Gün doğarken çoğalan bir karanlık olur belki. İnsanın düştüğü köşeler hep yüreğine vurur. Ayağa kalkmaya her çalıştığında daha çok yaralandığına inanan Nefes, oturduğu merdiven başından bir süre ayağa kalkamadı.
Gözünü dikip öylece bakakaldığı insanların arasında kaybolmuş gibiydi. Birkaç kişi yardım etmek istediyse de, kimseye izin vermedi. Tahir ise Nefesin bu kadar geç kalmış olmasına çoktan endişelenmeye başlamıştı. Yiğit ile Bukre’yi yalnız bırakmak istemediği için gidiple gitmemek arasında kaldı. Seans saati dolalı yaklaşık yirmi dakika geçmişti neredeyse. Tahir, Yiğit ile Bukreyi hastanenin içindeki parkın yanına bırakıp doktorun odasına yöneldi. İkinci katın merdivenine çıkmak üzereyken, merdiven başında oturan Nefesi görünce hemen yanına koştu. Buz gibi olmuş ellerinden tuttu önce. Ardından bakışlarını kendi üzerine çekmek ister gibi başını çevirmeye çalıştı.
“Nefes... Nefesim... Ne oldu?”
Onlarca kişiye tepki vermeyen Nefes, Tahir’in sesiyle gözlerini hareket ettirmeye başladı. Az önceki donuk ifadesi yerini gözyaşlarına bırakmaya çoktan başlamıştı. Tahir, seansın ağır geçmiş olduğunu düşünüp Nefesi kendine çekip ağlamasına izin verdi. Birkaç dakika geçmişti ki, Nefes başını kaldırıp güçlükle konuşmaya devam etti.
“Ben onu gördüm!”
“Kimi gördün?”
“Onun adını söyledi.”
Nefes ağlamaklı haliyle zar zor konuşmaya çalışıyordu ki, Tahir’in içindeki korkusu alıp başını gitmişti. Vedatı mı görmüştü yine? Aklına gelen tek şey bu olmuştu. Bir daha sormaktan korktu. Hatırlatan bir şeyler olmuştu demek ki, diye düşündü. Nefes ağlamaklı haliyle cevap verdi.
“Dün onu konuştuk diye böyle oldu dimi? Halüsinasyon gördüm dimi yine?”
“Nefes... Abin mi?”
“Salih dedi... Yatıyordu sedyede, götürdüler... Ondan bahsettik diye gördüm dimi?”
Tahir şaşkınlıkla ne diyeceğini bilemedi. Ama halüsinasyon olma ihtimali aklına yatmıştı. Nefes de böyle düşünürken ortamı durduk yere bulandırmak istemedi. Sonra Ali’yle elbetteki konuşacaktı ama bugün anladığı bir şey vardı. Nefes, sadece bahsedince bile böyle etkileniyorsa; ihtimalleri düşünüp de umutlanırsa, sonra düşeceği karanlığı tahmin bile edemedi. Ne yapıp edip, bu konuyu gizli çözmeliydi. Nefesin sakinlemesini bekledi bir süre.
“Bebeğim... Bak bana!”
“Tahir...”
“Eğer istersen, doktorun yanına çıkalım tekrar.”
“Tahir, gidelim buradan! Ben artık bu yorgunluğun altında kalmak istemiyorum. Çok yoruldum ama bu yüzden her şeyin yarım kalmasından daha çok yoruldum. Bu da bir imtihan...”
“Şşş... Gel buraya!”
“Ama artık üzerinden geçtiğim denklemden çıkmak istiyorum. Tahir... Ben artık başa dönmek istemiyorum.”
Tahir, Nefesin içli içli bakışlarına daha fazla dayanamadı. Ayağa kaldırmak için Nefesin kolundan çekip destek olurken, aklında dolaşan ikilemler başını çoktan alıp gitmişti.
Aşağıya indiklerinde Yiğit, Bukre’yi arabasının içinde güldürmeye çalışırken buldular. Nefes, çocuklarının yanında güçlü durmak için elinden geleni yaptı. Yüzünde kocaman gülümseme ile ayakta durmak için çabaladı. Daha önce de olmuştu. Babasını görmesi, mahkemenin en can alıcı yerinde vedatı görmesi gibi acı deneyimleri olmuştu. Ama onları görmezden gelmek, hiç olmamış gibi saymak kolaydı. Yıllardır hasretini duyduğu canı görmek çok ayrıydı. Canının yanmasının nedeni yine canıydı. Canını, canından koruyup üzmemek için çabaladığı yine canlarıydı.
“Anne! Bukre bak böyle yapınca çok gülüyor.”
Yiğit heyecanla eliyle yaptığı işareti gösterince Bukre yeniden gülmeye başlamıştı. Nefes ile Tahir de aynı şekilde eşlik edip, bir süre bu hüzne ara vermişlerdi.
Yol boyu kimsenin ağzını bıçak açmayınca Yiğit yine sessizliği bozan kişi oldu.
“Baba, benim öğretmenim değişecek mi?”
“Bilmiyorum ki paşam! Öğreniriz şimdi ama istemezsen değişmez herhalde.”
Yiğit, hayâl kırıklığına uğramış gibi yerine oturup ellerini bağladı.
“Annecim... Niye yüzünü astın şimdi sen?”
“Ben hazan öğretmenimi istemiyordum ki!”
Tahir, şaşkınlıkla sordu.
“Allah Allah... Sen öğretmenini çok seviyordun hani?”
“Artık sevmiyorum. Onun yüzünden herkes çok üzüldü. O annemi de çok üzdü.”
Nefes, Tahire baktıktan sonra az korkarak cevap verdi.
“Annecim, aslında öğretmeninin bir suçu yoktu.”
“Ama ailesinin vardı. Onun babası yüzünden sen de çok hasta oldun. Ben... Babam... Hepimiz seni çok üzdük. Ben başka bir öğretmen istiyorum!”
Tahir ile Nefes aynı anda birbirine dönüp bakakaldılar. Yiğit’in böyle düşüneceği, içinde suçluluk duygusu hissettiği ikisinin de aklına gelmemişti. Tahir hemen atıldı.
“Çok doğru bir noktaya değindin paşam. Biz bunu niye düşünmedik ki daha önce!”
Tahir imalı imalı Nefese gülümseyerek arabayı hızla sürmeye devam etti. Nefesin yüzünde azıcık da olsa gerçek bir tebessüm görebildiği için mutluydu. Yiğit’in okul işinden sonra Nefesin kayıt işleri vardı. Geçen seneden kalan tek ders matematik olmak üzere lise son sınıf derslerini vaktinde verebilirse, bu yıl mezun olabilecekti. Ama asıl sıkıntı, Tahir’in öğretmenliğe soyunarak bu işi halledebileceğini düşünmüş olmasıydı. Bu defa doktorun izinden gidip gerçek bir öğretmen ile devamlı ve düzenli bir sistem oturtmaları gerekiyordu. Özel öğretmen işine ne kadar sıcak bakmasa da, Tahir bu defa mecbur kalmıştı. Dönemin başlamasıyla beraber, haftada iki kez gelecek bir öğretmeni olacaktı artık Nefesin. Ve son olarak Tahir’in iş meselesi.
Şirkete gidip veda etmesi gereken çok şey vardı.
Yiğite anlatması bile öyle zordu ki.
Nefesten başka hiç kimsenin anlayamayacağı kadar karışık mıydı meselesi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zarif Sevda : Nefes İle Tahir
FanfictionYorgun gönlün içinde... İkinci sezon finali sonrası yeni başlangıçlar... İçimizde kalanlar...