Aile.
Benim için aile insanın temelinden bir taş yahut hayatın öğretilerinin minyatür sınıfıydı. En güzel yetişmemizde yardımcı olan, sevginin tohumunu attığı ilk topraktı aile. İlk benimsediğimiz, ilk şefkat, ilk mutlu olduğumuz ilk güldüğümüz, ilk sevildiğimiz ve nice ilklerimizin donattığı topluluk. Bir kişi eksik olsa o eksikliği dolduramayacağımız boşluktu aynı zamanda. Bu hayatta ben en çok o boşluktan korkmuştum ve şu an o boşluğa sürüklenmenin eşliğindeydim. Eğer o boşluğa yaklaşmışsam ne yapardım? Hiç bilmiyorum.
Bisiklet durunca hemen arkasından düşüp hastaneye koştum.
"Hey," arkadan Cihan'ı duyunca ona doğru tekrar koşup kollarından tutarak, "Çok teşekkür ederim, Cihan. Gerçekten." deyip tekrar hastaneye koştum.
Resepsiyona yaklaşıp hızlı hızlı "Ahmet Andaç. Bu hastaneye acilen getirilmiş! Hangi oda?" dedim.
Kız bir dakika bilgisayarda oyalandıktan sonra bana garip bir şekilde bakarak "Dördüncü kat. 102 numaralı oda." dedi.
Koşarak asansörü bile beklemeden merdivenlerden ikişer üçer çıkıyordum. İçimde tek duam babamın iyi olmasıydı.
Dördüncü kata çıkınca koşarak odalara baktım. 102 numaralı odanı görünce hızla odaya girdim. Annem odada dalgın bir şekilde oturmuştu. Ben girdiğimde beni fark edince hızla bana yaklaşıp sarıldı.
"Kızım, çok korktum. Babana bir şey oldu diye çok korktum." dedi ağlayarak.
Kollarımı sarıp "Neden," yutkunarak "Neden uyuyor?" dedim korku dolu gözlerle.
Bana bakıp "Ameliyata alacaklar. Bugün olması gerekiyormuş. Bana bile söylememiş. İnanabiliyor musun?" dudaklarım aralanırken ben daha her şeyin şokunu atlatamamıştım. Nasıl olur? Birkaç gün önceye kadar hiçbir ağrı sızısı yoktu. Neden ameliyat olması gerekiyor? Neden benden böyle ciddi bir durumu saklar? Bunu bana nasıl yapar?
Ayaklarımı zorlukla hareket ettirdim. Sanki kök salmıştım odanın tam ortasına. Ne gidebiliyorum ne de kıpırdana. Babamın bu hâline daha fazla dayanamadım, gözlerim dolarken arkaya giderek odadan çıktım. Babam, babam ameliyat olacaktı ve bunu bana söylememişti bile. Oysa, ben ondan tek sırrımı bile saklamazdım. Gerekli gereksiz her şeyi anlatırdım ben ona. Aramızda bir dostluk vardı bizim ve şimdi o dostluk zarar görmüştü.
Hastaneden çıkınca dalgın bir şekilde bir banka oturdum. Gözlerimi sımsıkı kapatıp açtım. Gözümün önünde tutturduğum yaşları salınca birkaç damlanın düşmesine müsaade ettim yanaklarıma. Gittikçe şiddetlenen ağlayışımı durdurmak geçmiyordu içimden. Ağlayarak rahatlamak istiyordum. Gözyaşlarım gözlerimin üstünü kapatıvermişti. Sanki puslu bir camdan izliyordum dünyayı ve bu camın kenarına kıvrılıp kalmaktan başka istediğim yoktu şu an. Kısa süren ağlayışımı durdurmak için uğraşıp gözyaşlarımı sildim. Dalgın ve ağlamak için küçük bir hamleni bekleyen gözlerimi karşıma çevirerek bakışlarımı sabitlediğim ayakkabılarımın karşısında bir çift spor ayakkabısı gördüm ve kafamı kaldırıp spor ayakkabısının sahibine baktım.
Cihan şaşkın bir şekilde çökmüş hâlime bakıyordu. Yutkunup "Cihan, eğer dalga geçeceksen hiç hav---" lafımı kesen, Cihan'ın kafamdan götürdüğü kask oldu. Daha yeni farkına varıyorum kafamda olduğunun. Kızın garip bakışlarının sırrı şimdi çözülmüştü.
Kaskı yanıma koyup karşımda çömeldi ve yüzüme düşen saçlarımı arkaya attı. "Seni neyin üzdüğünü bilmiyorum, Masal. Ama ağla. Seni temin ederim çok rahatlayacaksın. Hadi!" dedi gözlerini gözlerime kenetleyerek.
Zaten dolmuş olan gözlerim sanki bunu bekliyormuş gibi yaşları hızla gözümden düşürmeye başladı. Her defasında daha fazla yaş düşerken burnumu çekmeye başladım. Burnum aktığı için utandığımdan kafamı aşağı eğip ağlamak istediğimde koluma koyduğu elimi kavrayıp kendine çekti ve kafasını omuzuma koyup başını saçlarıma yasladı, bana sarıldı. Kulağıma, "Sana bakmıyorum. İstediğin kadar ağlaya bilirsin, Tombik." diye fısıldadı. Ellerim benden izinsiz hareket ederek Cihan'ın sırtına yaklaştı. Koyup koymamakta kararsız kalsam da sonda pes ederek koydum ve ağladım. Hıçkırarak, burum akarak ne kadar zaman geçtiğini düşünmeden, dakikalarca ağladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tombik!
Fiksi RemajaDeğiştim. Değiştik. Hayatın bunu yaptığını söyleyemem. Çünkü değişmek için çabaladık. 4 yıl. Fazla değil mi? Sevdiğim çocuğun görünüşüme göre beni reddetmesi, daha doğrusu sevdiğimiz çocukların bizi görünüşümüze göre reddetmesi 4 yıl önceydi. O g...