Bölüm 7

194 70 60
                                    

Medya~ Emre ATAHAN

"Çillerin!"

"Efendim?" Arkama döndüm ürkekçe. Kaşları çatılmış bir halde bana bakıyordu. Kesin anlamış olmalıydı. Ona doğru bir adım atarken beni durdurdu. Canım yanıyor...

"Bir dakika hatırlayacağım." Deyip eliyle çenesini kaşıdı. Ben ise durmuş olan gözyaşlarımın tekrar akmasıyla başımı önüme eğmiştim. Toprak ne de güzel kokuyordu. Özellikle de yağmurdan sonra. Gerçi hiçbir şey onun gibi güzel kokamaz. Kafamı kaldırdığım sıra bana bakıyor olduğunu fark ettim.

"Ben-"

"Sema... Aysima... Sima..." Kendi kendine konuştuğunda hiçbir şey anlamıyordum. Sadece bana kızıp bağırmasını bekliyordum işte.

"Hah, buldum! Simay'sın sen!" Dedi, balon almış neşeli çocuk edasıyla. Demek ki, benim adımı hatırlamaya çalışıyordu. Bir yanım; daha senin adını bile doğru düzgün hatırlamıyor, diğer yanım ise; yine yırttın kızım Emre bir şey anlamadı, diyordu. Yüzümde acının en açık tonu olan bir gülümseme ile ona baktım. Kafamı salladım.

"Şey, kusura bakma. Adın bir an aklıma gelmedi." Elleri ensesini kaşırken, gözlerim bileğindeki siyah bilekliğe kaydı. O bileklik hep bileğindeydi. Bir an bile olsun çıkardığını görmemiştim.

"Önemli değil." Deyip arkama döndüm ve oradan uzaklaştım. Onu arkamda bıraktığım için kendime kızıyordum. Ama bir yandan da onun yüzüne bakamıyor ve saçma sapan bir yalandan dolayı kendimden utanıyordum.

Evin kapısının önünde durduğumda zile bastım. Saniyeler sonra kapı açıldığında karşımda Derya'yı görmeyi beklemiyordum.

"Nerdesin sen?! Ne kadar endişelendim ya." Dedi, kızarak. Aklıma annemin gelmesiyle gözlerimi belerttim hemen.

"Annem?"

"Annenler bizde, şapşal. Senin Ayla'dan ödev için birşeyler almaya gittiğini, gelince de yapmamız gereken çok zor bir ödevimiz olduğunu söyledim. Sonra da bizim eve postaladım Leyla teyzeyi. Babanda mesaiye kalıyormuş zaten. Yanisi bu gece, dertleşme gecesi yapıyoruz!"

Aralıksız konuşunca onun bu haline güldüm. Her zamanki Derya'ydı işte. İçeri girdiğimde televizyondan bir film seçip duraklattığını, cips ve abur cuburların donattığı bir ortam görmüştüm. Bu bana çok iyi gelmişti!

"Geç söyle. Al şu kahveyi de. Başla bakalım, ne oldu da öyle alelacele çıktın?"

"Ona yalan söyledim Derya."

"Ne yalanı?" Dedi şüpheye düşerken.

"Sizin okuldan değilim, dedim. Sonra da yanına bir kız gidince hemen atladım tabi, yanındaki kız kim diye. O da anladı işte."

"Vee engelledi seni?" Cümlemin sonunu getiren Derya'ya karşı başımı salladım.

"Afferin, gerizekalı arkadaşım. Neden yalan söylediğin hakkında bir fikrim yok. Hadi yalan söylüyorsun, bari çaktırma yahu. Ne öyle, sazan gibi hemen atlamışsın."

"Malım ya ben." Dedim kendi kendime.

"Öylesin kanka."

"Yok yok malım ben."

"Ee ben de öylesin zaten dedim."

Koluna hızlıca vurdum.

"Ben de bana itiraz etmişsin gibi yok yok diyorum. Mal yaa." Dediğimde kahkaha attık.

Önüme cips tabağını koymadan önce bana dönüp keyifle sırıttı.

"Malız kankaa."

"Öyleyiz valla. Ee ne izliyoruz?" Diye sordum. Eliyle televizyonu gösterirken dönüp baktım. Ve ardından Derya konuştu.

"Şimdi sen, ben gittikten sonra gece ağlarsın. O yüzden film izlerken doya doya ağla diye Ek Villain'i seçtim. Nasıl?"

"Harika." Dedim buruk bir gülümsemeyle, bir insanın sahip olabileceği en güzel şey, seni çok iyi tanıyan bir dosttur. Ve ben buna sahibim.

Filmin 15. dakikasında ağlamaya başladım. 15 dakika dayanabilmiştim sadece. Gözlerim televizyondaydı evet, ama ben filmi izlemiyordum. Görüyordum ama bakmıyordum işte. Baktığım her yerde Emre vardı. Bir ihtimalim vardı, ona ulaşmak için. Beni sevmesi için küçücük bir ihtimalim vardı, o da gitti. Lanet olsun! Gitti lan!

Ağlamam şiddetlenmişti. Derya ise, yanımda yoktu. Neredeydi? Kaşlarımı çatıp ayağa kalktım ve onu aramaya başladım. Mutfaktan çıktığını görünce geri yerime oturacakken elime bir kağıt uzattı.

"Al bakalım. Yeter, ağlama artık. Dökme o güzel incilerini. Onları mutluluktan ağlayacağın günlere sakla." Dedi, gözleri parlarken.

Elimdeki kağıda baktım. Bir telefon numarası yazıyordu.

"Bu ne Derya?" Dedim elimdeki kağıdı gösterirken.

"Papatyalar şehrinin prensinin numarası."

"Nasıl yaa?"

"Kızım, Emre'nin numarası işte." Koluma vurdu, kendine gel der gibi.

"Sen nasıl?"

"Anıl'dan aldım. Merak etme seninle ilgili bir şey bilmiyor."

Hâlâ şoktaydım. Çünkü, hayat bana bir şans daha vermişti. Aşk, beni bir kere daha ona bağlamıştı. Derya'ya ağlamaklı bir şekilde sarıldım. Yutkunarak en içten bir şekilde gülümsedim.

"Teşekkür ederim..."

Yorum ve oylarınızı bekliyorum!

Papatya || TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin