chapter 12 : wrongs and truths

663 145 105
                                    

Bana bunun benim suçum olmadığını söyle,
Bana tüm istediğin şeyin ben olduğumu söyle.

~•°•~•°••°•~•°•~

"Haftaya görüşürüz çocuklar."

Ön sıradaki birkaç kişi bana cevap verirken diğerleri teneffüste olduğumuzdan dolayı bana cevap verme zahmetinde bulunmamış, tabiri caizse beni takmamışlardı.

Ders kitabımı ve kalemliğimi kucağımda sıkıca tutarken sınıfın kapısına doğru adımlıyordum. Zil çaldığından dolayı sınıfın yarısı dağılmış, diğer yarısı ise sınıfta, sıralarında grup grup toplanmıştı.

Koridorlarda sınıflardan farksız değildi. Herkes bir grup arkadaşıyla dolanıyordu. Sanki tek başlarına onları bir canacar yiyecekmiş gibi..

Okulun büyük koridorunda öğretmenler odasına doğru adımlarken dolaplarının başındaki bazı kız öğrenciler gülerek birbirleri ile konuşuyor, bir grup erkekse, çete halinde kendilerini havalı sanarak koridor da dolanıyordu.

Gülerek gözlerimi devirdim.

Ne kadar yıl geçse de bu tiplerden kurtuluş yoktu.

Öğretmenler odasının kapısını açıp içeri girdiğimde bazı meraklı bakışlar bana dönse de ben oralı olmamış, hızlıca dolabıma doğru ilerlemiştim. Buradaki dördüncü günümdü ve ben sadece iki öğretmenle tanışmıştım. Biri coğrafya öğretmeni olan Bay Kang, diğeri ise benimle yaşıt olan edebiyat öğretmeni Soo Min idi. Bay Kang ile sadece o fotokopi çekerken benden yardım istemesi üzerine tanışmıştık. Orta yaşlı, biraz tombul, gözlüklü bir adamdı. Şu ana kadar giydigi gömleklerin rengi hep beyaz renkte olup bir de o gömleğinin üzerine bahçıvan askıları takıyordu. Ve dışardan gözlemlediğim kadarıyla disiplinli bir adamdı. Bunu, teneffüslerde üstü düzgün olmayan öğrencilere güzel bir azar çekmesinden ve sabahları öğretmenler odasında hep ilk onu görmemden anlamıştım.

Soo Min ise çok tatlı ve sıcak kanlı bir kadındı. Benimle de o gelip tanışmıştı zaten. Bende ki bu utangaçlık varken asla böyle bir şey yapmaya kalkışamazdım.

Kitabımı ve kalemliğimi dolabın içine koyduktan sonra kilit yerine anahtarımı sokup birkaç kere sağa çevirerek kilitledim ve anahtarımı çantamın biraz açık kalmış kenarından içine sıkıştırdım. Omzuma astığım çantamı parmaklarımla sıkıca sarıp odanın dışına doğru yöneldim. Kapıyı açmak için ileri yeltendiğimde kapı birden açılmıştı. Biraz korkmuş, ve bir adım geriye sendelemiştim. Soo Min açtığı kapının kolunda parmaklarını tutmaya devam ederken gülerek bana bakmıştı. Onu görmemle yüzümdeki korkmuş ifadeyi yok edip bende gülümsemiştim.

"Gidiyor musun?" Başımı olumlu anlamda sallarken aynı zamanda konuştum. "Evet, dersim bitti."

"Benimde bitti. Beklersen birlikte çıkabiliriz."

"Ah, tabii. Bekliyorum."

Bana gülümseyip hızlıca içeri girdiğinde kapıyı da arkasından kapatmıştı. Yüzümü kalabalık odaya çevirirken arkamı duvara yasladım. Saat dörtü çeyrek geçiyordu. Dersi biten birkaç hoca çoktan çıkıp gitmiş, burada kalanların ise bir saatleri kalmıştı. Bu geçen dört günüm, -ilk gün hariç- iyi geçmişti. Yani artık sabah derse girerken hala biraz heyecan olsa da, gerginlik yoktu. Bunun için Tanrı'ya minnettardım.

Soo Min eline çantasını tutuşturup hızlıca yanıma geldiğinde gülümseyip kapıyı açtım ve kendimi büyük koridora attım. O da arkamdan gelirken bizim çıktığımızı gören birkaç öğrenci aceleyle değişik hareketler de bulunmuş, gergince gülümseyerek yüzüme bakmışlardı.
Gözlerim istemsizce kısılırken yanlarına gidip ne olduğunu anlamaya çalışmalı mıyım diye düşündüm. Ama sonra bu düşünceyi bir kenara attım. Ben de öğrenci olmuştum. Ne yaptıklarını tahmin edebiliyordum. Yani en fazla, ya gizlice makyaj yapıyorlardı, ya da makyaj malzemelerini dolaplarında saklamaya çalışıyorlardı. Bilmiyordum ama ne yaptıklarını umursamadım. Bir zamanlar benim de yaptığım bir şey için şimdi insanlara kızmayacaktım. Bunun sebebi biraz da şuan onlarla uğraşıp eve daha geç gitmeme sebep olacaklarından dolayıydı.

mistake Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin