chapter 19 : the sunshine lost in darkness

627 133 136
                                    

Kendimi affedemiyorum
Ama geçmişte kalan seni yanımda isteyerek sürekli kendimi ağlatıyorum
Sadece birazcık daha yolum kaldı.
Tek bir adım sonra her şey bitecek..

~•°•~•°••°•~•°•~

Boşlukta gibi hissetmeye alışmıştım sanırım. Sanki bu his artık benliğime işlemiş, sonsuza kadar benimle birlikte yaşayacak gibiydi. Yere her düşüşümde kalkmaya çalıştığım her an sanki bir tekme daha savuruyordu bana hayat. Soğuk zemin yatağım olmuş, acı kalbime işlemişti.
Üşüyordum şu aralar. Beni ısıtacak hiç bir şey yokmuş gibi hissediyordum. İçimde esen kasırgalar herşeyimi birbirine katmış, aklımın içinde bir girdap oluşturmuştu.

Onca döktüğüm gözyaşının nedeni sadece bir yanlış anlama yüzünden olduğunu öğrendiğimden beri böyleydim.
İnsan sevdiğine neden güvenmezdi ki? Onu ne kadar çok sevdiğimi bilmiyor muydu? Bir başkasını bulduğumu nasıl düşünebilirdi? Anlamadan, dinlemeden cezayı kesmek ne kadar adildi? Beni açtığı mezara gömerken kendisi de girmişti oraya. Farkında değildi. Bunca zaman boyunca beni suçlayarak ayakta kalmıştı, değil mi? Öyleyse şimdi ne yapacaktı?

Benim onu aldattığımı düşünerek o aldatmıştı beni, başka bir kadınla. Ama en azından artık beni Rose için terk edip gitmediğinden adım kadar emindim. Başka bir şey vardı ama şuanlık konu bu değildi. İçimde ona karşı bir soğukluk oluşmuştu. Hala nasıl böyle bir şeye inanıp bunca zaman boyunca ayrı oluşumuza sebep oluşunu kaldıramıyordum. Bir yanlış anlama nasıl da sonumuzu getirmişti..

Parmaklarımı şuan üzerinde yattığım lacivert yatak örtüsüne sıkıca dolarken gözlerimi sımsıkı kapatarak dişlerimi sıktım. O kadar sinirliydim ki dünden beri, bugün dersi nasıl anlattım, onu bile bilmiyorum. Ona attığım tokat yetmemiş gibi biraz daha vurmak istiyordum ona. Bağırmak istiyordum. Sonra da ağlamak..

Sıkıntılı bir iç çekişi dışarı verirken gözlerimi de açtım. Bunları yapabilmem için onun burada olması gerekirdi. Dün odada ki konuşmadan sonra onu görmemiştim. Sanırım gitmişti. Ama bu benim umrumda değildi.

Yattığım yerde doğrulup saçlarımı karıştırdım ve gözlerimi odada gezdirdim. İçim sıkılmıştı. Jimin de hala gelmemişti. Oysa bana sabah erken geleceğini ve istersem de dışarı çıkacağımızı söylemişti. Dün yıkılmış suratımı görmüş ve bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Ama neyseki ne olduğu konusunda ki meraklı sorularını abartmamış, beni kendimle bırakmıştı. Bu sabah ki dışarı çıkma teklifi de, moralimi yerine getireceğini düşündüğü için söylenmiş bir şeydi. En azından birileri beni düşünüyordu.

Yataktan kalkıp ilk önce banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım ve sonrasında tekrar odaya gelerek makyaj masasının üstünden telefonumu aldım. Rehbere girip Jimin'in adını bulduktan sonra üzerine basmış, altta çıkan küçük arama simgesine dokunarak
aramayı başlatmıştım. Kulağıma götürmeden ekrana bakarak telefonu açmasını bekledim. Ama bir süre çaldıktan sonra meşgule atıldığında dudaklarımı birbirine bastırarak ekranı kapattım.

Müsait değildi herhalde.

Telefonumu avucumun içinde sıkıca tutarak odanın kapısını araladım. En azından So Young  teyzenin yanında biraz vakit geçirebilirdim. Odadan çıktıktan sonra gözüme çarpan onun odası ile biraz duraksamış, daha sonra gözlerimi devirerek merdivenlere yönelmiştim. Nerde olduğu umrumda değildi. Nereye gittiyse sonsuza kadar orada kalabilirdi. Çünkü yüzünü görmek istemiyordum.

Adımlarımı hızlandırıp salona adımladım. Sanırım So Young teyze ordaydı. Eğer değilse  de odasına da bakabilirdim. Min Kyung ile araları uzun zamandır limoniydi. Ki gerçi bu benim dışardan bakarak böyle olduğunu düşündüğüm bir şeydi. Şu Jungkook'un evden gitme meselesi aralarını bozmuştu. Ama şimdi araları iyi miydi bilmiyorum.

mistake Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin