca zaman sonra, ne olmuştu da böyle bir mucize gerçekleşmişti? Akıl alır gibi değildi. Her şey bu kadar kolay olacaktı da, niye şimdiye kadar beklenmişti? Sağa sola bakınınca az ileride Mustafa ile göz göze geldi.
“Şu adam... Kim o? Seni tanıyor.”
Nefes, başını kaldırıp abisinin baktığı yöne dönünce, karşıki şeritte buz gibi kendini izleyen Mustafa’ya denk geldi.
“Sizi o mu getirdi?”
Salih Mustafa’yla geçirdiği bir saatlik zamanda kim olduğunu anlamasa da, ona karşı içini soğutan bir şeyler olduğu apaçık belliydi. Şimdilik üzerinde çok fazla durmadı. Zira çözülmesi gereken çok daha önemli denklemler vardı. Halime teyze kızının varlığından bihaber olsa da, hep bu anın hayalini kurmuştu yıllardır. Oysa Nefes ile Salih için bugünün hayalî yoktu. Salih için belki ama Nefes için umut da yoktu.
“Abi... Abi... Bunca zaman...”
“Nefesim... Her şeyi anlatıcam. Özür dilerim, bunca zaman seni bensiz bıraktığım için özür dilerim.”
“Sen... Nasıl ya nasıl! Abi nasıl!”
Nefes gözyaşlarıyla birlikte olayların farkına varamamış olmasının öfkesini taşıyordu. Abisine mi kızgındı, kendine mi? Hâlâ kendini suçluyor muydu abisinin başına gelenler için? Peki ya Tahir?
“Yapamadım, gelemedim. Ben yıllarca bu anın umuduyla yaşadım. Bana bir kez daha abi diyerek sarıldığını görmek için yaşadım.”
“Ya niye ya niye! Ben çok ağladım. Sen gittikten sonra çok ağladım abi! Nefes aldığım her ân kendimi suçladım ben! Senin ölümünden kendimi suçladım!”

Zarif Sevda : Nefes İle TahirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin