17: Bayan Yalnız

216 10 8
                                    

1

2 Yıl Sonra

Günün ilk ışıkları genç kadının derme çatma evinin küçücük penceresinden yatak odasına doluşuyordu. Önce yavaşça ahşap zeminde gezindiler daha sonra yatağına tırmanmaya başladılar onu uyandırmak için. Ama boşunaydı bu çaba. Saatlerdir uyumamıştı zaten. Öylece yatıyordu. Göz kapakları her seferinde yorgunluktan bitap düşmüş vücuduna ve neredeyse hasta olmak üzere olan aklına inatla açılıyordu. Evet, hasta bir aklı vardı artık Alex'in. Hiç susmayan, onu çıldırtma noktasına getirmiş bir aklı ve kendini bilmez düşünceleri... Sherlock'un gidişinden beri böyleydi bu. Yıllardır bu hastalıklı düşünüşten akıllıca kaçmayı başarmıştı, duygularını tamamıyla törpülemişti. Dedektife benziyordu biraz da bu yönüyle. Fakat şimdi içinde birileri durmadan histerik kahkahalar atıyordu sanki. Son bir kez daha denemeye karar verdi ve gözlerini kapattı sıkıca. Ne zaman bilindik siyahlığa kavuştursa kahverengilerini açık mavi gözleri görüyordu tüm karanlığın içinden. O küstah, kendini beğenmiş bir çift mavi uyumasına tekrar engel olunca yatak başlığından destek alarak doğruldu kadın. Saate baktı. Sekizi dört geçiyordu. Banyoya doğru yöneldi ve bedeninin soğuk su altında acı çekmesine izin verdi. Sonra fikrini değiştirerek küveti doldurmaya karar verdi. Buz gibi suyun içine girdiğinde kendini günahlarından arınmış gibi hissetti. Hastalıklı zihni kontrol ediyordu biraz da onu şu anda. Yavaş yavaş suyun altına girdi ta ki tüm vücudu bu şeffaf soğukluğun altında kalana kadar. Birkaç saniye öylece durdu. Sonra bedeni kendisine karşı gelerek nefes almak isteyince öksürerek dışarı çıkarttı kafasını. Su boğazını yakmıştı. Ne kadar da aptalım diye düşündü. Aptal bir sanat filminin aptal bir sahnesini canlandırmıştı sanki. Bu sefer sesli bir şekilde söyledi.
"Ne kadar da aptalım..."

*

Sherlock Holmes diye okudu içinden Alex. Tekrar etti sonra sessizce.
"Sherlock Holmes..."
Elini mezar taşının üzerinde gezdirdi. Gözyaşları kızaran yanaklarından aşağıya doğru süzülüp ince bir yol çizerken umarım yağmur yağar diye düşündü. Ağlarken görünmek istemezdi.
"Bana ne oldu böyle bilmiyorum."
Derin bir nefes aldı.
"O olaydan sonra..."
Hatırlamamaya çalışarak cümlesinin seyrini değiştirdi genç kadın.
"Sen gittikten sonra çok değiştim. Artık en küçük şeye bile ağlamak geliyor içimden. Durmadan ağlamak istiyorum Sherlock. Oysa bu çok aptalca. Bilmiyorum... Bilmiyorum bana ne olduğunu..."
"Sen de bir insansın Alex."
Arkasından gelen bu tanıdık ses kadını korkutmuştu. Hızla sese doğru döndü. Bu John'du. Onu aylardır görmemişti. Fark ettirmeden gözyaşlarını sildi, sanki hiç ağlamamış gibi görünmek istemişti bu ufak tefek adama karşı.
"Beni korkuttunuz doktor..."
"Üzgünüm, amacım bu değildi."
Elini Alex'in omzuna koydu.
"Bir şeyler içmek ister misin?"
Önce kararsız kaldı bir çift kahverengi fakat buradan uzaklaşmanın iyi olacağını düşünmüş olmalıydı ki onaylarcasına kafasını salladı.

*

"Oldukça zayıflamışsın Alex. Kendine dikkat etmelisin."
Sesinde korumacı bir tavır vardı John'un. Alex pek göz teması kurmadan konuşuyordu fakat dikkatini çeken ufak tefek birkaç şeyi dile getirmekten çekinmedi.
"Uzun süren uykusuz gecelerin ardından biraz olsun huzura kavuşmuş gibisin John... Gözlerinin altındaki morlukların azalmaya başladığını görebiliyorum. Ve parfümünü değiştirmişsin. Sanırım bu yüzden mezarlıkta seni fark edemedim. Belki de dalgındım, bilmiyorum..."
Kısa bir nefes arasından sonra konuşmaya devam etti.
"Adı ne?.. Seni depresyondan çıkaran kadınla tanışmayı çok isterim doğrusu."
"Pardon, anlamadım."
Zaman kazanmaya çalışmıştı sanki doktor.
"Özür dilerim, bu beyefendiyle tanışmaktan memnun olurum demek istemiştim."
"Alex, ben eşcinsel değilim. Bunu biliyorsun değil mi?"
İstemsizce gülümsedi kadın.
"Küçük bir şakaydı doktor."
Onu böyle görünce John da tebessüm etti. Konuşmak için dudaklarını araladı sonra.
"Bana Sherlock'u hatırlattın..."
Genç kadının yüzündeki gülümsemenin bir anda yok olduğunu görünce son söylediğine biraz pişman oldu. Kısa süreli bir sessizliğin ardından Alex konuşmaya başladı.
"Aslında karşılaşmamız iyi oldu John. Seni son bir kez daha görmek beni sevindirdi..."
"Ne demek istiyorsun Alex?.."
"Bu şehir bana iyi gelmiyor artık. Londra'dan gitmeye karar verdim..."
Adamın ellerine doğru uzandı.
"Her şey için teşekkür ederim. Hep iyi bir dost oldun..."
Doktor şaşkınlığını üzerinden atar atmaz konuşmaya başladı.
"Ben ne diyeceğimi bilemiyorum... Bu kararın beni şaşırttı. Nereye gideceksin peki?.."
Genç kadın kafasını iki yana salladı.
"Bilmiyorum John. Sadece gitmek istiyorum. Ruhum nerede özgürleşecekse oraya belki de..."
"Bir Neruda şiiri gibi konuştun... Şunu bil ki ben her zaman yanındayım... Her zaman..."
İster istemez aylardır görüşmedikleri geldi aklına bunları söyledikten sonra. Kadının sağ elini kendi elleri arasına aldı ve sıkıca tuttu.
"Her şey düzelecek Alex..."
İkisi için de büyük bir yıkım yaratan olayı bir süre yalnız kalarak aşmayı başarmıştı o. Ancak fark etti ki Alex'in canını üst üste iki kez yakan canavarı aklından çıkarabilmesi için inzivaya çekilmeye değil insanlara ihtiyacı vardı. Çok geç kalmış olmamayı umarak sürdürdü sessizliğini...

Daha Az Sosyopat HolmesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin