15.bölüm

157 51 156
                                    

Tekrarı yoktur bazı şeylerin...
Hayat gibi...
Aşk gibi...
Ömür gibi...

🌼🌼🌼🌼🌼🌼🌼🌼🌼🌼🌼

Multimedya: Mert
...

Araba biraz daha ilerledikten sonra durmuştu. Camdan dışarıya baktığımda bir sokağa gelmiştik ve sokak ürkünç derecede tenha bir yerdi.

Arzu neşeli bir şekilde inerken, ben de arkasından inip Kumsal'ı bekledim. Kumsal da arabadan indikten sonra arabanın kapısını yavaşça kapattım. Kapıyı kapatır kapatmaz , araba hareket etti ve gözden kayboldu.

Kumsal "Gel Ela" deyip önünde durduğumuz yeri işaret etti.

Tuhaf bakışlarımı tabelaya çevirip üstündeki yazıyı okudum "Keyifli Lokma". Bu ismi verirken ne düşünüyorlardı hiç bilmiyorum.  Kafeterya tarzı bir yerdi. Dükkanın duvarları yer yer çökmüş, tavan kısmı sarmaşıklardan görünmez hale gelmişti.

Arzu ve Kumsal ile birlikte kapıdan içeriye girdik. Girişte üç yaşlı teyze oturmuş, önlerindeki tezgahta hamur yoğuruyorlardı. Bir diğeri ise büyük bir kazandaki kızgın yağa şekilli hamur parçaları atıyor ve hızlıca geri çekiliyordu. Yağın içindeki hamurlar kızarırken, yanındaki diğer altın sarısı, pişmiş hamurlara baktım. Şerbet olduğunu tahmin ettiğim bir başka kazanda yüzüyorlardı. Gerçekten enfes gözüküyordu.

"Arzu kızım hoşgeldin!" Üç kadından en iri yarı olanı Arzu'ya seslenince ' Ela'nın Mutfağı ' programından ayrılıp gerçek dünyaya döndüm.

Arzu kadına kocaman sırıtarak "Hoşbulduk Canişkom!!" dedi.

Demek Arzu şoföre 'mösyö', bu kadına ise 'canişkom' diyordu. Acaba başka kimin böyle özel lakapları vardı?

Kadın elindeki unu çırpıp ayağa kalktı. Arzu'nun yanına varınca, Arzu kadının koluna girip bize arkasını döndü ve fısıldaşmaya başladılar. Kadının bakışları bir anda beni bulunca kaçmakla kalmak arasındaki o ince çizgideydim.

Kadın "Tabi tabi, hadi gelin" diyerek Arzu'nun kolundan çıktı ve önde ilerledi. Kırmızı-beyaz örtülü, dört kişilik bir masaya oturduk.

Arzu işaret parmağını kaldırarak "Her zamankinden" dedi.

Kadın başını sallayıp gittikten sonra hızla Arzu'ya döndüm, "Ne oluyor Arzu, neredeyiz biz?"

"Görmüyor musun? Lokma yemeye geldik. İzmir'in en meşhur tatlılarındandır. Grupla hep buraya geliriz. Seni de getirmek istedim. Sonra İstanbul'a geri dönersen oradakilere Arzu beni bir yere götürmedi , gezdirmedi filan falan deme, sonr-..."

"Arzu biraz nefes al!" Kumsalın bu sözünden sonra gülmemek için yanağımın içini ısırdım ve mekanı incelemeye koyuldum.

İçeride çok az insan vardı. Her masa yaklaşık 4 kişilikdi. Her masanın üstünde kırmızı-beyaz masa örtüleri ve ortada sevimli bir çiçek saksısı bulunuyordu. Ortam ferahtı, kızartma kokusu insanın iştahını açıyordu. Floresanların aydınlattığı loş bir ışık vardı içerde.

Genç bir garson yanımıza gelerek elindeki tepsiden üç tane tabağı önümüze bıraktı ve sessizce uzaklaştı.

Tabakların içinde 3'er tane minik lokma tatlısı duruyordu.

"Ama ben bunları yemeye kıyamam ki!!"

Kumsal'la aynı anda Arzu'ya döndüğümüzde Arzu tabaktaki tatlılara sırıtıyordu.

SAUDADE (Yeni Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin