"Finn'i görebiliyor musunuz?" diye sorup onlara baktım. Ben göremiyordum ama ben biraz kördüm. "Ben görmüyorum." dedi Noah. Kafa salladım. "Numarasını yazsanıza." Telefonumu onlara uzattım. Jack telefonunu çıkarttı ve Finn'in numarasını yazdı.Yazdığında kaydedip telefonu cebime geri koydum. "Siz kim olacaksınız?" Maddie'ye bakıp yandan bir gülüş attım. Sabahtan beri öğrenmeye çalışıyorlardı. "3-4 saat sonra göreceksin zaten. Biraz sabret." dedim ve merdivenlerden inmeye başladım.
Sophia yanıma gelip kolunu omzuma attı. "Benden sır çıkmaz." diye fısıldadı. "Benden de çıkmaz ve bu da bir sır olduğuna göre söylemeyeceğim." Sır olduğu falan yoktu, söylemiyordum sadece. Dudaklarını büzüp bana baktı. "Çok kötüsün." Gülüp yanağından öptüm. Elini kalbine koydu. "Bak, hızlandı yine burası. Yapma şöyle şeyler." dedi ve güldü. Ben de güldüm.
Gözüme okulun önündeki bank takılınca dönüp onlara baktım. "Partide görüşürüz." deyip el salladım. Onlar da el sallayınca banka doğru yürümeye başladım. Bankın yanına gelince montumun şapkasını kafama geçirdim ve çantamı sırtımdan çıkartıp elime aldım. Bankın üstüne yatıp çantamı karnımın üstüne koydum. Telefonu cebimden çıkartıp oyun oynamaya başladım.
10 dakika sonra Finn aramıştı. Tam oyunun ortasında arayınca meşgule attım. Kapatmazsam ölecektim. Bir daha aradı. Yine meşgule attım. Hep adam öldürecekken arıyordu.
"Millie ne yapıyorsun orada?" Telefonu gözümün önünden çekip ona baktım. Beni bulmak için okula giriyordu galiba. Merdivenlerden iniyordu şu anda. "Sonunda gelebildin." deyip tekrar oyuna döndüm.
Yanıma geldiğinde başıma dikildi. "Telefona cevap versen daha önce geldiğimi anlardın aslında." Onu takmayıp oyunu oynamaya devam ettim. "Gelmeyi düşünmüyor musun?" Kafamı salladım. "Düşünüyorum da, bir saniye bekle." Yattığım yerden doğrulup kapüşonumu kafamdan çıkardım.
Yürümeye başlayınca ona bağırdım. Bana dönünce çantamı ona fırlattım. Tutmadığı için yere düşmüştü. "Çantamı tut diye attım bu arada." Yerden alıp bana uzattı. Elimi telefondan çekmediğim için telefonu kapatmaya çalıştı. Koşarak uzaklaştım ondan.
Birincilik yolunda ilerliyordum, telefonumu kapatırsa birinci olamazdım. "Arabaya, yürü hadi." diye söylendiğinde yürümeye başladım. "Yanlış yöne gidiyorsun." Kafamı telefondan kaldırdım. Arka bahçeye doğru gidiyordum. Okul kapısının olduğu yöne döndüm ve yavaş yavaş yürümeye başladım.
Benden önde olduğu için çoktan arabaya binmişti. Arabanın kapısının önüne geldiğimde tam kapıyı açacakken önüme adam çıkmıştı. Kornaya basınca ödüm bokuma karıştı. Ölmüştüm onun yüzünden. Kaşlarımı çatarak ona baktım. Cam filminden göremiyordum gerçi.
Kapıyı açıp arabaya girdim. "Niye kornaya basıyorsun aptal? Öldüm senin yüzünden." Göz devirip bana baktı. "Büyütme. Alt tarafı bir oyun." Emniyet kemerimi taktığımda ona baktım. "Öldüm ama." Derin bir nefes aldı ve bıkkın bakışlarla bana baktı.
"Çantamı aldın değil mi?" Umarım almışsındır. "Hayır." dediğinde kaşlarımı çattım. "Ne demek almadın? Param, kartlarım, kimliğim, her şeyim onun içinde. Geri okula dön." Eliyle arkayı işaret etti. Ne olduğuna bakmak için arkamı döndüm. Çantam buradaydı. "Sormadan önce etrafına baksan göreceksin." Göz devirdim. "Sorduğumda doğru cevabı versen daha az tepki göreceksin." Hiçbir şey demedi.
Alışveriş merkezinin önüne geldiğimizde kapalı otoparka girdi ve boş bulduğu bir yere park etti. Arabayı durdurunca ikimiz de indik. Arka kapıyı açıp çantamdan kredi kartını aldım ve cebime koydum. Montumu çıkartıp arabanın içine fırlattım. Kapıyı kapatıp Finn'in yanına gittim.