chapter 8 : promise

805 160 94
                                    

Son kelimelerini seç bu son sefer
Çünkü sen ve ben
Ölmek için doğduk

~•°•~•°••°•~•°•~

Bizi sevmeyen ve üzülmemize sebep olmaktan başka hiç bir halta yaramayan insanları neden sevmeye devam ederdik? Onların yaptığı gibi bir kenara kestirip atmak neden zor gelirdi?
Çocukluğumdan beri herhangi bir insana karşı nefret beslemek benim için oldukça zor ve saçma bir şey gibi gelirdi. Biri bana ne kadar büyük bir kötülük yaparsa yapsın, o kişiye nefret besleyemez, kötü davranamazdım. Eğer birine karşı kötü şeyler beslersem, kendimi kötü bir insanmış gibi hissetmekten korkar, hissettiğim ne varsa içime atardım. Ama şimdi bir insana az da olsa nefret beslemenin iyi bir şey olduğunu düşünmeye başlamıştım. Çünkü birini kalbinizden veya aklınızdan silmek istiyorsanız nefret bir numaralı çözümdü. Sevginizin üzerini siyah bir nefret çarşafı ile örtün ki, sevginizi saklayabilesiniz. Tamamen silemese de en azından gururunuzu sevginizin bir adım önüne taşıyor, beslememeniz gereken sevgiyi gizliyordu. Acınızı size unutturuyordu.

Kalbimin ortasında hissettiğim bu can sıkıcı acının dışında insanların karşısında ve tam onun önünde başka biri ile evlilik yemini edeceğim için inanılmaz derecede gergindim. Gelinliğimi giymiş, saçlarım az önce benim için gelmiş olan kuaförler tarafından yapılmıştı. Gelin odasındaki pencerenin önünde oturmuş, dışardaki çoktan yerlerine yerleşmiş bizi bekleyen konuklarda gözlerimi gezdiriyordum.

Hepsi zengin olduklarını belli etmek istemişler gibi gereksiz bir şekilde şıklardı. Kadınların saçları kuaförde yapılmış, ilkbaharın daha ilk ayında olduğumuzdan, havanın biraz soğuk olmasından dolayı üzerlerinde çok uzaktan bile pahalı olduğunu anlayabileceğimiz türden kürkler vardı. Güneş tam tepede gülerek bize el sallasa da sıcaklık yerine soğukluk hissediyordunuz.

Aslında bu soğuk hava yüzünden nikahı kilisede kıyıp sonrasında kapalı bir düğün salonuna geçmemiz gerekiyormuş. Bay Min Kyung'un tavsiyesiydi bu. Ama ben açık havada istiyorum diye tutturmuştum.
Evet, sanki gerçek bir evlilik içindeymişim gibi.

Bu olmasını istemediğim düğünde, beni bu evlilik olayına zorlayan insanın -kısacası Jimin'in amcası- hep onun istediklerinin olması beni sinir ettiği için inatla onun istediklerinin dışına çıkmıştım.
Madem düğün istiyorlardı, soğuğu da göze alırlardı, değil mi? Hem belki, insanlar soğuktan rahatsız olup bir an önce evlerine giderlerdi de, bende kurtulurdum.

Derin bir nefes verip oturduğum tekli koltuktan biraz aşağı doğru kaydım. İçimde iğrenç bir gerginlik, heyecan ve sıkıntı vardı. Ve derinlerde bir yerde beni ağlamaya iten o tuhaf hissin önüne zor geçiyordum. Biri boğazıma yapışmış gibi aldığım nefesler ciğerlerime yetmiyordu. Ellerimi şakaklarıma getirip orayı ovdum. Şu lanet gerginlikten başımda ağrımaya başlamıştı.

Gözlerimi kapatmış, içimdeki kasırgayı dindirmeye çalışırken kapının açılma sesiyle bende gözlerimi araladım. Lisa sadece başını odanın içine sokup dudağında ki kırmızı ruju ile gülümserken çok tatlı görünüyordu.

"Hazır mısın, gelin hanım?"

Yüzümde oluşan küçük tebessüm ile başımı sallayıp elimle gelmesi için bir işaret yaptım. Vücudunu da içeri sokup kapıyı kapattı ve yanıma doğru adımladı. Siyah kumaş pantolonu uzun bacaklarında çok güzel görünürken üstünde de siyah ve kısa bir büstiyer, onun üstünde de siyah ceketi vardı. Ve giydiği siyah, ince topuklu ayakkabıları ile oldukça şık ve feminen görünüyordu. Onun moda anlayışına gerçekten bayılıyordum.
Tam önümde durup dizlerini kırdı ve ellerini bacaklarımın üzerine koydu.

mistake Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin