42

16 1 0
                                    

Bir ağaçtan yere zamansız bir yaprak düşse,yaprağın öldüğüne değil zamansız düştüğüne üzülen kişi olarak anılacaksınız. Mantık sıfırlanmış, sadece duygularıyla hareket eden hatta kendimden de bildiğim gibi gerekli gereksiz , sebepli sebepsiz yere kişileri incitip '' yahu şu insanın ne suçu vardı şimdi?'' diye içten içe yanan kişilere dönüşüyorsunuz. Bir his ya da hiç uğruna hayatın akışını hayalin tünellerinden geçiriyorsunuz. Her gününüzün kötü geçtiğinin bilincindesiniz ve bir gün mutlu olmayı bekleyen o müthiş kesimsiniz.

 Duygusallık, fazlasının insanı aptallaştırdığını düşündüğüm,san dönem yaşam formları içinde çok prim yapmadığına defalarca üzüldüğüm ama neden olduğuna şaşırmadığım bir kavram. Gerçeği anlamayıp anlam yükleme çabaları. Yükleyin, yükleyin. Birazcık daha. Ama dikkat, o anlamların altında kalmayın sonra. Yaş aldıkça sadeleşiyor insan. Ağacın eğilmeye müsait olduğu o durum gibi. Her yıl biraz daha derinleşmeye başlıyor yalnızlaşma arzusu. Uzaklaşıyorsunuz aslında farkında olmadan. İnsanlardan, dünyadan, kelimelerden bile. Büyüdükçe tadı kayboluyor sanki bir şeylerin. 

Bir pazar sabahı erkenden uyanmak gibi. Çünkü kocaman bir heyecanla belki bir daha güneş bile doğmadan televizyon başında çizgi film izlemek bunu gerektirirdi. Sokak kültürü. Sokakta yer içer, oynar, gezer, çekirdek çitler, paten kayar, maç yapardınız. Yalnız bunlar şimdiki mekanlarda yazan yazılar gibi ''sokakta hayat var''denilen cinsten değil. Ciddi ciddi sokak. Kaldırım taşı üzerinde yaşam. Bakkala kim gidecek kavgası edilmiyor artık, ben gitmem demiyorsunuz ekmeğe. Direk atlıyorsunuz ben giderim diye. ''Güneşin şehirlere suskunluk yaygısını serdiği yazlar yok.''

KENDİNLE KONUŞMA SANATI♣️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin