1.bölüm *Hayatına yer aç*

3.4K 192 140
                                    

Keyifli okumalar dilerim çiçeklerim.

Umudunu yitirdiğinde elini kalbine koy ben orada olacağım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Umudunu yitirdiğinde elini kalbine koy ben orada olacağım.


🌳

Hayatın oldum olası yüzüme güldüğüne inanmadım. İnanamadım. İnsanlar nasıl dört ayak üstüne düşüyorlardı kedi miydi bunlar. Nasıl yani? Benim günlerce mülakatını beklediğim şirkete son dakika gelerek nasıl alınabilirdi. Ben hakediyordum tamam mı. O da belki işinde iyi olabilir ama ben tam tamına yirminci iş görüşmesinde de reddedilme evresini yaşayan ben. Ne var yani dil öğrenmeyi sevmiyorsam. İşletme okuduk tamam da belki üç dil biliyorum ama insanları işletiyorum. Böyle düşünüp alsanıza şu güzel kızı işinize. Yok illa babamı ele güne rezil edecekler. Canım kendim sana kıyamıyorum ama malesef sen bunu hak ediyorsun. Caddenin eze eze ilerlediğim kaldırımını aşındırmak üzereyken telefonuma gelen arama ile durdum ve kenarda ki banka doğru yürümeye başladım.

Telefonu açmadım. Oturdum ve ağlamaya başladım. Neden olmuyordu. Nasipsiz miydim gerçekten. Soğuktan burnum kızarmıştı. Kırmızı atkımı yakamdan çekerek çıkardım. Nefes bile alamıyordum sanki. İçimde ki beceriksizlik hissi beni yiyip bitirmişti. Olmamıştı. Belki başkaları vardır bunca bir hayır deyip çekilebilirdi. Olmazsa olmasın deyip gülebilirdi ama ben o kadar umut dolu bir kız değildim ki. Üzülüyordum. Her defasında olmuyordu.

İnsanları umursamadan ağlarken bir yandan burnumu çekiyordum. Ne diye peçete almadıysam. Buna da sinir olmuştum işte. Daha fazla ağlamak isterken önce bir çift ayakkabı düştü önüme spor beyaz bir ayakkabıydı. Bacaklarını saran siyah kot pantolonu vardı ama aşırı dar değildi. Ağlamayı kesip kafamı kaldırdım ki eminim çok kötü görünüyordum. Gözlerim kızarmış hatta çökmüş olabilirdi. Hoş görünmek için yaptığım azıcık makyajım akmış olmalıydı. Genç adam yüzümü inceledi ve bana önce peçete uzattı. Burnumu çekinmeden sildim. "Teşekkür ederim" dediğimde sesim gayet kötüydü. "Kaç dakikadır seni izliyorum" dedi halime bakarken. Kaşımı kaldırarak yüzüne baktım ve konuştum. "Neden sapık mısın?"

"Hayır, neden bu kadar üzgünsün"

"Sizene beyfendi" dediğimde diğer elinde ki çikolata ve suyu bırakarak gözlerime baktı. Bir kez daha mavi gözlerinde gezindim. Bir yuva gibi ya da bir açıklık gibiydi. Derin suların gittikçe alçalması gibi bende içeriye çekilmek istedim. Yüzüne baktım ve önüme döndüm. O da yürümeye başladı. Onun ardından bir kez daha baktım. Bir anda değişik oldum. Ne hissettiğimi anlamadım. Elimde ki sudan içtim ve çikolatayı yedim. Aslında yüzümde bir gülümseme oluşmuştu.

Telefonum yine çaldığında daha fazla bekletmemek için açtım. "Efendim canım" diye cevap verirken Aydil'in sesi kulaklarıma dolmuştu bile.

"Sırma nasıl geçti kardeşim, iyi misin oldu mu bu sefer. Of kızım bir şey desene kutluyor muyuz. Nerdesin sen şimdi" Derince bir nefes aldıktan sonra omuzlarımı düşürdüm ve olmadı dedim. "Yine olmadı yokum ben uzaya çıktım babamdan anca böyle kurtulurum çünkü sen beni tanımıyorsun bende seni hadi eyvallah" deyip kapatacakken gülerek beni durdurdu. "Şaşkın şey bekle beni neredeysen yanına geleyim de moralini düzelteyim."

"Moralim düzelmek istemediğini söyledi."

"Sırma!" dediğinde tamam diyerek olduğum yerin konumunu gönderdim. Yoldan geçen insanları izledim. Teyzelere tebessüm ettim. Çocuklara dil çıkardım. Gökyüzüne pek bakmadım. Bakasım bile yoktu galiba. Bir vakit sonra Aydil arabayla yanımda durdu. Aydilin tekstili vardı babasından kalma. Arabası da vardı. Nişanlısı da vardı. Onu kıskanmıyorum o sevdiğim arkadaşım.

Arabadan inerek yanına gelen kıza baktığımda elimde olmadan gülümsedim. Kendimi bildim bileli çırpınıyordu benim adıma. Bazen neden benimle arkadaş olduğunu bile soruyordum yani.

Aydil uzun boylu, esmer güzel bir kızdı yirmi beş yaşını farkındalıkla yaşıyordu. Yanıma gelerek kollarını boynuma sardı. Bende ona sarıldım. Birlikte birer kahve içtikten sonra köye doğru gitmeye başladık. Yol boyunca bana saçma saçma şeyler anlatıp beni güldürmeye çalışıyordu. Fakat pek başarılı olmadı. Eve geldiğimde yanaklarından öptüm. "Teşekkür ederim canım benim"

"Lütfen kendini üzme her şey olacağına varır." dediğinde ona baş parmağımla onaylayan bir işaret yaparak arabadan indim. Saçlarımı açarak düzgünce topladım. Kafenin lavabosunda elimi yüzümü yıkadığım için çok kötü durmuyordum. Beyaz tenli olmanın kötü yanı her şeyi yüzünün belli etmesiydi. Kısa olmanın kötü yanları da vardı da bunu sonra konuşurduk. Evin kapısını çalarak ayakkabılarımı çıkardım ve selam vererek içeriye geçtim. Annem yanaklarıma birer öpücük kondurarak beni içeriye buyur etti. Merakla arkamdan gelmesinin bir başka sebebi olmazdı. Direkt odama doğru giderken anneme sonra konuşalım dedim ve odama girerek kendimle başbaşa kaldım. Bir duş aldıktan sonra rahat kıyafetler giydim ve kafama bir tülbent taktım. Babamın gelmesine biraz daha vardı. Yatağıma uzanarak dün gece yarım bıraktığım kitabımı okumaya devam ettim. İşte beni mutlu eden buydu. Romanlar. Hikayeler. Yaşamlar.

Onun içinde yaşıyormuş gibi hissetmek kendini onun yerine koymak onun adına üzülmek beni mutlu ediyordu. Bugün olanları unutacak kadar okudum. Oğlan kardeşim kapıyı adeta kıracak gibi çalmasaydı belki devam edebilirdim ama malesef böyle bir şey olmadı.
Halil'e kapıyı açarak hoş geldin gibi bir şey homurdandım ve arkamı dönerek annemin yanına gittim. Annem günlük dizilerinden bir şey izlerken aynı zamanda patik örüyordu. Sobayı yakmıştı. Sobanın yanına oturduktan sonra anneme bakarak konuştum. "Yine olmadı anne"

"Olsun guzum" dedi ve işine devam etti. Biri çok önemsiyor diğerinin umrunda değil hadi bakalım. Keşke babamda böyle dese ama nerde.
Babam eve gelesiye kadar bir şey yapmadık. Zaten yemek hazırdı. Sobanın kenarında ki minderlerde oturdum durdum. Bazen aklıma o çocuk geldi. Gülümsedim geçtim. Geçmeye çalıştım yani. Babam gelmesine yakın yemeklerini ısıttık ve tepsiye tabakları koymaya başladım. Çatal ve kaşıkları da ekledikten sonra Halil'e seslendim.

"Sofra bezini ser"

"Tamam" diye bağırdı ama gelmedi. Ona gözlerimi devirirken demlediğim çayı sobaya götürdüm. Ardından Halil sofrayı götürdü. Babam geldiğinde ise yemek yemeye başladık. Babam ara ara bana baksa da bir şey demiyordu. Ağzının tadını bozmak istemediğinden olsa gerek. Doyunca arkasına yaslandı ve konuştu.

"Elinize sağlık hanım. Ee sen naptın kızım son hakkını kullandın mı yoksa yine mi olmadı?"

"Olmadı baba"

"Bu sefer benim dediğim olsun madem" dedi. Korkuyla ona baktım.
"Ne olsun"

"Ben seni yarın işine götürcem sen merak etme" dediğinde peki baba demekten başka çarem yoktu. Allah'ın cezası mesleği seçerken ne düşünmüştüm acaba. Neyse diğerlerinin dediği gibi vardır bunda da bir hayır. Ah keşke bende böyle olumlu olabilsem...

🌳
Bölüm sonu.
Düşüncelerinizi çok merak ediyorum. Lütfen benimle paylaşın ve yazma aşkımı geri getirin olur mu?
Açıkçası özlemişim.
Muhabbetle Ahsen ❤

Not:Kızımız açık köyde sadece geleneksek olduğu için tülbent takıyor.

Çiçek Kız Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin