chapter 26

536 85 42
                                    



———

1 ay sonra.

Bi-bip.

Doyoung mesai kartını okuttuktan sonra atkısını düzelti ve işyerinden çıktı. Sonbaharın tahtını kışa bırakmasıyla beraber Doyoung etrafta kazaklardan yapılma bir lahana gibi dolaşmaya başlamıştı ki bu bile Doyoung'un burnunun kızarıp akmasını, boğazının şişmesini ve korkunç bir sesle konuşmasını engellemiyordu. Ne kadar kazak giyerse giysin, ne kadar kaynar suyla banyo yaparsa yapsın...

En kötüsü de bu soğuğun asla bitmeyecek olmasıydı: Jaehyun -eski sevgili derse haykırarak ağlamaya başlayacağını biliyordu- giderken ondaki bütün yaşam enerjisini ve sıcaklığı da götürmüştü.

Doyoung gözlerinin soğuktan değil, acıdan dolduğunu fark edip çatlamış dudağını ısırdı. Bir kez daha kendini kaybedemezsin, bir kez daha kendini eve kapatamazsın. Toparlan ve onu unut, o seni çoktan unuttu.

Boğazından bir hıçkırık yükselirken Doyoung, adımlarını hızlandırdı. Kendine bir söz vermişti. İşyerinden bir arkadaşı, o iki hafta boyunca işe gelmeyince evini basmış ve onu yerde baygın bulduğu için hastaneye götürmüştü, Doyoung da hastanede uyandığında kendine bir söz vermişti: Onu asla unutmayacaktı, asla başka biri olmayacaktı; ama hayatına devam edecekti.

Sözünü tutmak için çok çabalıyordu, gerçekten. Yakında başka bir şehre taşınacaktı, tek gereken işten ayrıldığında yerini dolduracak birini bulmasıydı. Ölü sevgilisinin anılarıyla dolu bu yerde kalmayı daha fazla kaldıramazdı.

Apartmandan içeri girdi ve kısa bir asansör yolculuğundan sonra evine ulaştı. Her yer kolilerle doluydu, mutfak eşyaları bile kolilenmişti.

Çok bir şey yemiyordu artık.

Kıyafetlerini değiştirmeden koltuğuna uzandı, yatağında da yatmıyordu artık. Sonra titrek bir nefes alıp gözlerini kapattı.

———

"Eğer şaka yapıyorsan beynini uçuracağımı biliyorsun, değil mi?"

Doktor, iyice yıpranmış adamın ciddi ifadesini dağıtmak için gülümsemeye çalıştı;  ama buz gibi parlayan mavi gözleri onu bir avmış gibi izlerken bu imkansızdı.

"Hayır, şaka yapmıyorum, hatta içeri girip onunla konuşabilirsiniz bile."

Adamın mavi gözlerinin şaşkınlıkla açılıp çatlamış dudaklarına bir gülümsemenin yayılmasını izledi doktor. Kirli sakalı, uzayıp omuzlarına ulaşmış sarı saçları, mor gözaltları ve üstündeki deriyi yolmaktan çatlamış dudaklarına rağmen birkaç yaş gençleşmiş gibiydi.

Sırıtırken doktorun hemen arkasındaki 23 numaralı kapıya davrandı. Doktor onu kolundan tutup durdurmasa içeri dalacaktı.

"Size söylemem gereken bir şey var."

"Neymiş o?" diye sordu adam panikle.

"Hafızası... Sırtına aldığı mermilerden biri ve araba kazası sırasında aldığı darbeler beynine hasar vermiş. Hiçbir şeyi hatırlamıyor."

Birkaç ay sonra

Doyoung hâlâ inanamıyordu, burada olduğuna yani. Onunla beraber oturmuş, izlemeyi her zaman sevdiği aksiyon filmlerinden birini izlediğine inanamıyordu.

Gerçek olup olmadığını kontrol etmek için onu dürtüklememek için kendini zor tuttu, son iki ayda bunu o kadar çok yapmıştı ki bir tik haline gelmişti.

Aklından bunun bir rüya olduğunu düşüncesini atamıyordu ki. Sanki bu da o güzel rüyalarından biriymiş ve her an uyanacakmış gibi geliyordu.

Eğer öyleyse, diye düşündü Doyoung bütün karamsarlığıyla, uyanmamak için her şeyi yaparım.

Haberleri izlediğinde hissettiklerini bir kez daha hissedeceğine kendini öldürürdü.  Spikerin yankılanan sesini, aradan 3 ay geçmesine rağmen hatırlıyordu. İçinin birden boşaldığını, bir kabuğa dönüştüğünü hissetmişti.

Kalbi acıdan kesilirken nefes alamaz duruma gelmiş, çığlık atmak için açılan ağzına tuzlu gözyaşları dolmuştu. Hareket edememişti. Hiçbir şey yapamamıştı. Öylece kalakalmıştı. Zaten şu an burada oturuyor olmasının tek nedeni, birkaç gün boyunca öylece kalakalmasıydı, yoksa büyük ihtimalle kendini öldürürdü.

Ürperdi. Şimdi, o yanındayken, bunları düşünmeyecekti.

"Film seni pek sarmadı galiba?"

Doyoung, onun sesinin dünyadaki en güzel ses olduğunu düşünürken onunla konuşabiliyor olmanın zevkini çıkararak, "Aksiyon filmlerini sevmem." diye yanıtladı.

Jaehyun, kahve gözleri utançla irileşirken, kumandayı aramaya koyuldu, "Televizyonunu esir aldım, üzgünüm. Kanalı değiştirebiliriz."

"Hayır, hem sen başka bir şeye odaklandığında daha kolay oluyor."

"Ne?" kaşlarını çatmıştı.

"Seni izlemek."

Doyoung onun kızarmasını izlerken sevgilisinin utandığını anladı, bunu izlemek çok eğlenceliydi.

Güldü. Pekala, bu telaşlı, utangaç ve saf Jaehyun onun Jae'si değildi;  ama yine de Jaehyun'du. 
Kolilerin kamyona yerleştirildiği gün Claude aramış, ona olanları anlatmış ve kötü haberi vermişti:  Bütün hatıraları uçup gitmişti; ama Doyoung'un bunu umursayacak lüksü yoktu, sevgilisi -o her ne kadar bunu bilmese de- geri gelmişti, yanında oturuyordu. Kayıp hatıralara üzülecek değildi.

Yenilerini yaratacak zaman vardı ne de olsa...

evettt sonunda trauma'yı böylece bitirmiş olduk🥺💖 ficimi yanlız bırakmayan, yorumları ile süsleyen okuyucularımı çoook seviyorum hepinize trauma'yı sevdiğiniz tekrar tekrar teşekkür ediyorum.  yaklaşık beş tane daha ova yayınlayacağım trauma için sanırım.
onun dışında yeni bir dojae kurgusuna başladım, profilime giderseniz "while we are in love"ı görebilirsiniz oldukça sevdiğim bir kurgu, belki denemek istersiniz.💞💓kendinize çok iyi bakın🥺

trauma + dojaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin