36: Oyun Dışı?

168 9 3
                                    

36

"Al artık benimle dedektif..." dedi canavar yüzüne yayılan vahşi gülümsemeyle. Sonra devam etti.
"Yanılmışım... Artık sen oyun dışısın..."
Kadın hüzünlü bir tebessümle dudaklarını araladı Moriarty susunca.
"Elveda... Dedektif..."
Son kelimeyi daha vurgulu söylemişti. Bu berbat kabus korku dolu bir ifadeyle uyanmasına neden oldu adamın. Alex'in sesini kulaklarında hissetti mavi gözlerini kırpıştırıp karanlığın esaretinden kurtulmadan hemen önce. Yanı başındaki sandalyede oturan ve gergin bir bekleyişin içinde olduğu belli olan kızıla döndü.
"Mycroft?.."
Devam etti doğrularak.
"Alex nerede?"
Mycroft sözcükleri kafasında toparlarken sessiz kaldı bir süre.
"...yaşıyor mu?"
Sesi titrer gibi olmuştu.
"Evet, Alex hayatta... Fakat çok kan kaybetmiş..."
Gözlerinin buğulandığını hissetti bir an için Sherlock. Ellerini alnına götürerek yüzünü kapattı konuşmak için tekrar dudaklarını araladığında.
"Yalnız kalmaya ihtiyacım var Mycroft. Dışarı çık..."
Kardeşini en son küçük bir çocukken ağlarken gören kızıl saçlı adam onun karşısında ağlamak istemediğini fark edince empati yeteneğinden yoksun kalbinin acıdığını hissetti. Sandalyesinden kalkarak dedektifin yatağına oturdu elini omzuna yerleştirirken.
"Sorun yok... Sorun yok Sherlock..."
Mavi gözlerinde biriken yaşları daha fazla tutamadı adam.
"Ah, Tanrım... Tanrım... Hamileydi Mycroft... Hamileydi..."
Küçük bir erkek çocuğu gibi ağlayan kardeşine sarıldı. O an tıpkı Sherlock gibi paramparça hissetti kendini...

*

Lonely Day • Vitamin String Quartet

"Onu görebilir miyim?.."
"Bu, pek iyi bir fikir değil Sherlock... Ameliyattan henüz çıktı. Üstelik izin vereceklerini sanmam..."
"Lütfen... En azından benim için yap bunu Mycroft... İngiltere parmaklarının ucunda... Bir hastane odasına giriş izni elde etmek senin için pek zor olmamalı..."
Neredeyse yalvaran dedektifi ilk defa böyle görmüştü kızıl. Çaresizce kafasını salladı.

*

Yavaş adımlarla hastane odasından içeri girdi adam. Gözyaşlarından dolayı mavi gözleri tekrar buğulandığında çabucak kırpıştırdı onları. Genç kadına yaklaştı kalbi hızla çarparken. Ellerine uzandı sonra. Alex'in bileklerindeki birkaç yıl öncesine ait jilet izlerinin üzerinde gezdirdi parmak uçlarını. Seni ne kadar özlediğimi bilemezsin dedektif... Yumuşak ses tonunu kulaklarında hissetmişti. Tebessüm etti hafifçe. Bu çarpık gülüş adım adım silindi yüzünden konuşmaya başlamadan hemen önce.
"Ah, Alex... Canını yaktığım her an için özür dilerim..."
Devam etti.
"Bak bana ne yaptın?.. Bir sosyopat duyguları sonradan öğrenirse onlarla baş edemezmiş meğer..."
Derin bir nefes aldı.
"Bayan Holmes... Eğer beni bırakırsanız... Eğer..."
Kesik kesik konuşurken sürdüremedi sözlerini.
"Lütfen beni bırakma Alex... Lütfen..."
Oturduğu yerden doğruldu. Kadını incitmemeye çalışarak yanına uzandı. Parmaklarını Alex'in parlak kahverengi saçları arasında gezdirdi yüzüne düşen tutamları geri ittirirken. Elmacık kemikleri üzerine sıcak bir öpücük bıraktı ve koyu kahve gözlerindeki yeşil taneleri bir an öce görebilmeyi umut etti Sherlock...

*

Birkaç Hafta Sonra

Artık neredeyse hastanede yaşayan dedektif yavaş adımlarla kapıyı araladı ve hâlâ bilinci kapalı kadının yanı başındaki sandalyeye oturdu soğuk ellerine uzanırken. Belli belirsiz bir gülümsemeyle konuştu sonra.
"Bugün Leo seni sordu..."
Devam etti birkaç saniyelik sessizlikten sonra.
"Yakında döneceğini söyledim... Bir dedektifi yalancı çıkartmak istemezsiniz değil mi Bayan Holmes?.."
Kafasını eğdi sözlerini bitirdikten sonra. Alex'in gözlerini kırpıştırdığını fark edemedi bu yüzden.
Genç kadın o gün Sherlock'un mırıldandığı şarkıyı söyledi birkaç saniye boğuk bir sesle.
"Biliyor musun, tek hatırladığım bu, dedektif..."
Adam hızla mavi gözlerini karşısındaki bir çift kahverengiye çevirdi.
"Alex..."
Kollarını kadına doladı çabucak.
"Tanrım... Seni çok özledim..."
"Ben de seni..."

*

İki Ay Sonra

Güneş ışıkları yavaşça ahşap zemin üzerinde ilerliyor sonra yatağa tırmanıyordu. Göz kapaklarında gezinen ışık hüzmeleri koyu kahverengi gözlerini kırpıştırarak uyanmasına sebep oldu kadının. Vücudunun tamamına çöken bir ağırlık doğrulmasına engel oldu. Dedektifin yüzü kendine dönük bir şekilde üzerine uzandığını fark edince tebessüm ederek parmak uçlarını adamın çıplak sırtı üzerinde gezdirmeye başladı. Sonra dalgalı saçlarına uzandı. Sherlock usulca araladı mavi gözlerini. Ve gülümsedi aynı çarpık ifadeyle.
"Seni seviyorum Alex..."
Tebessüm etti genç kadın.
"İlk ben sevdim dedektif..."
"En çok da ben ama Bayan Holmes..."

*

İki Yıl Sonra

Üç yaşlarındaki çocuk sevinçli çığlıklar atarak beyaz bir kelebeğin peşinden koştu kıvırcık sarı saçları arkasında savrulan arkadaşıyla birlikte.
O sırada yüzlerindeki gülümsemeyle birlikte kızıl saçlı adam, müfettiş, doktor, dedektif ve genç kadın onları izliyordu. Sesli düşündü Greg pek de farkında olmadan.
"...küçük canlıların sesleri her zaman daha yüksek çıkıyor. Özellikle öfkelendiklerinde..."
Bir Japon balığı gibi düşünüyor fakat konuşmasına gerek yok, öyle değil mi diye düşündü Mycroft dudaklarını aralamadan önce.
"Ah, saçmalık bu!.. Bana bir örnek ver Gregory."
"Yaban arıları?"
Sherlock gülerek konuştu.
"John."
Devam etti sonra.
"Özellikle de 'Ben gey değilim!' diye bağırırken..."
İki kardeş gülüştü. Alex de fark ettirmemeye çalışarak güldü fakat kendini toparladı sonra.
"Ah, susun lütfen!.. Doktor bir tanedir!.."
Gülümsedi John.
"Tek dostum!.."

*

Peşlerini bir türlü bırakmayan ölüm onları uzun süre rahatsız etmedi. Yaklaşık dört yıl sonra kızıl saçlı adam ve müfettiş de küçük bir kilisede hayatlarını birleştirdi. Greg adındaki Japon balığı Mycroft'a iyi geliyordu ne de olsa... Doktor bir daha evlenmedi. Hayatında tek bir kadına yer vardı. Küçük kızı Rosie... Genç kadın o olaydan sonra bir daha hamile kalamadı. Fakat üç Holmes oldukça güzel bir hayat geçirdi... Bol yıldızlı gecelerde aynı gökyüzü altında toplandılar hep... Müfettiş, kızıl saçlı adam, doktor, sarışın iki çocuk, dedektif ve genç kadın...

*

SON

































mu?

Daha Az Sosyopat HolmesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin