Gün yüzlü baharların sesi, gül kokulu sevdanın nefesi. Yüreği avucunda, sesi sevda dilinde, bir bilinmez yoldan gelmiş, kendi kuş kadar yüreğiyle bir konağa yerleşmiş. Ailenin tadından önce, ayakkabı bağcığını bağlamayı öğrenmiş. Bir sevda dilinde türküsü, ağzında sayısız hengameler dolu. Bir kalabalık içinde, sanki tek bir yola sürülü.
Nefes gecenin boşluğunda yine Bukre’nin tekmeleriyle uyandı. Gece uykusuzluğuna artık alışmalıydı. Ama ne güzeldi, sadece kızı için gece nöbet tutacağını bilmek. Ne güzeldi can korkusundan değil de, aç kalması korkusundan uyuyamamak. Gözlerini açtığında Tahir’in eksik kokusunu hissetti. Sol yanına başını çevirdi, haklı çıkmıştı. Kokular, rüyada bile olsa unutmazdı.
Yine gece yarısı, içinde korkularından kimin yanında ağladığını düşündü. Önce kızının odası, sonra Osman hocanın dizi... Üçüncüsü neredeydi, Nefes kendinden sakındığı sevdasının fırtınası kendini yakacak da olsa, kendi dizinden başkasına gitmesine kıyamazdı, içten içe kıskanırdı belki. Kendi can korkusu bile olsa, bunu birlikte yaşamalı, birlikte inmelilerdi derin bir suya. Çivra da olabilir miydi? Gün aydınken Nefesi bırakıp gidemediyse, uyku tutmayınca belki de yine denize haykırmaya gitmişti.
Alt kata indikten sonra, üzerine hırkasını giyip, dış kapının kolunu çevirdi. Gecenin yarısı olmuş, belki vakit teheccüte kadar dayanmıştı. Ama ay karanlık değildi bu gece, gökyüzü diz çökmüş sanki önünde. Bahçenin alt köşesine dönük kamelyanın üzerinde kocasını gördü. Yüzü Karadeniz’in engin yüksek dağına dönüktü. Elleri cebinde, ayakları omuz genişliğinde açık, saçları rüzgarın hızına takılmış, bakışları gökyüzünde ayın yüzeyinde gezeliyordu.
Nefes bu manzarayı görünce, koca bir iç çekti. Adım atmadı eşikten, başını kapıya dayayıp öyle bakakaldı. Ne uzun bir yoldu Tahir’i sevmek. Ne zordu deli bir adamın yüreğinde dinlenmek, ne zordu yaralarını sarmak için söz veren bir adamın zevcesi olmak. Tahir hep, Nefesi sevmenin asilliğine sığınır, kendi sevdasını yüceltir dururdu. Nefes şimdi bir düşündü de, Tahir’i sevmek, heybetli bir dağın eteğine saklanmaktı. Aynı ayın altında kokusunu tanımadığı bir adamın ona uzanan ellerinin hasretini duymaktı. Tahir’i sevmek, karanlık bir yolda kendine ıssız bir dünya bulmaktı. Çünkü dokunmadan seven, bakmadan gören, görmeden duyan, duymadan hisseden bir adamın sevdasına sahip olmak; bahşedilmiş bir nefesti.
Nefes aklından bunları geçirirken, tebessüm etti, yüzünde çiçek bahçesi gezindi sanki. Bir mimozanın huzur kokusunu duydu. Adım adım yaklaştı arkasından. Dokunmadı sadece bir adım kala bekledi. Her arkasını döndüğünde kokusundan duyan bu adamın içine şimdi doyasıya kokusunu bırakmasının huzurunu yaşadı. Görmüyordu gözlerini ama emindi. Tahir şimdi gözlerini sımsıkı kapatmış, karısının nefesini doyasıya içine çekmekteydi. Nefes buna emin olunca tekrar tebessüm etti. İki elini Tahir’in beline uzattı. Başını dağ gibi güvendiği heyetinin sırtına dayadı. Ardından kollarını kavrayan bir çift elle buluştu teni. Daha sıkı sarıldı, gözlerini kapattı, başını sola çevirdi. Sarıldığı huzurun hiç bitmemesi için doyasına şükretti.
İmkanı olsa, sabahın ışıklarını böylece bekleyebilirdi ikisi de ancak Bukre buna izin verecek gibi değildi. Zaten sarılırken bile Nefes kızını sakınmak için epey zorlanmıştı. Şimdi yeniden tekme atıp, Nefesin ayakta durmasını engellemeye başladı. Tahir, Nefesin soluğundaki değişimi fark edince hemen arkasını döndü. Kollarından tuttu sıkıca, düşmesin diye sıkıca beline sarıldı.
“Nefesim?”
“İyiyim, bir şey yok!”
Nefes Tahir’den destek alınca kendini biraz daha iyi hissetti. En azından birkaç dakika daha ayakta durabildi. Yüzü aya dönmüş kocasının yanında yerini aldı. Beline sarıldı sımsıkı, başını dayadı, omzundan uzanan göğsüne. O da seyre daldı, bir zamanlar kavuşmayı bekleme anlamına gelen ay ışığını... Gözlerini tam karşıya dikti, başını yerinden hiç oynatmadan az sitem, az şirinlik dolu sesiyle;
“Sen de iyi alıştın!”
Tahir sol yanına dönüp, hayretle sordu.
“Neye iyi alıştım?”
Nefes başıyla ayı işaret ederek konuştu.
“Buna işte! Her gece başka bir yerde dindiriyorsun fırtınanı! Önce kızın sonra Osman hoca, şimdi de ay...”
“Nefes... Ben az hava almaya çıktım kızım!”
Nefes omzunu silkti, cevap vermedi. Başını biraz daha sert yasladı, dayandığı göğsüne.
“Sen niye uyandın? Kabus mu?”
“Yoo! Yanımda olman için kabus mu görmem lazım illa!”
Tahir, gecenin bu saatinde Nefesin atarlı haline anlam verememiş ama varlığını yanında hissedemeyince uykusundan uyanan karısına gülümseyerek bakmıştı.
“Yok tabii de...”
Tahir, doktorun söylediklerinden sonra geceleri yeniden nöbete başlamıştı. En ufak bir sancısında doğumun başlamış olma ihtimali vardı. Önlerinde yalnızca kırk gün... Gerekirse kırk ay böyle uykusuz beklemeye razıydı.
“Uyku tutmuyor dimi? Bir zamanlar kabuslarım için nöbet tutardın, şimdi kızın için aynı şeyi yapıyorsun!”
Tahir mahcup bir şekilde cevap verdi.
“Seni de korkutuyorum dimi?”
Nefes şimdi bu saatte bunu konuşmak yerine, geceye güzel şeyler bırakmak ister gibi konuştu.
“Hani yeniden yazıyoruz ya her şeyi?”
“Nefesim...”
“Bir köprü vardı, taş köprü, kemer gibi hani? Oraya da gidelim mi?”
Tahir köprüyü duyunca önce bir garipsedi. Orada ne kötü anıları olmuştu ki? Daha da önemlisi Nefesin bu saatte bunu aklına getirmesinin nedeni yine Nefes Kafası bir kaçış planı mıydı?
“Yapma şunu kızım da! Saklanma artık!”
“Saklanmıyorum ki... Sana dedim daha önce, Nefes kafası değil, Nefesçe bir heves işte Tahir!”
Tahir buna emin olunca biraz rahatlamıştı.
“Tamam kaptan, öyle olsun, olsun da...”
“Da?”
Tahir sesini içine saklayarak sordu.
“Benim kaçırdığım bir şey mi oldu? İlk geldiğin gün kaçarken geçmiştik sadece, orada başka kötü bir anımız mı oldu?”
Nefesin aklında rüyasında kaldığı terazi vardı, Tahir’in duymadığı.
“Hayaller gibi rüyalar da nefes alıyorsa demek ki!”
Tahir, Nefesin yine aynı rüyayı gördüğünü anladı. Belki oraya gidince anlatır, yerine çok daha güzel bir anı bırakabilirdi.
Tahir, gecenin bir vaktinde daha fazla ayakta uykusuz durmasına dayanamadı. Nefesi kolunun altından hiç ayırmadan kapıya yöneltti. Usulca evlerinin kapısının yolunu tuttular. Tahir muzur bir bakışla sordu.
“Sen az önce şu gökteki ayı mı kıskandın, bana mı öyle geldi?”
Nefes bozuntuya vermeden cevap verdi.
“Ben değil, kızın kıskandı!”
“Diysın?”
“Hee diyrım!”
“Sen kıskanmadın yani?”
“Tamam ya, kıskandım. Kıskanırım... Hakkım değil mi?”
“Hakkın tabii Nefesim! En çok senin hakkın!”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zarif Sevda : Nefes İle Tahir
Hayran KurguYorgun gönlün içinde... İkinci sezon finali sonrası yeni başlangıçlar... İçimizde kalanlar...