Artık hepimizin kendine ayit bi evi olduktan sonra burada neler yapabileceğimi düşünüp bir yandanda yemek yerken yemeğin oldukça tussuz olduğunu farkettim. Önceden yemeklerimizi tuzlandırmak için üstüne biraz deniz suyu döküyor yemeklerimizi o şekilde tatlandırmaya çalışıyorduk ama emin olun deniz suyu ile pişmiş et pekte iştah açıcı deildi bende bu yüzden bi şekilde tuz üretmek için bi yol bulaya çalıştım.
Daha önceden yengeç çiftlinin suyunu doldurmak için kullandığım kabuğun içindeki suyun buharlaşıp geriye tuz bıraktığını farketmiştim bende bu yüzden birkaç kabuğu tuzlu deniz suyu ile doldurup güneşe bıraktım.
Ertesi gün gelipte kabuklara bakınca dört yarım kabuktan yaklaşık bir avuç tuz elde ettim bu size göre az gelebilir belki ama benim için bulunması güç bir nimettti.
Bir iki gün bu şekilde tuz ürettikten sonra bu tuzları, yeni avladığım keçinin derisinden yaptığım üç keseye doldurup iki keseyle yunusun evine gidip tuz keselerinden birini yunusa götürdüğümde teşekkür edip bana iki adet kese verdi ve "bunlar yabani nane ormanın iç taraflarında bulup kuruttum, bunları yemeklerimize katarsınız" dedikten sonra ben tam gidecekken beni durdurup üç adet, küçük, yeşil limon verip "bak bunları sayide götür tamamı o nasıl olsa anlar" diyince naneler için teşekkür edip sayidin evine doğru yola koyuldum.
Yunusun evine varıp ona iki adet keseyi verince (biri tuz biri nane kesesi) sevinçle keseleri alıp teşekkür etti ama ona limonları da gösterince busafer heyecanla ayağa kalkıp limonları alınca bunlara neden bukadar sevindiğini sordum sayitte koyunları işaret edip "koyunlardan aldığım sütleri yalnızca içmek için deyil aynı zamanda yoğurt yapmak içinde kullanmak istiyorum bunun içinde bana ya daha önce mayalanmış yoğurt, veya limon lazımdı, yunusa bu konudan bahsedince ormanda bi ihtimal bu misket limonlarından bulabileceğini ama bunun düşük bi ihtimal olduğunu söylemişti fakat neyseki bulmuş, şimdi şuradan iki matara süt al ve yunusla yarın sabah yoğurt yemeye gelin" iki matara süt alıp yunusun yanına gidince sayidin nekadar sevindiğini anlattım yunus ise bu işe gülüp "bunu bekliyordum" diyip bi matara sütü aldı.
Evime dönüpte lezzetli keçi sütünü içip denize doğru baktım.
Arkadaşlarım ile aramızda yaptığımız bu yardımlaşma açıkçası çok hoşuma gitmişti bu iş aramızdaki bağı kuvvetlendirmekle kalmamış midemize de yaramıştı...
Ertesi sabah uyanıpta bizden bir mil uzata (mil deniz,uzaklık birimidir bir mil yaklaşık 800 metredir) bir gemi görmek benim gözlerimin fal taşı gibi açılmasına, kalbimin durma noktasına gelmesine neden olmakla kalmamış tencereye vurmak için koşarkende birkaç kez tökezlememe neden olmuştu. Oraya varıpta tencereye deli gibi vurunca elimdeki ağaç dalının kırılması bu telaşımın kanıtı oluyordu.
Arkadaşlarım nefes nefese yanıma gelince onları hızla sahile götürüp denize götürür götürüp sevinçle yunusa "yunus bu herhalde bi kano deildir deilmi" diyince kendiside gülerek "hıh... hayır hayır bu bi kano deil bu bizim kurtuluşumuz... hadi hadi ateşe biraz odun ve yaprak atalımda bizi farketsinler"
Yunusun dediğini yapıp hızlıca ateşe bi dünya yaprak atıp tişörtlerimizi sallamaya başlayınca gemi burnunun bize doğru dönmesi ile sevinçle kurtuluşumuzun bize doğru gelmesini izlerken aniden gemi direğine çekilen siyah renkli bi bayrağın çekilmesi ile hepimizin ağızından aynı şey çıktı "korsan"
bide bu yetmezmiş gibi geminin mazgalından (gemilerin top penceresi) bi top atışı ile bizi sadece beş metre ıskalamış öyleki topun rüzgarını hissetmiştik.Devamı 27.bölümde
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Issız Ada ve üç arkadaş
Adventuremercanlar bitkiler ve bir ada isimleri ömer,yunus va sayid olan bu üç arkadaşın hayatta kalmalarını sağlayan şey ,son umutları bu ada