Onu düşünmeden duramıyordum. Belki de farah haklıydı. Ama hayır haklı olamaz. Kalbime yenik düşemem. Ben altın çocuktum. Benim mükemmel olmam gerek. Kendimi işime adamam gerek. Düşüncelerimden telefonumun sesi ayırdı. Arayan babamdı.
"yağız hemen yapıya gel! Hemen!"
"baba noluyor? Niye bu kadar endişelisin?"
"annen. Annen hiç iyi değil! Sana ihtiyacı var yağız."
Lafını yarıda bırakıp koşarak çıktım otelden arabama atlayıp yalıya gittim. Ambulans gelmişti herkes bahçede toplanmıştı.
"anne! Anne hayır bırakma bizi! Anne gitme!"
Selinin sesini duyup yanına koştum.
"selin sakin ol."
"abi annem. Annem ölüyor. Bişey yap abi."Annem baygın bir şekilde sedyenin üstünde yatıyordu. Bugünün geleceğini biliyordum. Ama şimdi olamazdı. Anneme sıkı sıkı sarıldım. Kulağına fısıldadım. "gitme. Söz verdin. Unuttun mu? Daha değil. Şimdi değil. Gitme anne. Ben onlara sahip çıkamam. Sensiz yapamam."
Beyefendi sizi anlıyorum. Ama hanfendiyi hastaneye götürmemiz gerek.
"oğlum gel hadi."
Kollarımın arasından annemi alırlarken gözlerimden akan yaşları yeni fark etmiştim. Sinan bana sarılarak ağlarken hiç bişey yapamadım.
"o iyi olacak değil mi abi?"
Bişey diyemedim. Babam annemin yanında gitti. Arkasından gittik bizde.
"ya bu nasıl olur aklım almıyor. Daha düne kadar sapasağlam olan kadın bugün hastanede canıyla savaşıyor."
"iyi olucak dimi? Nolur bişey söyle abi."
"abi sen niye sustun yoksa sen bişey mi biliyorsun?"İkiside beklenti dolu gözlerle bana bakıyordu.
"hiç. Hiç bişey bilmiyorum. Bende sizin gibiyim. Üzgünüm."
Hastaneye geldiğimizde gökhan la birlikte girdik. Annemi yoğun bakıma almışlardı. İyi bir haber duymayı o kadar çok istiyordum ki.
Omzuma dokunan elle kafamı kaldırıp o yöne baktım.
"o iyi olacak. Çok iyi tanımıyorum tabi. Ama sevinç Hanım çok güçlü bir kadın. Bunu atlatıcağına eminim."
"sağol ece."
"sinan da harap oldu. Keşke yardımım dokunabilse. Ama ne yapabilirim ki."
"bişey yapmana gerek yok. Sadece yanında ol yeter."
"peki sen ne olucaksın? Burda yalnız başına napıcak sın?"
"ben başımın çaresine bakarım."Hazan telaşla buraya doğru geldi. Arkasından Fazilet Hanım. Onu görünce bir nebze de olsun mutlu olmuştum.
"ece iyi misin canım benim."
"iyiyim abla."
Tam ağzımı açmış bişey diyecekken dedikleri durmama yetti.
"Sinan? Sinan nerde? O iyi mi?"
"bilmiyorum."
"yağız çok üzgünüm."
"yinede geldiğin için teşekkür ederim."
"o bunu atlatıcak. Ben burda olucam. Sen sinanın nerde olduğunu biliyor musun?"
Sinanı buraya doğru gelirken görüp Hazana işaret ettim.
"bak orda. Sen istersen onun yanına git."
Kafasını sallayıp sinanın yanına gitti. Kendimi dışarıya attım.
"noluyor sana? Ne bu şimdi?"
"aşk. Sen ablama çok fena tutulmuşsun yağız egemen."
"ece sen ne diyorsun? Ben burda annem için üzülürken sen ne diyosun?"
"bir yandan da ablamın sinana olan ilgisi canını yakıyor. Seni anlıyorum."
"Sinan senin kocan değil mi? Senin canın hiç mi yanmıyor?"Gözlerini kaçırdı benden.
"bende öyle tahmin etmiştim."
"benim sinanın yanında olmam gerek. Sende dikkat et kendine."
"ederim."Ece gidince dediklerini düşünmeye başladım. Yok artık böyle bir saçmalık olamaz.
"yağız."
Biri gidiyor biri geliyordu.
"efendim baba."
"söylemedin değil mi?"
"söylemedim. Söyleyemedim."
"sağol oğlum. Bu onlar için yıkıcı olurdu."
"peki ya benim için? Benim için olmazmıydı? Ben annemin hastalığının yükünü yıllardır omuzlarımda taşıyorum. Ama yok bay mükemmelin canı yanmaz. Gökhan selin Sinan kadar değerim oldu mu gözünde?!"
"oğlum sen ne diyorsun? Tamam sana söyledim. Ama sen en olgunlarıydın. Ve beni anlayabileceğini sandım yağız. Sen onlardan farklısın. Sen benim gibisin. Oğlum."
Geri çekildim.
"o gidicek mi?"
"öyle söyleme lütfen."
"onu son görüşümüz mü?"
"o ne demek yağız?" gökhanı görünce afallamıştım. Bizi mi dinliyordu?
"biri bana açıklasın. Bu ne demek oluyor? Baba. Yağız?"
"gökhan biz sadece endişeleniyoruz. Tıpkı sizin gibi."
"bana maval okuma baba. Ben hepsini duydum. Bizden ne saklıyordunuz? Yağızın yıllardır omuzlarında taşıdığı yük neydi?"
"Bunu sonra konuşalım gökhan. Sırası değil."
"ya annem ölürse? O zaman mı sırası gelicek baba!"
"ne biçim konuşuyorsun gökhan! Haddini bil! Annen ölmeyecek."
"vay be! altın çocuğumuz kadar değerimizin olmadığını biliyorduk ta bu kadarını da beklemezdim. Ama ben sizin gibi kardeşlerimden saklamayacağım. İçeri gidiyorum."
Hızla içeriye gitti. Babam gitmemi istedi. Direk bende peşinden koştum. Ama yetişemedim.
"selin Sinan size bişey söylemem gerek."
"bu kadar önemli olan şey ne abi?"
"gökhan yapma."
"sen karışma yağız."
"ya noluyor biriniz anlatıcak mı?"
"babam ve yağız annemle ilgili bizden bişey saklıyor. Annemin hastalığıyla ilgili."
Selin ve Sinan birden yanıma geldi.
"ne saklıyordunuz bizden? Annem ölünce mi söylemeyi bekliyordunuz he! Konuşsana abi."
"abi doğru mu? Ne saklıyorsunuz bizden."
"Bunu söyleyemem."
"sana yazıklar olsun be! Yazıklar olsun. Bunu bilmeye hakkımız var. O içerdeki sadece senin annen değil!"
"sinan tamam sakin ol."
Hazan gelip önüme geçti. Ondan bunu beklemezdim.
"ne sakin olu Hazan. Çekil önümden!"
"sen ne dediğini bilmiyorsun. Acıdan üzüntüden ne dediğini bilmiyorsun."
"bana masum ayakları yapma!"
"ne? Ne demek bu?"
"100 dolarlık kızımız onu orospu yerine koyan bu adamı mı savunuyor!"
Dediklerine sinir olmuştum. Üzerine yürüyecekken Hazan tokadı geçirdi.
Hazan dışarıya çıkınca peşinden gittim.
"Hazan bekle. Hazan."
"ne var? Gelme peşimden."
Kolundan tutup durdurdum. Elime bakınca bıraktım.
"Sinan için çok üzgünüm."
Dağılmıştı resmen. Onu böyle görmek canımı yakmıştı.
"üzülme. Onun patavatsızlığı. Onun gözünde şu kadarcık değerim yokmuş. Bana dediğini duydun. 100 dolarlık? Bana dedi."
Birden sarılınca neye uğradığımı şaşırmıştım. Daha sonra kendime gelip bende ona sarıldım. Saçlarını okşadım.
"geçicek. Hepsi geçicek. Çok mutlu olucaksın. Söz veriyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gün Işığı ~yağhaz~
Fanfiction"küçükken hep öğretmen olmak isterdim. ama ortaokulu bitirdikten sonra liseye başlayamadım. notlarımda iyiydi ama durumumuz yoktu. o yüzden Ece için çabalıyorum bu kadar. sonu ablası gibi olsun istemiyorum."