Özlem sinerdi kapıya. Belki yanmazdı can, bir yürekte ağladı. Bir türkü çaldı kendi dilinde, kendi avlusuna sığmadı. Gül açtırdı bir kapıda, hasret köşeye sıkıştı. Ucunda belirsizlik yok, kaybetmek yok Allah aksini vermedikçe. Gönül kanamadan özlerse, hesap sormazdı üç günlük yol gözlemeye. Korkmadan özlemek, çok güzel çalardı kapıyı. Korkmadan beklemek buram buram neşe kokardı.
Nefes için ilk gece böyle başladı. Çocukları uyutmuş, kendini Tahir'siz uyku tutmayınca masa başına oturdu. Matematik başta olmak üzere yeni dönem için çalışması gerekenleri planlayacaktı. Eli kitaplara uzandı ama bir süre düşündü. Ders çalışmaya başlamak için biraz daha beklemek istiyordu. En azından yanında Tahir yokken yeniden aynı şeyi yaşamak istemedi.
Kitabı bırakıp boş defterlerden birini aldı. Kırk uçurma için büyük bir alışveriş listesi gerekiyordu. En azından bir kısmını halletse, büyük parçaları Tahir ile hallederlerdi. Düşününce çok şey vardı yazacak mekan süsleme, ikramlar, kıyafetler... Ne olurdu ki başka, acemisiydi böyle işlerin. Yiğit'in doğum gününü düşündü, pek kalabalık yoktu. Zaten çocuklar olduğu için daha kolaydı. Şimdi neredeyse tüm köyü davet ederlerdi. Birkaç şey yazıp, üzerini karaladı. Sandığı kadar da eğlenceli gelmemişti. Hayal sancısı çektiği dönemler dolaştı gözlerinin önünden. Belki de hayâl kurmak şimdi Tahirsiz geçen ilk gecesini biraz daha katlanabilir gelecekti.Önündeki defterin karalı sayfasını çevirip temiz bir sayfa açtı.
Elindeki mavi tükenmez kalemini bırakıp, kurşun kalemi aldı. Önce eve benzeyen bir taslak çizdi. Evden biraz daha alçak, daha geniş yapılıydı. Pencereleri daire şeklinde normal, ev taslağına pek de uymayan bir resim oluvermişti. Etrafına büyükçe bir bahçe çizerken aniden duran kalemi bir boşlukta asılı kaldı. İnsan hayalini çizerken bile böyle korkar mıydı?
Bahçe kapısına gelmişti ki, daha fazla devam edemeyeceğini anladı. Kalemi yatay bir şekilde olduğu yere bırakıp kağıdı havaya kaldırdı. Elindeki şu yarım kalmış, kara kalemle çizilmiş bir resim mi onun tüm ömrünü tüketeceği bir amaca dönüşecekti?
Hayal, kağıtta kaldı. Uzunca bir yoldan gelip böyle şeyleri aklının ucundan bile geçiremezken, şimdi bir kalemle gerçeğe dönüşeceği ilk taslağı biraz olsun gözünü korkuttu. Umut etmenin en güzel zamanıydı, imkan var mı bilmiyordu. Ama imkan varken de umut yoktu.
İmkan ile umut arasında savaşıp durdu, imkandan çıkıp umutla inada sarıldı. Kağıda dalgın dalgın bakakalmışken kapının tıklama sesiyle kendine geldi. Yiğit, babası yokken evdeki kızları kendine emanet gördüğü için kardeşine bakmaya gelmişti."Annecim, niye uyumadın sen hala?"
"Uyuyamadım. Bukre uyuyamadıysa diye yardıma geldim."
"Bak sen şu minnak abiye! Kardeşine bakmadan da uyuyamazmış. Kimin oğlu!"
"Sen de uyumamışsın, resim mi yapıyorsun?"
Nefes, oğlunun bu minik şaşkınlığı karşısında tebessüm etti. Yiğit, kardeşinin uyuduğunu görünce annesinin yanına geçti. Elindeki kağıda bakıp, resmi anlamaya çalıştı.
"Bu biraz... Komik olmuş."
"Bak sen! Büyümüş de annesinin çizdiğini beğenmiyor."
Yiğit, evin içine dokunmasa da bahçede eksik kalanları tamamladı. Önce kapıyı şekillendirdi, sonra bahçeyi çevreleyen güzel bir tel örgü.
"Böyle daha güzel oldu!"
Nefes, oğlunun eklediği payına hayran hayran baktıktan sonra, yanağına kocaman öpücük kondurup yanında yatırmak için yatağa aldı.
Tahir'in eksikliğini hissettikçe daralan yüreği ancak çocuklarıyla birlikte olunca can bulurdu.
"O zaman biz de masal saati yapalım, ne dersin?"
"Bukre de dinler! Ona büyünce bütün maceralarımızı anlatıcam zaten ben."
"O zaman bugünkü masalımızda bu macerayı değil de, maceradan elimizde kalan güzel şeyleri anlatalım."
"Babamı mı!!!"
Nefes, Yiğit'in bu cevabına istemsizce çok güldü. Düşününce Yiğit haklıydı, bu maceradan sonra ellerinde kalan en güzel şeydi Tahir. Ama bugün anlatmak istediği başka bir hayalin kapısıydı.
Yiğit pür dikkat annesinin anlatacaklarını dinlemeye koyuldu, Nefesin ise içinde farklı bir coşku vardı. Az önce resimleştiremediği hayalini belki de ilk kez dile dökecekti.
"Az önce ev zannettiğin resim... Artık bizim yeni maceramızın ilk adımı!"
"Ya anne... Hani artık macera yoktu, acayip normal bir aile oluyorduk ne güzel."
Yiğit, belli etmemeye çalışsa da çaresiz bir korkuyla sormuştu bunu. Çünkü Nefes ona ne zaman yeni maceralardan bahsetse, sonunda bu güçlü takımı ayıracak bir şeyler çıkıyordu. Nefes, derin bir nefes alıp oğlunun saçlarını okşadı. Üzerini güzelce örttükten sonra sakin sakin anlattı.
"Bu sonunu görebildiğimiz ve mutlu sonsuza uzanan bir macera annecim. Ama bütün maceraların sonunda, hep masum olan kazanır bunu unutma! Bazen sonu belirsizdir... Bazen korkutucudur. Ama masum olan kazanır."
"Bizim gibi!"
"Evet annecim bizim gibi. Bu resimde yeni maceramızın ilk resmi olsun, hem senin elin değince çok daha güzel oldu."
Yiğit, yorganın ucunu azıcık yüzüne çeker gibi yapıp gülerek cevap verdi.
"Zaten buradaki ilk maceramızın resmini de ben yapmıştım. Onu da alırız."
Nefes, Yiğit'in neden bahsettiği anlayamadı.
"Hangi resimmiş o?"
"Hala resimlerimin arasında... Hani biz atlamıştık uçurumdan, babam bizi kurtardıktan sonra seni uyandırmıştı..."
Nefes, suni teneffüs resmini bir anda hatırlayınca konuyu nasıl değiştireceğini bilemedi.
"Hıı... Şu resim... Hala duruyor mu... Tamam işte, bu da onun gibi bir şey. Gözlerini kapat, düşün şimdi. Kocaman yeşilliklerin arasında şirin bir bina. İçinde bir sürü çocuk, böyle uçurtmalar falan var, balonlar, salıncak..."
"Çocuk yuvası mı? Hani böyle annesi babası bırakıp giden çocukların kaldığı yer?"
Nefes şaşkınlıkla baktı oğluna. Kendi aklından bile geçirmediği, daha önce konusunun bile geçmediği bir şeydi çocuk yuvası. Neden böyle bir şey hayal ettiğini anlamakta epey zorlandı. Aklı takıldı, devamını getirmekte zorlandı.
"Aslında öyle değil... Yani senin bu bildiğin çocuk yuvasından değil. Hem, çocuklar terk edilmez, hiçbir anne-baba çocuğunu terk etmez. Sen niye öyle söyledin ki şimdi?"
Yiğit, gözlerini kaçırıp, anlatsa mı anlatmasa mı bilemediği bir karmaşanın içinde sıkışıp kalmış gibi hissetti. Konuyu değiştirmek için sesini biraz daha gür çıkarak atladı.
"Bir sürü balon olur mu gerçekten? Sonsuz tane... Orada bir sürü çocuğun musmutlu oldukları kadar sonsuz!"
Nefes bu konuyu şimdilik rafa kaldırıp, sonsuz derken gözlerinin içi parlayan oğlunun alnına bir öpücük kondurdu. Yiğit aynı heyecanla devam etti.
"Adı da sonsuzluk ormanı olsun o zaman. Sonsuz tane çocuk gelir, sonsuz kere mutlu olur!"
Nefes içinden birkaç kere mırıldandı; 'sonsuzluk ormanı', 'sonsuzluk ormanı'
Az sonra beşiğinde kıpırdanmaya başlayan Bukre de varlığını hissettirmeye başlayınca, Nefes bir eli oğlunun saçlarında, diğer eli beşiğin başında ninni söylemeye başladı. Onu her iki doğumunda da ayakta tutan, Halime teyzeyle birlikte yeniden içine derin nefesler aldıran o ninniyi söyledi.
"Sen bir güzel meleksin
Her gönülde çiçeksin
Sen ne şirin bebeksin
Uyu uyu gözbebeğim
Uyu uyu ninni"
Çok geçmemişti ki, Bukre yeniden dalmış, Yiğit ise rüya görmeye başlayacak kadar uykuya vermişti kendini. Nefes biraz daha ninniyi mırıldandıktan sonra sağ tarafında ışığı yanan telefonuyla duraksadı. Ekran üzerinde Tahir'in adını görünce heyecanla eline aldı.
"Uyudunuz mu?"
Tahir, Nefesin mesajı gördüğünü anlayınca hemen görüntülü aradı.
Nefes Tahir'in arayabileceğini hiç düşünmediği için bir anda ekranda adını görünce ne kadar sevinse de, çocuklar uyanmasın diye sessizce sordu.
"Tahir, sen neredesin, nasıl aradın bizi?"
"Sana da selam Nefes! Paşam mı oradaki, az çekil de oğlumu göreyim."
Nefes biraz bozulsa da çaktırmadı, telefonu Yiğit ile birlikte aynı kadraja girecek şekilde yana kaydırdı.
"Aslanım benim, afferin sana! Ananın ihtiyacı yok ama sen yine de sahip çık bunlara!"
"Tahir, sen nasıl aradın bizi!"
"Kızım limandayız, Riport burası! Malzeme alıp çıkıcaz tekrar."
"Orası neresi be!"
Tahir Nefesin bu tepkisine gülerek cevap verdi.
"Riport, Rize... Rize limanındayız."
"Hıı... Tahir... Çok mu soğuk orası?"
Tahir, sımsıkı sarıldığı montunun önünü biraz açar gibi yaptı ama burnundan çıkan buz gibi havayı saklayamadı.
"Yok kızım, ne soğuğu! Baksana havaya, miss..."
"Tahir baktım ben havaya! Çok bulutlu, yağdı yağacak, elin yüzün de kıpkırmızı olmuş."
Tahir, Nefesin onu özlediğini anlayıp aya baktığını fark edince alttan alttan gülmeye başladı."
"Sen aya mı bakmaya çıktın?"
"Yoo! Ben camı kapatıyordum."
"Az kaldı kızım ya, biri gitti üç gün kaldı, az sabır! Kolaydı dimi beni sabah gönderirken."
Nefes aniden yelkenleri suya indirdi.
"O zaman da kolay değildi ki..."
Tahir, daha fazla üzülmesin diye konuyu değiştirdi.
"Iı.. Çocuklar ne durumda?"
Nefes sanki ilk kez duyuyormuş, sanki ilk kez çocukları olduğunu anlamış gibi tebessüm etti. Çocukları... Bir oğlu ile başlayan bu yolda artık bu kavram 'çocukları' olmuştu.
"Çocuklar... Çocuklarımız... İyiler, bak."
Nefes telefonu önce yanı başında uyuyan Yiğit'e çevirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zarif Sevda : Nefes İle Tahir
FanficYorgun gönlün içinde... İkinci sezon finali sonrası yeni başlangıçlar... İçimizde kalanlar...