30: Özür Dilerim

114 9 1
                                    

*Hesabımda ufak bir aksaklık olduğu için bölüm müziklerini buraya ekleyemedim. Ancak Spotify veya YouTube'dan kolayca bulabilirsiniz.

29

Küçük çocuk neredeyse bir yaşını doldurmuştu. Sarı saçları biraz daha uzamış, gözlerinin maviliği daha da belirginleşmişti. Oğlunun saçlarını tararken onun ne kadar da Sherlock'a benzediğini düşündü genç kadın. Sonra gülümsedi. Bu sırada içeri giren doktor tebessüm ederek konuştu onları öyle görünce.
"Sherlock ile konuştum, çoktan varmış. Biz de çıkalım mı artık?"
Alex onaylarcasına kafasını salladı. Böylece hep beraber Wilde ve Holmes çiftinin ara sıra gitmek için satın aldıkları, şehrin daha kırsalında kalan küçük evlerine doğru yola çıktılar. John taşınmaları için onlara yardım ediyordu. Çoğu zaman da dedektif ile genç kadın birkaç eski eşyayı eve taşıyıp yerleştirmeye uğraşırken küçük kızı Rosie ve Leo ile bir baba şefkati ile ilgilenerek yapıyordu bu yardımlarını.

*

Güneş sevimli bir tebessümle bu yeşil araziyi kucaklıyordu sanki. Ilık bir esinti ise yüzlerini güneşe dönen hoş kokulu çiçeklerin cılız bedenlerini sarsarak uzaklaşıp gidiyordu. Bu sırada çimenlerin üzerine oturmuş doktor, kızı ve dedektif ile genç kadının oğlunu izliyordu gözlerini tek bir saniye bile onlardan ayırmamaya çalışarak. Küçük bacaklarının izin verdiği kadar hızlı yürümeye çalışan Leo'nun düşe kalka attığı adımlar John'u güldürmüştü. Onun aksine dört yaşlarındaki kızı daha hızlıydı çimenlerin arasında oradan oraya koşup zıplarken.
"Rosie, yavaş ol!.. Bir yerini inciteceksin..."
Küçük kız güldü.
"Baba, oyun oynuyoruz!.."
Adam yüzündeki tebessümü korurken onun ne kadar da Mary'ye benzediğini düşündü.

*

Remembrance • Balmorhea

Elini ahşap sandalyeler üzerinde gezdirdi genç kadın. Taşınırlarken biraz zarar görmüşlerdi sanki. Yavaş yavaş onları olmaları gereken yere, mutfağa taşıdı. Bu sırada kucağında birkaç ıvır zıvırla geçen dedektif alaycı bir gülümsemeyle konuştu.
"Birilerinin yardıma ihtiyacı var galiba."
Alex, adamın kendisine yardımcı olmak istediğini anlamıştı elbette. Fakat aynı alaycılıkla cevap verdi.
"Sherlock, birkaç küçük kutuyu taşıyamıyor musun? Bana bak, neredeyse tüm sandalyeleri aynı anda taşıyorum!.."
Gülüştüler. Bu alaycılık, lisanlarının vazgeçilmez bir parçasıydı. Sonra dedektif yavaş adımlarla merdivenlerden indi. O uzun, kemikli parmaklarıyla elindekileri düşürmemek için gayret ediyordu. Bodrumun loş ışığı altında birkaç kutuyu zemine bırakırken küçük eski bir sandık dikkatini çekti.
"Seni daha önce hiç görmediğime yemin edebilirim..." dedi fısıldayarak.
Alex'in eski evindeki eşyalardan olmalı diye düşündü sonra elini sandığın üzerinde gezdirirken. Kapağını kaldırınca ufak bir tebessüm etti. Daha önce görmediği, genç kadına ait birkaç fotoğraf vardı burada. Ve annesinin bazı gençlik fotoğrafları... Biraz daha karıştırınca onlarca eski mektup buldu. Gözlerini üzerlerinde dolaştırmaya başlayınca gülümsemesi yavaş yavaş yok oldu.
Seni özledim Al...
Gözlerini özledim...
Seni seviyorum.
Bir gün batımı kadar güzelsin Alex.
Nasılsın?
Biliyorum, sen de beni özlüyorsun...
Paul ile sana bir sürprizimiz var Al...
Bunlar Moriarty'nin üzerinden en az on yıl geçmiş cümleleriydi. Bir zamanlar canavarın ellerinin bu kağıt parçaları üzerinde gezdiğini düşününce vücudunu usulca saran öfkeye teslim olduğunu hissetti Sherlock. Birkaç fotoğraf daha buldu sonra sandığın en altında. Kadının ve Moriarty'nin on yaşlarında olduğu ve kollarını birbirine dolayarak sarıldıkları bir tane... Birlikte dondurma yedikleri bir fotoğraf... Lise mezuniyetinde dans ederken çekildikleri birkaç tane... Son olarak da Moriarty'nin on sekiz yaşlarında olduğu ve pek gülümsemediği eski bir fotoğraf...

Daha Az Sosyopat HolmesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin