chapter 17 : cuz it's pointless and unnecessary thing anymore

695 123 162
                                    

Öyleyse çekip git, ağlamak yok artık
Senin için yeterince ağladım.
Artık benim memleketim değilsin
Öyleyse şimdi neyi savunuyorum?
Benim kasabamdın, şimdi sürgündeyim, seni uğurluyorum.

~•°•~•°••°•~•°•~

Güçlü bir kadın nasıl olmalıdır?
Karşısına çıkan engellerle başa çıkamayarak aldığı ilk karar pes etmek olan biri mi?
Yoksa direnerek, bardağın dolu tarafından bakmayı bilen biri mi?
Aslında bende tam olarak bilmiyordum, güçlü bir kadının nasıl olacağını.
Çünkü güçlü bir kadın olmanın kolay bir şey olmadığını biliyordum. Güçlü bir kadın olmak az önce sorduğum iki sorudan ibaret değildi çünkü. Hiç sevgi görmemiş bir kadından, sevgi görmeyi bekleyemezdiniz. Eşinden şiddet gören bir kadından mutlu olmasını bekleyemezdiniz. Ve aslında kimin güçlü bir kadın olduğunu asla dışardan bakarakta anlayamazdınız.

Dudaklarımda sürülü olan koyu kırmızı rujum, gözlerimdeki koyu tonlu makyaj ve üzerimde ki, siyah sırt dekolteli elbisemle güçlü bir kadın imajı çiziyordum. Ama ben ne kadar öyleydim?
Güçlü bir kadın olmak bunlardan ibaret miydi?

Hayır, güçlü bir kadın olmak, her şeye rağmen ayakta kalıp yolunda önüne çıkan kaya parçalarını yok etmeyi ya da en azından görmezden gelmeyi bilen bir kadın olmalıydı.

Bense onu terk edip giden bir erkeğin arkasından uzunca bir süre gözyaşı döken ve kalbinin ona ihanet etmesine izin veren bir kadındım.

Ama ben aynı zamanda, geç olsa da akıllanmış, bu gece kendini gösterecek kadındım da.

Güçlü bir kadın olacaktım.
Artık kimse için ağlamayacak, içimde hala var olan hisleri görmezden gelecektim.

Bu gece o da görecekti bunu.
Onu sildiğimi fark edecekti.
Birbirimize aynı olacaktık bu gece.
Yabancı ve umursamaz.

"Jennie, hazır mısın?"

Jimin'in sesi bana ulaştığında aynadaki yansımam da olan dalgın bakışlarımı kendi üzerimden çekmiştim. Başımı hafifçe evet dercesine sallarken küçük siyah çantamı elime alarak hediye kutusunu içine yerleştirdim ve derin bir nefes dışarı bıraktım.

Her şeyden emindim. Evet, öyleydim.

Üzerimdeki siyah kadife elbisem, dizlerimin biraz üzerinde biterken vücudumu bir yılan gibi sarıyordu. Ön kısmı tamamen kapalıydı ve sadece sırt kısmında derin bir dekolte vardı.
Saçlarımı ise altan bol bir topuzla şekillendirmiştim. Bir doğum günü partisi için çok mu fazla diye düşünsem de, biraz iddalı biri olmanın hiç bir sakıncası olmayacağına karar verdim sonradan. Renkli bir prenses elbisesi giymek zorunda değildim sonuçta. Ki benim tarzımla da hiç uyuşmuyordu.

"Sen de hazırsan çıkalım."

Jimin de bir şey demeden sadece başını salladığında odanın kapısına doğru ilerleyip Jimin'in açtığı kapıdan ilk önce ben çıktım. O da beni takip ederken siyah topuklu ayakkabılarımın yere vuruş sesleri ile merdivenlere yöneldim.

Rose'nin doğum günü partisine gidiyor olmamızı bir kaç hafta önce bana, biri söyleyecek olsaydı asla inanmaz üzerine bir de dalga geçerdim. Ama şimdi benim isteğim üzerine oraya gidiyorduk.
Çünkü onlardan kaçmam için hiç bir sebep göremiyordum.
Bir yere davet edildiysek, nezaketen de olsa gitmek mecburiyetindeydik, değil mi?

"Parti, Taehyung'un makanındaydı, değil mi?"

Kapıdan çıktıktan sonra omzumun üzerinden arkamdaki Jimin'e bakarak konuştuğumda gözlerini bana doğru çıkararak yanıtladı.
"Evet, orda."

mistake Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin