chapter 1: disappoinment

2.9K 188 123
                                    

Seni bekleyen bir aptal mıyım?
Ya hiç geri gelmezsen ne olacak?

~•°•~•°••°•~•°•~

22.02.2019
Insanlar ne kadar kolay umut ederlerdi değil mi? Hiç düşünmeden umut tohumlarını atarlardı yüreklerine ve birinin onları sulumasını beklerlerdi. Ama beklediklerinin aksine kimse onları sulamazdı. Kendilerinin ise tohumlarının üzerine bir su damlası dökecek kadar güçleri bile olmazdı. Asla olmayacağını bile bile inanırlardı ve gerçekleşmesini beklerlerdi. Sadece çok şanslı insanların olurdu diledikleri. Diğerleri ise acıya mahkum olurlardı. Öyleyse olmayacağını bildikleri halde neden umut ederlerdi?
Çünkü acıyı ve yenilgiyi kabul etmek istemezlerdi. Ama asıl yenilgi ve acıyı o ektikleri tohumlar çürüyüp gittiğinde yaşarlardı. Aynı bende olduğu gibi.

Çekip gitmesinin ardından kocaman bir yıl geçmişti.

Hiç usanmadan onu beklediğim kocaman bir yıl.

Giderken geri döneceğim demişti. 'Söz veriyorum geri geliceğim.'

Gitti.. ama geri dönmedi. Aptal kalbim onu beklemeye devam ederken aklım onu unutmamı söylüyordu. Her şeyi unutup yeni bir hayata başlamayı... Onu unutmak ne kadar zor olabilirdi? Bir insanı kalbinden söküp atmak ne kadar zor olabilirdi? Belki kalbimde yer edinen herhangi biri olsaydı unuturdum, yeni bir hayat kurardım kendime. Ama o benim kalbimde değildi ki. O benim kalbimdi. Çarpmasının en büyük sebebiydi. Ama hala şunu anlamış değildim. Neden kalbin yerine koyardın ki seni terk edip giden bir adamı? Gururunu neden kendi ayaklarının altında ezerdin?

Onu unutmayı öğrenemedim ama geç olsada artık gelmeyeceğini anladım. Ama yine de aptal gibi neden hala içten içe onu beklediğimi bilmiyorum. Dönmeyeceğini biliyorum, bir daha sıcaklığını hissedemeyeceğimi biliyorum.

Ama yine de hala küçük bir umut var içimde, onun döneceğine dair. Boş ve aptal bir umuttu belki ama gerçek olabileceğini düşününce kendimi bu aptal umuda kaptırmaktan alamıyordum. Çaresizce inanıyordum bu umuda, sanki gerçekten gerçekleşecek gibi. Neye güveniyorum bilmiyorum, bu umuda inandığım gibi ona da kendime inanmadığım kadar çok inanmıştım. Sonuç; bir yığın dolusu hayal kırıklığı ve gözyaşı.

Elimdeki geçen sene çekindiğimiz fotoğrafımıza baktım. Arada kaçıp gittiğimiz dağ evindeydik, o kollarını belime bağlamış ve ben de kafamı onun omzuna yaslamış bir şekilde söğüt ağacının altında oturuyorduk. Tavşan gülümsemesiyle bakmıştı kameraya. O hayran olduğum gülümsemesiyle. O ne zaman gülümsese hep onu izlerdim. Çok güzel gülümserdi ve ben, o gülümsemeyi bir daha görememekten çok korkardım. Hoş, korktuğum başıma gelmişti. Şimdi onun bana en son gülümsediği anı doğru dürüst hatırlamıyorum bile. Eğer bilseydim bir daha gelmeyeceğini, o son akşam aklıma kazırdım bana olan son gülümsemesini.

Fotoğraftaki gülümsememe takıldı gözüm. Gerçek bir gülümsemeydi ve çok yabancı gelmişti. Tam bir yıldır gülümsememiştim öyle çünkü. Sadece zoraki sahte gülümsemeler. Gerçekten gülümsemeyi unutmuşum onun yokluğunda. Doğru dürüst bile yemek yememiştim ve çok fazla zayıflamıştım. Herkes bu halimden şikayetçiydi. Üzüntümü dışarı pek belli etmemeye çalışıyordum, tabii bunu ne kadar başardığım söz konusuydu ama beni gerçekten tanımayanlar mutsuz olduğumu anlamıyorlardı. Benim için bu yeterliydi. Zaten ondan haberdar olan az kişi vardı. Aynı zamanda onu beklemem karşısında bana karşı çıkanlar. Jisoo ve Lisa. Tabii Jisoo şu an olmasa da ilk başta bana destek çıkmıştı. Hakkını yiyemem. Bana "eğer seni sevdiğinden eminsen ve onu beklemek istiyorsan, bekle. Ama unutma, her beklediğin günün sonunda o gelmezse umutların tükenmeye başlayacak ve çok acı çekeceksin. En baştan acıyı kabullenmelisin." demişti. Bende acıyı kabullenmiştim. Ama bu denli acıyacağını düşünmemiştim.

mistake Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin