5

3K 260 220
                                        


Jongho ve Mingi

Redmingi:
Pişt baksana bir

Babyho:
Ne oldu hyung?

Hiç konuşmazdın benle

Redmingi:
Immm evet

Şu andan sonra konuşacağım

Babyho:
Nereden esti bu kırmızı kafana hyung


Redmingi:
Sadece bir şeyleri yoluna sokmak istediğimden yoksa kesinlikle hongjoong hyung özelden bana yazıp tehdit etmesiyle falan değil yanlış anlama

Babyho:
Hı hı tamam hyung

Redmingi:
Tamam bunu baştan alalım

Nasılsın Jongho

Babyho:
Sen bana yazınca daha iyi oldum]
Sen bana yazınca]
Sen ban]
Sen]
]
İyi hyung sen?

Redmingi:
Ben de

Yarın akşam bir şeyler yapalım mı?

Haftasonuna hazırlık yapmış oluruz hem

Babyho:
Olur hyung

Çok düşüncelisin

Nerede ve ne zaman?

Redmingi:
Çok iyi bir yer biliyorum

Sekiz gibi sana uygun mu?

Babyho:
Evet

Redmingi:
Tamamdır

Bana konum atarsın seni evinden alırım

Babyho:
Tamam hyung^^

*Bir sonraki gün okulda*

Jongho Wooyoung'ın masasına gitti. Teneffüs olmuştu ve iki ders sonra okul bitecekti.

"Woo hyung ne olduğunu bilemezsin!"

Woo uykudan uyanır gibi kafasını gömdüğü masadan ayırdı.

"Ne oldu. Gıybet mi var? Anlat anlat."

"Gıybet değil de, sanırım hayallerim gerçekleşiyor."

Woo meraklanmıştı.

"Mingi beni bir randevuya davet etti!"

Woo zaten Hongjoong hyung ile kendi yaptığı olayı duyunca yüzü düştü.

"E zaten ben yardım ettim buna. Hıh!"

Woo söylememesi gerekeni söylediğinde elleri ile ağzını kapattı.

"Ne yani? Bunu zorunlu bir şekilde mi yaptı? İstemeyerek?"

Wooyoung geç olduğunu anladığında ellerini çekti ve yavaşça kafa salladı.

Jongho buruk bir yüz ifadesine büründü. Mingi'yi seviyordu. Ama Mingi'nin ona böyle davranması gücüne gidiyordu.

"Neyse ben bir tuvalete gideceğim."

Oturduğu yerden kalktı ve hızlı bir şekilde sınıftan çıktı. Seonghwa yerinde otururken olanların hepsini görmüştü. O da Jongho'nun peşinden gitmeye yeltendi.

Seonghwa Jongho'ya yetiştiğinde tuvalete girdiler.

Şansa bak be! Mingi de buradaydı. Sigarasını tüttürüyordu.

Jongho suyu açtı. Ellerini ve yüzünü yıkadı. Bu sırada Mingi'ye bakmamaya çalışıyordu. Peçete ile ellerini ve yüzünü sildi ve çöpe attı.

Saçını başını düzeltip tam çıkayım derken Mingi'nin sesini duydu.

"Akşam için heyecanlı mısın?"

Seonghwa Mingi'nin sırıtışını hiç beğenmemişti. Bir boklar yiyecekmiş gibi duruyordu. Ama çaktırmadı.

"Yani..."

Jongho arkasını dönmeden söylendi ve dışarı çıktı. Seonghwa da peşinden.

Beraber kantine gidip bir masaya oturdular.

"Hyung... Sence Mingi beni sever mi?"

Seonghwa hiçbir şey diyemezdi. Çünkü Mingi'nin dengesiz bir şerefsiz olduğunu biliyordu.

"Bilemem bebeğim."

Jongho üzüntü ile başını eğdi.

"Acaba bugünkü randevuya gitmesem mi?"

Seonghwa bu fikri saçma buldu.

"Jongho bak... Bazen sadece beklemek gerekir. Hayat sana ne verirse kabul etmek zorundasın. Aksini yapma gibi bir durumun yok çünkü."

Jongho derin bir nefes verdi. Böyle olması hoşuna gitmiyordu. Sevdiği adamın da kendisini sevmesini istiyordu. Karşısındaki şanslıydı. Onu seven biri vardı.

"Tabii senin Hongjoong'un var. Benim Mingi'm yok!"

Fazla sesli konuştuğu için Seonghwa Jongho'nun kafasına bir tane geçirmişti.

"Bağırmasana velet."

Jongho yüzünü buruşturup söylendi.

"Melek yüzlü şeytan mısın anlamadım ki?"

İkisi de beraber kıkırdamaya başladı.

Oradan geçen Hongjoong da onları gördü. Yanlarına gitti.

Seonghwa'nın arkasından sarılırken,

"Napıyorsunuz burada?"

Diye sordu.

"Anne-oğul takılıyoruz baba, ne yapalım."

"Aşk acısı çekiyorum demiyor da!"

Bu sefer üçü beraber gülmeye başladılar.



****

group of hoes | ateezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin