40

11 1 0
                                    

İnsan dipteyken genelde bunun gerçek olduğuna inanıyor. Bir daha bu kadar... Hissetmekle inanmak arasında fark var. Elbette hissetmek normal olan, ama inanmak tehlikeli. Çünkü insanı sonsuza dek bu hissiyatın içinde olmaya itecek kadar tembelleştiriyor.Başlıyoruz sonra zavallı edebiyatı yapmaya. İnsan beyninin mutluluk işlerine bakan departmanı sıfırlanması faydalıdır. Ötesi yok. Ötesi olmadığı için de bilinçlidir. Bilinçli bir yok oluş bu. Sırf yaşadığımızı anlamak için nefes alıp verdiğimizden emin olmak için tüm rezillikleri  deniyoruz kendimizce. Bir insanın varabileceği en alt noktaya inme telaşı. O tarafa koşuyoruz nefes nefese. Bir kara delik. 

Zamanlı kavgalar eskidendi. Şimdi hiç kimseyle. Sadece beklemekle. Çarkın dışına çıkmadıkça bu böyle sürer gider. Hayat her an karşımıza daha iyisini çıkarabilir, hatta çok isterseniz çıkarıyor da. Neden uzaklaşır insan kendinden? Kendi içinde bulamadığını başkalarında aramıştır hep insan. Sorduğumuz soruların cevaplarının içimizde bir yerlerde saklı olduğu gerçeği var. Nedense o cevaplara pek itibar edilmiyor. Ne kadar sık saçmalayan insanlar olduk. Bitmek bilmedi noktalama işaretlerimiz. Önce virgülleri tükettik hep beraber. Sonra ünlemlerle çatışıp soru işaretlerine fazla anlam yükledik. Gecenin bir yarısı sebepsizce aklımıza gelen eski bir şarkı gibi, telaffuzu yok. Zor artık. 

Yokluğun farkının iyice kendini belli ettiği durumlarla yoğunlaşıyor işte, bu bir arayış... Zamanı tam ortasından kesip içinde birikmiş canlı hisleri renklere döküp gök kuşağına anlatmak getirir mi kendimize bizi? Ruh kendisini özlemleriyle keşfeder. Nefes almak, uyumak, üşümek gibi bedenin kendini tanıması için gerekli olan şeyler kadar ruhun da kendisine ilişkin belki daha gizli, daha derinden, daha mistik, anlaşılması zor ama daya yaşamsal anlamları vardır. Öyle boşluğa saatlerce bakıp durur, tek tek neden diye sordurur.

KENDİNLE KONUŞMA SANATI♣️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin