"Günaydın kızlar! Bugün kahvaltımız ne?"
"Öncelikle tek bana günaydın, Mia masada uyumaya devam ediyor ve bugün omlet hazırladım."
"Mia bebeğim panda gibisin resmen her yerde uyuyorsun ve Pansy niye bu kadar neşelisin?"
"Birilerini atlatmış durumdayım." Pansy sırıtarak arkasını döndü ve eve aldığı tavayı masaya koydu. Dolaptan üç tabak, üç bardak ve üç çatal bıçak aldıktan sonra Rodolphus ve kendisininkini yerleştirip. Çatalla, uyuyan kızın kafasına vurdu.
"Pans lütfen önce sola sonra sağa dönüp siktir git be."
"Yemek masasında küfür yok kızlar."
"Lan orospu panda kalk yemek ye daha dışarı çıkacağız."
"Yemek masasında küfür yok kızlar."
"İlla kaltaklık yapıp beni kaldıracaksın yani?"
"Yemek masasında küfürlü konuşmak yasak kızlar."
"Kalksana göt artık."
"İkinizde şu siktiğimin masasına dik ve oturur şekilde 3 saniye içinde yerleşin."
İki kızda birbirine bakıp sırıtarak dik ve oturur pozisyona geldiler, 2 saniye sonra ise kahkahalarla gülmeye başladılar.
Hermione ve Pansy yemekten bi süre sonra
"Rod biz çıkıyoruz!"Mia kapının oradan Rodolphus'a seslendi. Rodolphus ve Lucius evden kavgayla ayrıldıktan sonra Malfoy ailesi ile kimse konuşmamıştı. Ayrıca savaşta kaçan Parkinsonlar kızlarını bırakmışlardı o yüzden Pansy ve Hermione, Lestrange Malikanesinde kalıyorlardı. Üçü de bu durumdan gayet memnundu. Akşamları oturup muhabbet ediyor veya Hermione'nin aldığı muggle oyunu olan Monopoly oynuyorlardı.
"Geç kalmayın ama."
Bu sefer Pansy seslendi
"Söz erken geliceğiz."
İlerleyen saatlerde
Hermione'nin elleri titriyordu sanki her tarafı hem donuyor hem de eriyor gibiydi, kendini yere bayılacak gibi hissediyordu. Daha önce de birini öldürmüştü ama bu daha kötü hissettiriyordu, elleri birbirine dolanıyor ve yerde kan içinde yatan adama bakıyordu.
Pansy ise şokla yerde yatan adama bakıyordu, kalkıp onu koruduğu için Hermione'ye sarılmak istiyor ve asasını getirmediği için kendine küfürler ediyordu. En sonunda bacakları pes edecek gibi olduğundan ağaca doğru yaslanmıştı. Üstündeki beyaz tişört, altındaki mavi kot pantolon kırmızı renkle boyanmış gibiydi ve Hermione'nin de ondan pek bi farkı yoktu.
Ormanın ortasında duruyorlardı, iki kızın üstüde kan içindeydi, 1 saat önce bi cafeye gitmişlerdi sonrasında Hermione yeni kullanmaya başladığı arabasıyla arkadaşıyla bi tur atmak istemişti ama başka bi aracın onları takip ettiğini farketmişti. Asalarını evde unuttukları için Pansy'e söylemek istememişti, sonrasında arabanın kaputundaki gözde bi bıçak olduğunu hatırlamış ve bunun onların kurtulmaları için son çare olduğunu düşünüp arabayı ormana sürmüştü.
Pansy arabadan indikten sonra, Mia yan koltuğa geçip bıçağı aramaya başlamıştı, bulduğu sırada Pansy'nin çığlığıyla donup kalmış ve beyni çalışmayı bırakmıştı. Arabadan çıkıp adamın boğazına bıçağı nasıl sapladığını hatırlayamıyordu bile.
Hermione beynini çalışmaya zorluyordu ama pek bir şey düşünemiyordu.
"Tamam şimdi bunu gömüp kendimize kıyafet almalıyız."
"Ben bunlarla duramam. Her yerimiz kan."
İki kız da kıyafetlerini çıkarıp iç çamaşırlarıyla kaldılar ama ikiside bunu sorun edebilecek durumda değildi. Hava zifiri karanlıktı ve bu onların daha çok korkmasından başka bir şeye yaramıyordu.
"Bi adım sesi geliyo."
Üstlerine doğru gelen fener ışığıyla iki kızda gözlerini kısıp gelen kişiyi görmeye çalıştılar.
"Kim var orada?" Hermione'nin bağırışıyla adım sesi yakınlaşmaya devam ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
walls could talk
Teen Fiction"Kız Weasley sana bir sır vereyim mi?" Kızıl saçlı kız hiç cevap vermedi ve dikkatini dağıtmak için yapıldığını düşündü. "Hermione Granger'ı tanıyorsundur, ah kim tanımaz ki. Ne kadar gururluyum anlatamam, onun gibi bir evlat sahibi olmak, her anne...