Sessizlik ruhuma işlemişti. Korkmuştum ama belli etmedim. Kısık gözlerle etrafa bakındım. Duyduğum tek ses boşanırcasına yağan yağmur damlalarının ürkütücü sesiydi.
Evet haklıydım o lanet olası filmi izlemek zorunda değildim."Devam etmeyelim bence." Buğulu bir sesle konuştum. Sesimden korktuğum anlaşılıyordu ama çaktırmamaya çalışarak devam ettim.
"Sıkıldım da" kimse beni duymuyormuydu? Neden konuşmuyorlardı oysa ki beni duyabilecekleri bir ses tonum vardı peki hala pes etmeyecektim ve tam ağzımı açıp azarlayacakken "kapa çeneni eğer tek kelime daha edersen seni bu yağmurda kapıya atarım! "
Bu ses en yakın arkadaşım Çağla'nın sesiydi nasıl bir kız bu anlamıyorum hiç korkmazmıydı tuaf ama evet. O benim en yakın arkadaşım hatta tek arkadaşımdı.
Ahh! tabi o sevgilisinin kolları altında kendini oldukça güvende hissediyordu. O ne derse desin bu filmi izlemeye devam etmeyecektim ama çağla çılgın bir kızdı dediğini yapardı.
Bunu göze alamazdım ekrandan gözlerimi çevirdim çocukluğumun yarısının geçtiği evi hiç tanımıyormuş gibi incelemeye başladım. Tek tesellim bir an önce filmin bitmesi ve rahatca oturabilmekti.
Duvardaki resimleri inceliyordum. Yarısından çoğu çağla ve benim resmimdi. 5 yaşından beri çağlayla birlikte büyümüştük ve her anımızı ölümsüzleştirmiştik. Küçükken attığımız kahkalar bir an kulağımda çınlayınca istemsizce yüzümde bir tebessum belirdi. Ve birazda özlem. Bir süre sonra kendime engel olamayarak "çok sıkıldım. " dedim düz bir sesle. görünüşe bakılırsa beni umursadıklarını hiç sanmıyordum.
Herkes halinden memnun bir şekilde film izliyordu. Ama bir kişi hariç karanlıkta pek seçemesemde biraz dikkatli bakınca tekli koktukta sıkıntılı bir şekilde oturan ve boş gözlerle yağmuru izleyen emreyi gördüm. Başka biri olsa hiç tereddütsüz yanına giderdim fakat Emre...
Yaklaşık bir ay kadar önce bana inanaılmaz romantik derecede ilanı aşk eden o çocuk. Kabul Emre çok yakışıklı bir çocuktu yeşil gözleri, dalgalı kahverengi saçları ve tişörtünün üstünden bile rahatlıkla görebildiğim kasları ile çok çekiciydi.
Saçları sağa doğru dağınık bir şekilde taranmıştı ve bu onu oldukça güzel gösteriyordu fakat asıl sorun bendim, bir ilişki yürütmek bana göre değildi. İnsanları en fazla iki hafta içinde bitmek bilmez dertlerimle boğuyordum.
Yaklaşık on dakika düşüncelerimle boğuşurken gözlerim Emre'nin üzerindeydi. Beklemediğim bir anda karşılaştığım gözlerle olduğum yere mühürlendim. Yanlış anlamışdı ki yanlış anlaşılmaya gayet müsait bir durumdu. Allah kahretsin lanet olası filmi izlemem bile bundan daha akıllıcaydı.
Bozuntuya vermeden gözlerimi filme yönelttim ama rahatsızlığım yüzümden okunur haldeydi. Ona bakamıyordum ama bana baktığını hissediyordum omzumun üstünden Çağlaya yardım et dercesine bir bakış attım ama beni görmedi bile. Kafası Ozan'ın boyun girintisine sokmuş, filmi izliyordu.
Bakışlarımı çevirirken tekrar gözlerimiz buluştu ve bana alaycı bir gülümseme fırlattı. Nasıl? Hoşuna mı gitmişti? Ayrıca onu daha önce reddetmiştim. Hiç mi gurur yoktu?
Emrenin ailesi gerçekten çok zengindi. Emre de bundan gayet memnundu -doğal olarak- ben olsam ben de memnun olurdum elbette. Ama Emre o zengin piçi adını verdiğim karaktersizlere hiç benzemiyordu gayet mütevazi ve akıllı bir çocuktu.
"Bence çok heyecan vericiydi".diye mırıldandı Çağla. Gayet memnun bir şekilde "bencede bebeğim " diyerek sevimsizce onaylanayan elbette ki Ozan'dı.
Bunlar gerçekten çok sıkıcı bir çiftti bana göre ''aşkım, bebeğim, çiçeğim, balım ,tırtılım kurabiyem'' gibi kelimeler çok yapmacıktı. Eğer bir adam seviyorsa "hatunum" demeliydi, sevdiğini sahiplenmeliydi.
"birşeyler içmeye ne dersiniz?" Ezgi'nin sorusuna tüm içtenliğimle cevap verdim.
Buna gerçekten ihtiyacım vardı. Çünkü Emre ile gözlerimizin buluştuğu her salisede damağım kupkuru oluyordu."Ben bişeyler getiririm." diyerek ayaklandım. "Bende sana yardım edeyim." Peşimden Emre'nin ayaklanması isteyeceğim son şeydi. Fakat öyle görünüyor ki benim isteklerimin şu anda pek de bir önemi yoktu.
Gelmesini her ne kadar istemesemde itiraz etmeye zamanım bile olmadı. Emre beni sırtımdan ittirerek mutfağa doğru ilerletti. gözlerine bakmaktan kaçınarak "Ben sodaları dolaptan çıkarırım sende bardakları hazırlarmısın ?" yumuşak bir sesle sormuştum. Hatta sesim oldukça kısık çıkmıştı.
"Olur" kısaca verdiği cevaba karşı oldukça minnettardım. Derin bir nefes alarak dolabı açtım. hemen ikinci rafta duran sodalardan beş şişe çıkardım. Tezgahta duran bardaklara yöneldim tam sodayı açacakken "Bana neden bakıyordun?" nefesim kesilmişti bu soruyu bekliyordum. "Bakmıyordum" diyerek ufak bir yalan söyledim.
"Hayır bakıyordun seni yakaladım." Off pekala itiraf etmeliydim. "Evet baktım. Ama sadece filmden sıkıldığım için uğraşcak bişeyler arıyordum ve biran daldım hepsi bu." dedim dürüstçe.
"Eminmisin"
"Evet. Sen ne bekliyordun ki? "
"Ben biran sandım ki" Buğulu bir ses tonuyla "neyse boşver" diyerek kestirdi.Açıklama ihtiyacı hissederek cevapladım "Emre sen ne düşünüyorsun bilemiyorum. Ama bizim aramızda birşey olamaz. Olmamalı. Sen gerçekten iyi birisin ve gayette yakışıklısın başkalarını bulabilirsin."
Eğer önceki yani ilk ilişkim bu kadar berbat bir süreç geçirmiş olmasaydı Emre ile bireyler olabilirdi. Fakat artık buna imkan bile yoktu. Ben erkeklere olan güvenini tamamen yitirmiştim.
"Melis" yüksek bir ses tonu ile seslendi. Bileğimi sertce kavradı ve beni kendine çekti. Öfkeyle parlayan gözlerine kısaca bakabiomiştim. "Ne yapıyorsun?" Canım yanmıştı. Ben de ona bağırdım. "Canımı acıtıyorsun."
Gözlerinden oldukça gergin olduğunu hissedebiliyordum. Gözlerinde acı vardı. Ve biraz da öfke. Nefeslerimiz birbirine karışıken. Dışardan yanlış anlaşılmaya gayet müsait bir durumdaydık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Adam
PertualanganKaranlık ona yakışabilecek en aydınlık kavramdı belkide. Koyu kahverengi gözleri onun tek aydınlığıydı. Ay ışığı kadar güzel olan genç kız da en az onun kadar karanlıktı aslında. Derin, Melis için karanlığa gömülürken. Melis'i kurtarmaya and içmişti...