0.7

163 16 7
                                    

Lütfen oy ve yorum yapın :)

Hermione hızla siyah tayt ve siyah tişört giyip kapının arkasından deri ceketini alıp malikaneden koşarak çıktı. Arka tarafa arabasının değil motorsikletinin olduğu tarafa doğru gitti ve elini kaskına atıp kafasına geçirdi.

"Mia nereye gidiyorsun?"

"Atla Pans."

Mia ikinci kaskı öbür kıza verip arkasını döndü

"Sıkı tutun."

Kız başını salladı ve yola çıktılar, Mia önce yakınlardaki büyük bir alışveriş merkezine uğrayıp kızı bırakacaktı sonra ise bir yere uğrayacaktı.

"Geldik."

İki kız da kasklarını çıkardı ve Mia sırt çantasından bir tane kredi kartı çıkarıp kıza verdi.

"Sen biraz alışveriş yap bende geleceğim birazdan. Sorgulama, sadece ufak bi iş. Ha bir de şifre 8354."
~

"Remus?"

Hermione babasının çok yakın arkadaşı olan adamı arıyordu, asası elinde ilerliyordu ama birinin merdivenlerden aşağı indiğini duyduğunda onun Remus olduğunu anladı.

Kız koşar adımlarla merdivene doğru ilerledi, kalbi çok hızlı atıyordu. Her attığı adımda eski evin parkeleri biraz daha gıcırdıyordu.

Adamın sırıtan suratını görmesi kızında otuz iki diş sırıtmasına neden oldu. Kız koşarak merdivenleri çıktı ve kollarını adamın boynuna sardı, adam da kollarını kızım belini sardı.

Mia oturup ağlamak istiyordu çünkü ailesinden kalan son iki kişi onlardı Rodolphus ve Remus. İkisinden de aylarca haber alamamıştı ama bugün sabah Remus ona mektup yollayıp adresini içine yazmıştı. Kollarını daha sıkı sarıp adamı yanlışlıkla boğacaktı, Remus kollarını çekip kızdan uzaklaştı.

"Nasılsın Mia?"

İşte asıl olay burada patladı. Kız hem öksüz hem de yetim kalmıştı aynı zamanda Draco'nun kalbini kırmıştı ve en kötüsü ise resmen bir seri katil olmuştu.

Kızın göz yaşları anında dökülmeye başladı.

"Teddy yeni doğduğunda her seni gördüğünde ağlaması dururdu. Belki sende de aynı etki olur. Görmek ister misin?"

Kız göz yaşları yanaklarından akarken kafasını evet anlamında salladı. Remus kızın elini tutup minik çocuğun odasına ilerlediler.

Küçük çocuk biraz daha büyümüştü ve beşiğinde ayağa kalkmış çıkmaya çalışıyordu.

"Babba, Miyya."

Mia ağlarken elinde olmadan güldü ve çocuğu kucağına aldı. Adam ise duvara yaslanmış ikisini izliyordu.

"Nasıl yapacağım bilmiyorum? Bi çocuğun annesiz büyümesi çok zordur ve bazen sadece şeyi düşünüyorum."

Adam yutkundu ve dolan gözlerini sildi.

"Keşke Tonks yerine ben ölseydim. En azından Teddy annesiz büyümezdi."

"Hayır, bu çok saçma. Ve emin ol babasız büyümek hiç ama hiç kolay değil. Ben babasız büyüdüm hatta yıllarca babamın kim olduğunu bilmeden büyüdüm ve sonra bir gün öğrendim babam Azkaban'daymış. Onu doğru düzgün tanıyamadan öldü ve Teddy çok şanslı senin gibi iyi bi babaya sahip olduğu için. Ve bu çocuğu tek başına büyütmeyeceksin, ben varım burada. Çok yakında Tom da olmayacak."

"Ne?"

"Tüm hortkuluklar yok oldu, bir saat önce buraya gelmeden önce Nagini'yi öldürdüm. Bu akşam Tom'u öldüreceğim ve benim gibi daha iyi biri yönetimde olacak."

"Bu gerçekten çok tehlikeli Mia ama her zaman yanındayım."

Remus kızın yanına ilerleyip önce çocuğunun sonra genç kızı saçlarında öptü.

"Asla tek başına değilsin Remus. Ben de tek başıma değilim, sen varsın."

~

"Pansy kart sürtünmeden yanmadı umarım."

"Yok be. Gel daha senin için de bakıcağız."

"Tamam."

Hermione bir an karşısına baktığında gördüğü turuncu saçlarla donup kaldı. Ron. Ron Weasley. Hafif adımlarla ilerledi ama sanki havada yürüyor gibiydi ve etraf gitgide kararıyordu. Adamla dip dibe gelmişlerdi. Mia ise suratını inceliyordu sanki gerçek olup olmadığına bir kanıt ararcasına. Artık etraf tamamen siyahtı ve sadece ikisi vardı.

"Bizim ailemizdan üç kişiyi aldın, senin ailendense sadece bir. Yanındakilere iyi bak çünkü yarın sabah uyandığında iki kişiyi bulamayabilirsin."

Kızın o andan sonra tek hatırladığı şey etrafın tekrar mağazalarla dolanması ve o insan kalabalığının içinden Ron'un onu izlemesiydi sonrasında ise her yerin yavaş yavaş simsiyah olup yere düşüşüydü.

walls could talk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin