- - -
14| Benim küçük bebeğim oyun istiyor
Çıplak tenime değen soğuk mermeri umursamadan banyo duvarına yaslanmış öylece, o bomboş olan bakışlarımla tam karşımda kalan lavabo aynasına bakıyordum. Saçımdan süzülen yaşlara ve biraz şişmiş göz altlarıma. Başımda hala derin bir ağrı vardı. Düşüncelerime kadar uzanan büyük bir ağrı.
İnsanlar ikiye ayrılıyordu.
Sarhoşken ne yaptığını hatırlayanlar ve hatırlamayanlar olarak.
Ve lanet olsun ki ben ilk gruptaydım.
Sabahın beşinden bu yana sürekli kusup duruyordum ve bundan daha beteri kusmak için her klozete eğildiğimde gözümün önüne gelen berbat görüntülerdi. Aklımı kaçırmak üzereydim. Elimde olsa kendimi buraya kilitler ve sonsuz kadar çıkmazdım ama ne evdeydik ne de Seul'de ve bu daha da beter bir durumdu. Hiçbir şeyden kaçamayacak gibi hissediyordum. Kalbimde öylesine büyük bir ağrı vardı ki ağlamadan duramıyordum. Göz yaşlarım beni dinlemiyordu bile. Sürekli akıp duruyorlardı. Elimde değildi.
Kendimi dövme imkanım olsa döverdim.
İçmek için ısrar eden bendim. O durdurmaya çalıştıkça içen de bendim.
Bunun tüm sorumlusu bendim.
Bakışlarım usulca dudaklarıma kaydı. Ellerim benden izinsizce dudaklarımı buldu ve işaret parmağımı hafifçe alt dudağımda gezdirdim.
Min Yoongi ile öpüşmüştüm. Bu çok uçuk bir düşünceydi fakat ben bunu kesinlikle yaşamıştım. İnanılmaz ve imkansız geliyordu ama bir şekilde olmuştu işte.
Çıldırmamak için elimden gelen her şeyi yapıyordum ama bu durumdayken imkansızdı. Gözümün önüne gelen her bir anı karnımın içindeki kelebekleri uçuruyor, kalbimi sıkıp içime hem paha biçilemez hem de kaygılı bir his bırakıyordu. Beni hareket ettiremeyecek kadar büyük bir ikilemdi bu.
Ne yapacağını bilmiyordum. Ne tepki vereceğini bilmiyordum. Bana bundan sonra nasıl davranacağını da bilmiyordum.
"Aptal," diye fısıldadım karşımdaki yansımama. "Dünya üzerindeki en büyük aptal sensin oğlum."
"Jimin?" Aniden kapının ardından gelen ses yerimden irkilmeme neden oldu. Belimden düşecek havluyu son anda tutup "Efendim Min anne?" diye bağırdım. Sesim titriyordu ama bunu anlamamış olmasını dilemekten başka seçeneğim yoktu.
"Kahvaltı hazır!"
Gözlerimi büyütüp yutkundum ama bunu ona yansıtmamak için beklediğimden çok daha büyük bir heyecanla "Tamam!" diye bağırırken buldum kendimi. "Üzerimi giyinip geliyorum hemen."
"Acele et!" Tatlı bir tınıda bana geri dönüş yaptıktan sonra gittiğini belirten adım sesleri duyuldu.
Banyodan çıkmak istemiyordum ki. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ne yapmam gerektiğini de bilmiyordum. Hiçbir şey bilmiyordum şu an.
Kafamı duvara vurup baygınlık geçirmek ve hastaneye kaldırılıp hafıza kaybı yaşayarak uyanmak istiyordum. Evet istediğim tek şey buydu sanırım.
Ama tabii mümkün olmadı. Sadece havlumu sıkı sıkıya tutarak banyonun kapısına ilerleyip kilidi sessizce çevirdim. Kafamı uzatıp aralığı kontrol ettikten saniyeler sonra Yoongi'nin odasına doğru koşuyordum. Banyoya ani bir kararla girdiğim için tüm kıyafetlerim onun odasında kalmıştı.
Sonunda odaya girip kapıyı rahat bir nefesle kapattığımda sırtımı bu sefer kapıya yaslamış ve odayı kısaca süzmüştüm. Yoongi gece banyoda başımda beklemişti. Konuyla ilgili tek kelime etmemişti ama ben kusarken iğrenmek yerine iyi hissettiğime emin olmadan gitmemişti. Yanımda uyumamıştı ama yine de benim için endişelenmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
teenager : yoonmin ✓
Fanfictionbenim için sadece bir öğretmen değilsin hyung, bunu sen de biliyorsun