chapter 4 : this love left a permanent mark

804 155 35
                                    

Gökler karardı,
akıntılar seni yeniden ortaya çıkardı
Ve bu aşk kalıcı bir iz bıraktı

~•°•~•°••°•~•°•~

Saçlarımı sardığım maşayı biraz daha bekletip saçlarımı onun arasından kurtardım. Dalgalaşan sıcak saçlarımın boynumu yakmasıyla ağzımdan küçük bir inilti ile onları geri ittirmek zorunda kaldım. Sonra da saçlarıma bakmak için aynaya döndüm. Oldukça iyi olmuşlardı. Artık omzumun biraz altına geliyorlardı. Yaklaşık bir ay önce çok uzadıkları için onları kestirmiştim ve bence bu saç stili bana daha çok yakışmıştı.

Aynanın önünden çekilip dolabıma doğru ilerledim. Bugün Jimin denen o çocuk beni almaya gelecekti. Daha önce fotoğrafını görmemiştim. Bu yüzden nasıl göründüğünü bile bilmiyordum. Aslında istesem internetten bulabilirdim. Ailesi oldukça meşhur olmalıydı, insanların şirketlerinin kötü durumda olduğunu anlamamaları için böyle şeylere bulaştıklarına göre..

Açıkçası nasıl göründüğünü merak etmiyordum. Pek de umurumda değildi. İyi anlaşabileceğim biri olsa yeterdi. Ama isminden dolayı aklıma hep o yağmur günü tanıştığım sarı saçlı çocuk geliyordu. İçimdeki birileri belki de o'dur diyor olsa da onun olduğuna pek ihtimal vermiyordum. Çünkü Kore'deki tek Jimin o değildi, binlerce Jimin vardı. Herkesin içinden onun çıkması büyük tesadüf olurdu.

Dizimin biraz üstünde biten siyah, deri eteğimi çıkardım. Üzeri için de bol, siyah, triko kazağımı aldım ve üzerimdeki pijama takımını çıkarıp onları üzerime geçirdim. Makyaj masamın önüne oturup kapatıcılarla yüzümdeki ölümlü havayı kaldırdım. Sanki biri bütün ruhumu çekip almış gibiydim. Bu lanet günü ve sonrasını da yaşamak istemiyordum. Hayatımdaki her şey alt üsttü. Hâlâ bir işim yoktu. Seul Lisesinden hala yanıt falan gelmemişti. Aşık olduğum adamdan çok büyük bir kazık yemiştim ve şuan hiç tanımadığım ve sevmediğim bir adamla evlilik öncesi hazırlık aşamasındaydım. Hayatım daha ne kadar boka sarabilirdi? Merak ediyorum.

Dikkatlice göz kapağıma sürdüğüm eyelineri bir kenara bırakıp pembe parlak rujumu dolgun dudaklarıma yedirdim. Onu da yerine koyup ellerimle önüme düşen saçlarımı geri ittim. İçimde hala iğrenç bir burukluk vardı. Aklımı ondan almaya çalışıyordum ama kalbim rahat durmuyordu. Kalbim vücuduma kan değil de onu pompalıyordu sanki aklımda sadece onun sesi yankılanıyordu. Ama eminim ben onun aklından bile geçmiyordum.

Onu sevmek bir bataklıkta olmak gibiydi şimdi. Sevgim her geçen gün biraz daha arttığında çamur da o kadar aşağı çekiyordu beni. O da batmamı keyifle izliyor gibiydi. Ve ben o bataklığın içinde kaybolmak üzereydim. Çırpındıkça daha çok batıyordum ama kimse görmüyordu beni.

Elim isteksizce dün gece boyunca olduğu gibi yine boş olan beyaz boynuma gitti. Kolyenin yokluğunu hissettiğimde boğazımda da bir yumru hissettim. Kendime bunun için üzülmememi söylerken aklımdan onu gerçekten kaybettiğim gerçeğini çıkaramıyordum. Sözde anılarımı yakmıştım ama şimdi sırf bir kolye için gözyaşı döküyordum. Ellerimin tersiyle yanaklarımdaki gözyaşlarını ittim. Bugünlük bu kadar duygusallık yeterdi. Artık onu hatırlamıyormuş gibi davranma vaktim gelmişti. Hatta artık onu hiç hatırlamamalıydım.

Telefonumu siyah, küçük çantama attım ve dolabımdan siyah kabanımı alıp giydim. Bugün hava yine yağmurluydu. Güneş bize bir kaç gün yüzünü gösterip yine kaybolmuştu. Yağmurlu havanın kasveti beni gerçekten boğuyordu. Ne zaman yağmur yağsa o gün bütün enerjimi çekip alıyordu. Bundan nefret ediyordum.

mistake Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin