chapter 24 : never let you go, never let you down

1.1K 98 178
                                    

Diyelim ki, en karanlık günleri geçiriyoruz,
Cennetin kalp kırıklığı var.
Gitmene izin vermem, düşmeme izin verme.

Zorlu bir yolculuk oldu,
Bıçağın kenarında yolculuk ediyorduk.
Gitmene izin vermem, düşmeme izin verme

~•°•~•°••°•~•°•~

Bileğime geçirdiğim saç tokamı kullanarak saçlarımı yukarıdan toplamaya başlamışken bir yandan da aynadan kendime bakıyordum. Biraz kilo almıştım birkaç ay içinde. Yanaklarım eski dolgunluğuna ulaşmıştı ve gözlerimde artık ölü balık gibi bakmıyordu. En azından dünden beri içimde tuhaf bir mutluluk vardı.
Avuçlarının arasına bırakılan çikolatayı gören küçük bir çocuğun hissettiği mutluluk gibi bir mutluluktu bu içimdeki. Sanki içimde yağan yağmur bir kere de kesilip bir anda açan güneşle renk renk çiçekler yeşermişti içimde birden. Karları eritip bana ilk baharı getirmişti.

Dün gece heyecandan uyuyamamıştım. Bundan önce de, onunla havuzdan çıktıktan sonra sessizce eve girip alt kattaki banyodaki havlularla üzerimizi kurutmuştuk. Sonra da sessiz olmaya çalışarak odalarımıza çekilmiştik. Neyseki Jimin'in uykusu hafif falan değildi, eğer uyansaydı ve beni ıslak bir şekilde görseydi, nasıl bir açıklama yapacağımı bilemezdim. Bir yandan yaptığım çok yanlışmış gibi hissettirirken bir yandan da, içimde inanılmaz bir mutluluk baş gösteriyordu. Hatta mutluluktan doğru dürüst nefes alamıyordum. Jisoo ve Lisa'ya da daha bir şey dememiştim. Gerçi pek zamanım olmamıştı daha. Onlara anlattığımda verecekleri tepkiyi her şeyden çok merak ediyordum. Özellikle Lisa'nın tepkisini.

Ama aklım o küçük çocuğa da gitmiyor değildi. Kalbim sızlıyordu onu düşününce. Ona haksızlık edilmişti. Zaten kanadı kırık bir çocukken ayakları tamamen kopmuştu ondan. Ama Jungkook'a kızamıyordum. Onu sevdiğimdendi belki ama, o isteyerek yapmamıştı bunu. Onun kalbini biliyorum. Çektiği acının gerçek olduğunu da biliyorum ve sırf bu yüzden, ona kızamıyorum. Ki, sanki ona kızsam ne olacak ki? O herkes yerine kendine işkence ediyor zaten. Vicdan azabıyla yaşıyor.

Eğer sihirli bir değneğim olsaydı, onun ve o küçük çocuğun acısını uzaklaştırırdım onlardan. Ama ne sihirli bir değneğim, ne de olağanüstü bir gücüm var..

Düşen omuzlarım, moralimin bozulduğunun göstergesiydi. İçime her zaman ki gibi tanıdık bir sıkıntı oturmuştu. Beynimin içinde konuşan düşünceleri susturmaya çalışarak telefonumu elime alıp odadan çıktım. Okuldan yeni gelmiştim. Jimin ve Min Kyung hariç, herkes de evdeydi. Yani sanırım öyleydi. Jungkook'u görmesem de, arabasını garajda görmüştüm.

Ahşap merdivenleri inerek bir alt katta kalan salona ilerlerken aklıma mutfaktan bir şeyler aşırmak gelse de, kilodan şişen yanaklarımı hatırlayıp bu düşünceyi aklımdan def ettim. Kilo almaya değil, kilo vermeye ihtiyacım vardı.

Salona girdiğimde ilk önce koltukta oturan So Young teyzeyi, daha sonra da So Young teyzenin ayaklarının dibinde, arkası annesine dönük olacak bir şekilde oturan Jungkook'u gördüm. Uzun, koyu kahve saçlarını annesinin elleri arasına bırakıp kendisi gözlerini kapayarak içinde bulunduğu durumun keyfini çıkarıyor gibiydi.

Dudaklarımda oluşan küçük gülümsemeye engel olamazken Jungkook'un saçlarına pür dikkat odaklanan So Young teyzenin yanına adımladım. "Merhaba."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 13, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

mistake Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin