32: Daha Gey

80 5 0
                                    

*Hesabımda ufak bir aksaklık olduğu için bölüm müziklerini buraya ekleyemedim. Ancak Spotify veya YouTube'dan kolayca bulabilirsiniz.

31

Dedektif ve doktor aynı mutfakta neredeyse aynı konuşmayı yapmak üzereydi. John alaycı bir şekilde gülerek konuştu.
"...nihayet intikam almanın vakti geldi Sherlock.
Düğünümde yaptığın konuşmayı hatırlıyor musun? Evliliğin ölümle eş değer olduğunu hatta daha kötü olduğunu söylemiştin..."
Yamuk bir gülümsemeyle cevap verdi adam.
"Ah, John... Böyle bir şey yapmayacağını biliyorum."
"Nedenmiş o?"
"Çünkü fazla yumuşak kalplisin... Ayrıca bu benim olduğu kadar Alex'in de düğün günü..."
Doktor somurttu.
"Her zaman haklı olmandan nefret ediyorum!.."

*

Oğlunun sarı saçlarına küçük bir öpücük kondurdu Alex koyu kahverengi gözlerini telefonla konuşan dedektif üzerinde gezdirirken.
"...orada olacağım Greg."
Adamın kadife sesi odayı doldurmuştu.
"Leo'yu da yanımda götürebilirim istersen..."
Sherlock gözlerini kısarak cevap verdi.
"Hayır, gerek yok..."
"Emin misin?"
"Evet, eminim. Oğlumla vakit geçirmek gibisi yok!.."
"Onu küçük bir Sherlock Holmes olarak yetiştirmeye çalışıyorsun!.." dedi doktor gülerek.
Adam itiraz etti. Yüzüne yayılan belli belirsiz tebessümden gülmemek için kendini zorladığı anlaşılıyordu.
"Hayır!.."
Genç kadın da küçük bir kahkaha atarak doktora katıldı.
"Her ne kadar Leo'yu bir denek olarak kullansan da sana kızmayacağım dedektif!.. Sıradan baba oğul aktivitelerini kim ne yapsın? Tabii dikkatli olduğunuz sürece..."
Sherlock'un çıkık elmacık kemikleri üzerine bir öpücük bıraktı ve kapıya doğru yöneldi Alex.

*

Yavaşça içeri girdi kadın kapıyı aralayarak. Sonra gülümseyerek karşısındaki kızılı selamladı.
"Mycroft..."
"Alex..."
Biraz daha yaklaşınca adamın dudaklarının üzerindeki hafif kızıllıktan bıyık bırakmaya başladığını anladı.
"Ah, bıyık bırakmaya başlamışsın..."
"Evet. Kötü mü duruyor?"
Daha bir gey diye düşündü genç kadın fakat bunu söyleyip Mycroft'u incitmek istemedi.
"Hayır, beğendim..."
Adam tebessüm etti oluşan kısa sessizliğin ardından. Sonra tekrar dudaklarını araladı.
"Leo nerede?"
"Babasıyla. Büyük ihtimalle başka bir cinayet mahallindeler..."
"Ah, Alex... Küçük bir çocuk için böyle yerler uygun değil. Özellikle de Sherlock'la ise..."
Kadın her zamankinden biraz daha az alaycı bir ifade takındı çilli yüzüne ve cevap verdi.
"Belki de haklısındır Mike!.. İstersen daha sonra Greg ile birlikte Leo'yu küçük bir gezintiye çıkartabilirsin. Bir akşamüzerine ne dersin?"
Mycroft Alex'in sözleri arasında pek çok önemli kelimeye dikkat etmişti. Ama nedense 'Greg'
daha çok ilgisini çekti.
"Müfettiş Lestrade bu sözcüklerin arasında biraz gereksiz durdu sanki."
Kadın güldü. Kızılın üzerine gitmek hoşuna gitmişti.
"Bilmem... Greg çocukları çok seviyor. Bu yüzden  Leo ile birlikteyken sıkılmaman için iyi bir seçim gibi geldi bana..."
Mycroft kaşlarını kaldırdı.
"Leo ile sıkılmıyorum Alex... Emin ol sizden daha eğlenceli!.."
Kısa sürede çokça düşünüp sözlerine devam etti.
"Hem müfettiş ile..."
Fakat genç kadın onun sözünü tamamlamasına izin vermedi.
"Ah, Tanrı aşkına Mycroft!.. Sizi biliyorum..."
"Ne demek o?.."
"Siz Holmesların farklı işleyen zihniyle asla baş edemem ama aptal da değilim..."
"Duyduklarının pek doğru olduğunu sanmıyorum..."
Alex gözlerini devirdi konuşmadan hemen önce.
"Greg ile konuştum. Her şeyi olmasa da aranızda geçenlerin bir kısmını bana anlattı..."
Mycroft pek bir şey diyemedi. Daima aşağıladığı Japon balıklarıyla dolu bir fanusta kendisi de bir balıktı sanki şimdi.
"Sorun ne? Bana anlatabilirsin... Ve bunlar sadece aramızda kalır. Söz veriyorum..."
Ellerini alnında birleştirdi kızıl. Biraz utanıyor gibiydi. Onun bu hâliyle ilk kez karşılaşan kadın hüzünle karışık bir şaşkınlık yaşadı. Fakat belli etmemeye çalıştı.
"Ne zaman anladın? Yani erkeklere ilgi duyduğumu..."
Böyle bir soruyla karşılaşmayı beklemiyordu ama yine de cevap verdi Alex. Mycroft'u rahat hissettirebilmek adına onun tekrar masa üzerinde birleştirdiği ellerine uzandı.
"Uzun süredir farkındaydım. Fakat Greg'i anlayabilmem biraz zamanını aldı..."
Kısa bir nefes arasından sonra devam etti.
"Mycroft... Yirmi birinci yüzyıldayız, çekinmen gerektiğini sanmıyorum..."
Adam biraz histerik bir şekilde güldü.
"Sorun o değil ki Alex..."
"Ne o zaman? İnsanların öğrenmesinden mi korkuyorsun? Buz adam imajının zarar görmesinden mi?.."
Kızıl saçlı adam gözlerini kaçırdığında genç kadın anlar gibi oldu. Ve sesli düşündü o an için.
"Sorun Sherlock..."
Birkaç dakikalık bir sessizlikten sonra devam etti.
"Bak Mycroft, seni de tıpkı dedektif gibi önemsiyorum... Hayatımın önemli bir parçasısınız... Ama bunu yapma... Greg'in geçen gece ne kadar üzgün olduğunu sadece ben biliyorum... O hâlini görseydin eğer..."
Cümlesinin seyrini değiştirmeye karar verdi.
"Ya aranızda hiçbir şey olamayacağını ona anlat ya da Sherlock ile konuş... Bunu sadece onun için değil kendin için de yap..."
Karşısındaki bir çift kahverengiyi inceledi kızıl. Kadının tüm içtenliğiyle yardım etmeye çalıştığını hissetmişti. Bir zamanlar küçük kardeşiyle olan ilişkilerine ne kadar da karşı çıkmıştı hâlbuki... Alex oturduğu yerden doğruldu oradan ayrılma vaktinin geldiğini belli edercesine. Tam çıkıp gidecekti ki aralık olan kapıdan kafasını uzatarak konuştu.
"Bu arada Sherlock ile evleniyoruz. Sana iyi günler!.."
Gözden kaybolduğunda Mycroft istemeden güldü. Biraz da şaşırmıştı tabii...

*

"John gitti mi?"
Dedektif onaylarcasına kafasını salladı. Alex yüzündeki tebessümle devam etti.
"Siz ne yaptınız bakalım bugün?"
Yerde yuvarlanan sarışın kadının kafası bir an için gözlerinin önüne geldi adamın. Sonra gülümseyerek cevap verdi.
"Pek bir şey yapmadık. Her zamanki gibiydi..."
Genç kadın koltukta oturan Sherlock'un arkasına geçti ve eğilerek elmacık kemiklerinin üzerine bir öpücük bıraktı. Gülümsemesi genişlerken adam sordu.
"Mycroft'la konuştun mu, evleneceğimizi duyunca şaşırdı değil mi?"
Alex güldü.
"Evet ama hamile olduğumu öğrendiği zamanki kadar değil..."
Sherlock küçük bir kahkaha attı. Sonra kadının yüzündeki gülümsemenin yavaş yavaş yok oluşuna şahit olunca birden ciddileşti.
"Her şey yolunda mı Bayan Wilde?"
Omuzlarını silkerek cevap verdi.
"Bilemiyorum, sadece Mycroft'u düşünüyorum... Bana çok yalnızmış gibi geliyor."
"Öyle zaten... Fakat yalnızlığı oldukça sever."
"Bence hayatında birine ihtiyacı var Sherlock..."
Dedektif gülerek cevap verdi.
"Sanmıyorum..."
"Bir zamanlar sen de yalnızlığı çok severdin, unuttun mu?"
"Sen de onun daha duygusuz olduğunu unutma Alex. Daha zeki olan olduğunu da..."
Genç kadın kafasını iki yana salladı.
"Hayır, daha zeki olan sensin. Mycroft sadece daha stratejik..."
"Bir şey biliyor da bana söylemiyormuşsun gibi hissediyorum..."
"Belki öyle, belki de değil... Vakaları çözüme kavuşturmada senden iyisi yok dedektif... Ama insanların duygularını çözme konusunda ben daha iyiyim. Kabul et..."
Üzerini değiştirmek için diğer odaya yönelmişti ki Sherlock yamuk bir gülümsemeyle ayağa kalktı ve onu duvarla kendisi arasında sıkıştırdı.
Eğilerek fısıldadı sonra.
"Bu bir meydan okuma mıydı?"
Alex alaycı bir şekilde güldü.
"Dene ve gör... Dedektif..."
Tam dudakları çarpışan nefeslerinin arasında  birleşecekti ki içerden gelen ağlama sesi dikkatlerini dağıttı. Adam gülerek konuştu.
"Pekâlâ... Bu oyunu Leo aldı!.."

*

Give Your Heart a Break • Anthem Lights

Pek de mutlu olmayan bir ifadeyle dışarı çıktı müfettiş. Yağmur damlaları hızla bedenine çarparken pek önemsemiyor gibiydi. Belirli bölgeleri kırlaşmış saçlarının arasına düşen su tanecikleri bir süre orada geziniyor sonra yerçekimine karşı koyamayarak kaldırım taşlarıyla buluşuyordu. Tüm kırmızılığıyla parlayan trafik lambasının sönmesini beklerken sol bileğindeki saate baktı. Kafasını doğrultmuştu ki saçlarındaki ıslaklık hissinin azaldığını fark etti. Kafasını doğrultup da tepesinde yükselen siyah bir şemsiyeyi ve tabii şemsiyenin ucundaki kızılı görünce yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluştu.
"Merhaba Müfettiş..."
"Bay Holmes..." dedi adam kafasını eğerek. Kısa süreli bir sessizliğin ardından Mycroft tekrar konuştu.
"Greg... Sana Greg diyebilir miyim?"
Güldü müfettiş.
"Sana Mike diyebilir miyim?"
Kızıl da güldü böylece. Sonra başka bir sessizlik baş gösterdi aralarında. Neyse ki çabucak yitip gitti bu sessizlik.
"...bilmiyorum. Yani bunu nasıl söyleyebileceğimi... Eğer seni... Seni kırdıysam..."
Özür dilemekte zorlandığı belli olan Mycroft'un kesik kesik çıkan sesi müfettiş tarafından bölündü.
"Hayır, özür dileme. Kırılmadım... Sadece bana ne kadar aptal olduğumu fark ettirdi. Akvaryumdaki bir süs balığı gibi belki de..."
Çok kez böyle düşünmüştü ama ona asla  söylememişti bunu Mycroft. Belki de adam hissetmişti. Peki benim şu an hissettiğim ne? Bu duygu... Böyle geçirdi içinden kızıl ilk defa ne yapacağını, sıradaki hamlesini kestiremeden. Tüm hayatını oturttuğu strateji yok olmuştu sanki bir anda... Müfettiş ise pes etmiş gibiydi. Yüzünün her bir santimini kaplayan bu ifadeyi Büyük Holmes'a belli etmemeye çalıştı gözlerini kaçırırken.
"Gitsem iyi olacak Mycroft..."
Tam ayrılmak için hareketlenmişti ki dudaklarında hissettiği sıcaklık tüm dünyasını tepetaklak etti. Gözlerini karanlıkla buluşturdu Greg böylece. Kızılın o değerli şemsiyesi yere düşmüştü bu sırada. Ve iki adam sırılsıklam olurken yaşayacakları tek hayatın bu olduğunu, başka şansları olmadığını fark etti... Stratejik bir oyun değildi bu. Sadece hayattı...

*

Daha Az Sosyopat HolmesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin