Mingi tedirgin ve titrek adımları ile sokakta yürüyordu. Sevdiğine bir şeyin olduğu düşüncesi bile kafayı yemesini sağlıyordu. Şimdi gidip onu görecekti ve kesinlikle daha iyi hissedecekti. Buna emindi.Peki ama Jongho'nun ona olan davranışları nasıl olacaktı?
İşte bundan asla emin olamazdı.
Derin bir nefes alıp verdi. Kendini çok kötü hissediyordu ama bir yandan da mutluydu. Kan türleri aynıydı ve böylece Jongho'ya kanını bağışlayabilmişti.
Ayrıca o gece çok ağlamıştı. Çok üzülmüştü. O hastanedeyken perişan bir şekilde onun taburcu olmasını beklemişti.
...
Yeosang çorbayı hazırlamaya başlamıştı. Jongho uyandığında gerçektende her yerinin ağrıdığını ve ağlamak istediğini söylemişti. Yeosang da küçük meleği için çok endişelenmiş ve üzülmüştü. Jongho'ya ne kadar üzüldüyse Mingi'ye de bir o kadar üzülmüştü.
Şimdi de az önce dediğim gibi küçük meleğine çorba yapıyordu. Onu izleyen Yunho'dan habersiz.
Yunho sevdiceğinin her hareketine aşkla bakıyordu. Onun kadar güzel biri olabileceğine inanmıyordu.
Onu izlemeyi bırakıp yanına gitti.
Yeosang bir anda Yunho'nun arkasından sarılması ile şoka girdi.
"Y-Yunho hyung..."
Yunho başını Yeosang'ın omuzlarına yasladı. Sevdiceğinin kokusu onu sarhoş ediyordu.
"Yeosang... Seni çok seviyorum. Bana lütfen artık hyung deme."
Yeosang kendini Yunho'nun kolları arasında rahat hissetmeye başlamıştı.
Tam onlar sarılırken içerden hıçkırık sesleri gelmeye başlamıştı. Yunho bunu duyup konuştu.
"Jongho ağlıyor olabilir mi tatlım?"
Yeosang biraz durup endişeli bir sesle söylendi ve içeri koştu.
"Evet olabilir."
Odaya girdiğinde Jongho'nun ağladığını görmesi ile perişan oldu.
"Ahh meleğim neden ağlıyorsun?"
Jongho elini yüzüne götürüp yüzünü kapattı.
"Sanki her yerim hareket ettikçe parçalanıyor gibi hissediyorum hyung. Bir şey yapamaz mısın?"
Yunho Jongho'nun ellerini yüzünden çekip konuştu.
"Jongho maalesef ki doktorun verdiği ilaçlardan başka bir şeyimiz yok yapabilecek. Ama daha iyi hissedeceksen... Sarılabiliriz?"
Jongho hyungının değişik bir ifade ile söylediği cümleye kahkaha attı.
"Hyung. Hahaha... Tabii ki de sarılabiliriz."
Jongho bir bebek gibi kollarını uzattı ve parmaklarını açıp kapattı.
Yunho ve Yeosang birbirlerine bakıp "Bebek gibi!" dediler. Çok tatlı gözüküyordu şu an Jongho.
İkisi birden farklı taraflardan Jongho'ya sarıldılar. Onlar öyle dururken kapı çaldı.
"Ah Mingi gelmiş olmalı. Jongho gelsin mi içeri? Seni görmek istiyor nasıl perişan oldu sen hastane odasında yatarken biliyor musun? Sabaha kadar o bekledi seni."
"Ah tabii ki gelsin hyung... Ah şey bir de bizi yalnız bırakır mısınız?"
Yunho kafa sallayıp kapıyı açmaya giderken Yeosang da ellerini yüzüne koyup 'çok tatlı, yerim sizi' tarzı şeyler mırıldanıyordu.
Jongho'nun yanakları pespembe olmuştu Yunho'nun söylediklerinden dolayı. Aslında kötü de hissetmişti. Kendisi orada acı ile uyurken Mingi sabaha kadar onun uyanmasını beklemişti.
Kapının kapanma sesi geldiğinde Jongho heyecanlanmaya başlamıştı.
İlk Yunho içeri girip Yeosang'a gel işareti yaptı. Yeosang odadan çıkıp mutfağa çorbaya bakmaya giderken içeri bir adet harabeye dönmüş Mingi girdi.
Jongho gördüğü bedenle gözlerini iyice açtı. Gözleri şişmiş ve kıpkırmızı olmuş, gözaltları mor olmuş ve torbalar oluşmuştu. Saçları ise iyice solmuş artık pembe olmuştu Mingi'nin.
"H-Hyung... Sen iyi misin?"
Mingi yatağa oturup karşılık verdi.
"Asıl sen iyi misin Jongho? Beni boş ver senin gibi bir durumum yok."
Jongho'nun karşısındaki görüntü ile yüzü düştü.
"İyi gibiyi-Ah! İyi değilim."
Jongho doğrulmaya çalışırken bir anda boynundan sanki biri bıçak geçiriyormuş gibi hissettiği için geri düştü.
Mingi hemen Jongho'nun belinden kavrayıp onu yavaşça yatağa geri yatırdı.
"Jongho... Güzelim sen hiç iyi değilsin."
"Hyung ben iyi gibiyim sen kendini üzme."
Mingi geri yerine oturduğunda odada bir sessizlik oluştu. Sonra ise Jongho bir anda cesaret bulup konuştu.
"Hyung... Gerçekten de beni mi seviyorsun?"
Mingi beklemediği soru ile utandı. Ne diyecekti? Evet onu çok fazla seviyordu.
"Evet güzelim... Seni çok seviyorum."
Jongho şu an kırmızı kesilmişti işte. Ne yapacağını bilemedi bir an sonra panik ile konuşmaya başladı.
"Hyung bak b-ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Daha ö-önce hiç biri ile ilişki yaşamadım çünkü kimse beni sevmedi. Bu-bu yüzden ne yapacağımı bil-"
"Şşş Jongho... Benim hislerime karşılık vermene gerek yok. Eğer sende istersen yaparım bunu sadece. Sen bana bir geri dönüş yapana kadar beklerim ben sıkıntı yok. Sen iste ölene kadar beklerim. Yeter ki yanımda ol, sana bir şey olmasın. Yanımda dur ama beni sevme. Bir şey olmaz güzelim."
Jongho'nun bir anda gözleri dolmuştu. Bu üzüntüden ya da ağrılarından değildi. Neden olduğunu bilmiyordu. Sadece aynı anda çok fazla duygu yaşamıştı ve şimdide duygu yoğunluğundan ağlıyordu sanırım.
"Ah bebeğim hayır ağlama lütfen. Kıyamam ben sana."
Jongho istemsizce yaşlar yanağından dökülürken kollarını açtı ve gözlerini kapattı. Mingi hiç tereddüt etmeden sevdiğine sarıldı. Burnuna gelen elma kokusu onu rahatlatmaya yeterdi.
"Şşşt... Ağlama lütfen. Geçti geçti."
Mingi kollarındaki bir bebekmiş gibi kafasını okşadı ve yumuşak bir tonla güzel şeyler mırıldandı kulağına.
Mingi kollarını çekmeden Jongho ile yüz yüze gelmelerini sağladı.
"Jongho... Bir kere seni öpebilir miyim?"
Jongho'nun ağlaması durmuştu. Sadece küçük küçük hıçkırıyordu.
Mingi'nin onu öpmesine izin verdi. Kafasını olumlu anlamda salladı.
Mingi ilk başta şaşırıp sonradan toparlanarak küçüğünün dolgun dudaklarına uzandı.
Jongho istemsizce Mingi'nin öpücüğüne karşılık vermeye başladı. Bu da Mingi'nin umutlanmasına yol açtı.
Belki de gerçekten de umutlanmalıydı?
"JONGHO ÇORBA HAZI- Oh."
****
Çok güzel yerde kestim hihihihihihi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
group of hoes | ateez
Fanfiction💥CRINGE ALERT💥 Her şey Hongjoong'un birbirinden değişik 7 insanı bir gruba almasıyla başladı...