-Geçmiş-
"Senden de senden beter olan kızından da nefret ediyorum, ömrümü yediniz kızım ömrümü!"
"Asıl sen yedin benim ömrümü! Söyle hadi dün gece neredeydin, kiminleydin dur ben söyleyeyim; Benden çaldığın altınları yine bir karıyla yiyordun ha?"
"Lan o altınları ben almadım diyorum, uzatma!"
Duvarları delip geçen bağırışlar kulaklarımı kanatıyor, gözyaşlarımın akmasına neden oluyordu.
Her gece aynı bağırışlara maruz kalan kulaklarım neden sanki ilkmiş gibi kalbimi harekete geçirip, gözlerimi yaşartıyordu?
Neden alışamıyordum bu kavgalara, bağırışlara?
Yorganımın altına iyice çekilip, akan burnumu, yüzümü ıslatan gözyaşlarımı kolum ile temizlemiş, sanki duyacaklarmış gibi "susun artık" diye fısıldamıştım.
Etkisiz eleman değildim, bu evde bir eleman bile değildim. Boştum, koca bir boşluktum. Söylenen her hakaret, atılan her tokat o boşlukta kaybolup gidiyordu.
Sesim çıkmaz, cesedim görünmezdi.
"Sara!"
Tıklanan cam, kulaklarıma ulaşan ismim ile aniden yatağımdan fırlamış, yorganımı yatağımın diğer ucuna atmıştım.
Hazer.
Cama doğru yürürken gözlerimden akıp yüzümü kirleten gözyaşlarımı siliyor, sesimde herhangi bir çatlama olmaması için derin derin nefesler alıyordum.
Perdeyi hızla çekip, camı sonuna kadar açar açmaz "Sara atla!" diye yüksek sesle konuşan Hazer'in ağzını hızla elimle kapamış "Sessiz ol." Diye fısıldamıştım.
İçeride kavga eden annem ve babamın Hazer'in sesini duymaları ölümüm demekti.
"Ne oldu, sorun ne?"
Elimi yavaşça Hazer'in dudaklarından çektiğimde, cevap vermesini beklemiştim.
"Sorununun ne olduğunu buldum. Bekletme beni, işim var hadi atla!"
Şaşırmıştım.
Geçen hafta beraber ders çalışırken ellerimin titrediğini fark edip sorunumun ne olduğunu araştırıp bulacağını söylemişti, inanmamıştım.
"Hadi Sara."
"Tamam, yardım et."
Elimi tutması için uzatıp, camdan onun yardımıyla atladığımda "Sessiz ol." Diye fısıldamıştım.
Gece 12'yi geçeli çok olmuştu, bu saatte mahalleli tarafından dışarıda görünmemiz normal karşılanmazdı.
Hazer'in elimi bırakmadığını fark ettiğimde onun önüne geçmiş, hızlı adımlarla onu kömürlüğe sürüklemiştim.
"Burada konuşalım."
Elimi sıkı sıkıya tutan parmaklarını diğer elimle tenimden ayırmış, tebessüm etmiştim. Elimi tuttuğunda bırakmayı unuturdu.
Babamın kapının arkasına sakladığı el fenerini açıp, ortamın aydınlanmasına izin verdim.
"Hadi Hazer."
Hazer konuşmaya başlamak yerine kömürlüğün köşesinde ki odun parçasına oturup beni de yanına çağırdığında oflayarak yanına oturmuştum.
"Hadi ama Hazer, söyle neymiş sorunum?"
"Sosyal fobi."
"O da ne?"
"Tamda bizim yaşlarımızın bir rahatsızlığıymış. İnsanlardan utanıyorsun, korkuyorsun. Hatırlasana geçen hafta matematik hocası 7x8'in sonucunu söylemen için seni ayağa kaldırdığında bunu bilmene rağmen sadece kekelemiş, cevap dahi verememiştin."
Sonrasında da tüm sınıfın önünde hocadan bir ton azar işitmiştim.
"Ayrıca bak ellerin titriyor, terliyorsun, hep yalnızsın hiç arkadaşın yok-"
"Sen varsın ya."
"Seneye liseli olacağız Sara, ya farklı okullara yerleşirsek?"
Bu bir ihtimal değildi, bu bir gerçekti.
"Bunu yenmelisin."
Titreyen ellerimi bacaklarımın arasına yerleştirdiğimde, konuşmaya devam etmişti.
"Bu insanların aileleriyle olan iletişimlerinde herhangi bir utangaçlık vs. yokmuş, bu bana tuhaf geldi Sara."
"Neden?"
"Ailenle olan iletişimin?"
Sınıftaki ezikliğimin bir on kat fazlasını ailem ile yaşıyordum. Yanında rahat olduğum tek insan O'ydu, O benim ailemdi, O'na bunu nasıl söyleyebilirdim ki?
"Belki de sosyal fobim yoktur?"
"Var, eminim Sara ve bunu yenmeliyiz."
"-Yiz?
"Beraber yeneceğiz."
"Neden?"
"Çünkü ben senin Periman'ınım"
Kurduğu cümle gülmeme neden olmuştu.
"Periman mı?"
"Evet, ne o Periman'ını beğenmedin mi Pinokyo?"
Yüzümdeki gülümseme solup, yerini ciddiyet aldığında kaşlarımı çatıp gözlerinden ciddi olup olmadığını anlamaya çalışmıştım, ciddiydi.
"Neden pinokyo?"
Bana yalancı, serseri bir karakteri yakıştırmasına üzülmüştüm.
"Ne zaman sana yalan söyledim?"
Hazer, solan suratımı görmezden gelip ayağa kalkarak kapıya doğru yürüdüğünde kapıyı açmadan suratıma dönmüştü.
"Gerçekleri söylememekte bir yalandır Pinokyo."
Hazer beynime nereye saplandığını asla bulamayacağım bir hançer saplayarak ortadan kaybolmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Marazi
Misterio / SuspensoKainatı içime almış, kefenini giymiş ormanda bir o yana bir bu yana koşup duruyordum. Nefes nefese kalan bedenime oksijen fazla gelmişti. Dudaklarım hiç kapanmadan derin derin nefesler alıyor, karşımdaki ölü bedene bakıyordum. Bedenime fazla gelen o...